Küresel Savaşı Anlamak
1989 yılında Berlin Duvarı'nın yıkılması ve 1991'de SSCB'nin dağılmasının ardından iki kutuplu dünyanın sona erip dünyanın yeni bir evreye girmesi dünya çapında şok etkisi yapmıştı. Sovyetler Birliği'nin yıkılması ile başta İngiltere Başbakanı Thatcher ve ABD Başkanı Reagan olmak üzere uzun süren soğuk savaşın ayakta kalan siyasal aktörleri neoliberal ekonomik politikaları ve küresel ekonomik düzenin serbest piyasa ekonomisini savundular. Bu düzen doğal olarak finansmanın, ticaret ve hatta sanayinin uluslararasılaşması ve dev multi-uluslu şirketlerin ortaya çıkmasını sağladı.
Ulus devletle birlikte güçlenen küresel sermaye bir süre devletlerin sırtına binerek daha da güçlendi. Yeni bir aşamaya gelen sermaye gücü artık ulus devlet sınırlarını çoktan aşmış küresel boyutlara ulaşmış, kendi çıkar alanlarına ilişkin kurallarını koyar olmuştu. Küresel sermaye devletler kadar güçlü, ama biçim olarak devletlere benzemeyen bir yapı olarak denklemde yerini aldı. Ancak dünyanın yönetimi hususunda fikir ayrılığına düşen ulus devletler ve küresel sermaye, küresel sermayenin ulus devlete olan bağımlılığının azalmasıyla, özellikle ABD ulus devleti ile ABD merkezli küresel sermaye arasında çıkar çatışmaları başladı. ABD merkezli başlayan ulus devletu2013küresel sermaye çekişmesi önce çatışmaya daha sonra günümüzde olduğu gibi adı konulmamış bir savaş haline dönüşmüştür. Ordusu olan ulus devletlere karşı terör örgütleri üzerinden silahlı mücadele veren küresel sermaye savaşı yaşanmaya başladı.
ABD ulus devleti ile küresel sermaye arasında yaşanan savaşın başlangıcını 11 Eylül saldırıları olarak söyleyebiliriz. Terör örgütlerini yöneten küresel sermaye kullandığı terör grupları üzerinden ABD ulus devletine karşı hamle gerçekleştirdi. ABD soğuk savaş sonrasında küresel sermayeyi büyüterek tek kutuplu hale gelen dünya da küresel güç haline gelmişti. Bu gücünü küresel sermayeye karşı açtığı savaşta Afganistan ve Irak ile başlayıp küresel rekabette karşı hamle yaparak çeşitli yerlerde savaşlara girdi.
SSCB'nin dağılmasının ardından kendi ifadeleriyle "180 milyar dolar civarında bir parayla tek kurşun atmadan Rusya'yı ele geçirdik!" diyen küresel sermaye Rusya üzerinde de oldukça güçlü olmuştu. Ancak 1999 yılında Başbakan, 2000 yılında Başkan seçilen Putin, Rusya'da küresel sermayeye savaş açarak Rusya'dan tasfiye etti. Bunun ardından Rusya'da 2008 yılında Gürcistan'a askeri müdahalede bulunarak dağılan SSCB'den sonra dünya üzerinde yeniden bir süper güç ololduğunu ve bu savaşın içerisinde olduğunu ilan etti.
2008 yılında yaşanan küresel finans krizinde de görüldüğü üzere küresel sermayenin temsilcisi olan bankaya kamu desteği vermeyerek iflas etmesine adeta göz yuman ABD ulus devleti kapitalizmin temel kurallarından "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" sloganı ile birlikte "görünmez el" kuramının da iflas ettiğini gösterdi. Bu kriz bir anlamda küresel sermayenin ABD ulus devletinden tasfiye sürecinin başlangıcı olarak da okunabilir.
Günümüzde yaşanan adı konulmamış bu yeni nesil küresel savaşı anlamakta biraz zorlandığımız söylenebilir. Çünkü savaş denince mücadelenin askeri araçlarla yapılmasına alışmışız. Günümüzdeki savaşın cephelerini ve sistemini önceki yazılarımda detaylı olarak yazmıştım. Bir dönem doların değer kaybetmesi ile sadece paraya sahip olan küresel sermayenin serveti neredeyse %40-50 civarında azalmıştı. Buna karşılık özellikle son yıllarda doların değerini artırarak güçlenmeye çalışan küresel sermayeye karşı merkez bankalarının negatif faiz uygulaması küresel sermaye'ye karşı yapılan en büyük operasyonlardan biridir. Çünkü küresel sermayenin en büyük gücü paradır. Paranın yönetimini de bankalar ve finans kurumları üzerinden gerçekleştirmektedirler.
Bir dönem ABD-Rusya arasında kurulan gizli ittifak ile petrol fiyatları yükselmiş Rusya da bu sayede ciddi para kazanıp kazandığı paraları askeri harcamalara yönlendirmişti. Yine bu dönemde küresel sermaye sahiplerinin de büyük paralar kazandığını söyleyebiliriz. Özellikle Müslüman coğrafyalarda petrolden elde edilen gelir küresel sermayenin kontrolüne yani bunların bankalarına ve finans kurumlarına gitmekteydi. Oluşturulacak yeni denge için Rusya belli bir güce ulaştıktan sonra petrol fiyatları düşürülmeye başlandı. Bu hamle ile küresel sermayenin de gelirleri azalmaya başladı. Arap Baharı olarak adlandırılan süreçte de küresel sermaye ile ulus devletlerin savaşının yansımasını gördük. Küresel sermayenin güdümünde olan liderlerin değişim sürecini getiren protestolar yaşandı.
Rahmetli Mahir Kaynak'ın da bir analizinde değindiği gibi dünyada yeni bir düzen kurulmak istenirken ABD, Rusya ve Türkiye'yi müttefik yaparak yeni düzenin hem kuruluşunda rol oynamak hem de yönetimini almak istiyordu. Obama'yı destekleyen siyasi güçler yani ulus devletler dünyanın tek merkezden parayla yönetileceğine inanmıyorlardı. Denge ancak birbirine karşı olan ya da öyle görünen iki güç odağı tarafından yönetilebilirdi. Ortadoğu'da oluşan yeni denge bu modele uygundu ve burada ABD, Rusya ve Türkiye güç odağı olacak, karşısında Avrupa, Çin ve İran ile onun kontrol ettiği devletler olacaktı. Bu yapıya itirazı olanlar Türkiye'de Erdoğan'ı, ABD'de Obama'yı etkisiz hale getirmek istediler. Obama'yı bir şekilde kilitlemeyi başaran güçler Türkiye'de Gezi, terör, 17/25 Aralık, Kobani olayları, canlı bombalar ve bomları araçlar, hendekler ve 15 Temmuz Darbe Girişimi ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı etkisiz hale getirmeye çalışsalar da başaramadılar. Bu operasyonlar henüz bitmedi. Süreç devam ediyor.