Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 Nisan 2016

Küresel Satranç Oyunu

Hayatın kendisi satranç oyununa benzer. Nitekim kişiler, kurumlar, ülkeler de yapacakları hamleleri bu satranç oyunu gibi elindeki bilgiler ve rakibin yapması muhtemel hamlelere göre belirler. Yapılan hamleler satrançtaki gibi geri dönül(e)mez sonuçlara yol açabilmektedir. Bir bölgenin hatta dünyanın gidişatına yön verecek hamleler yapılmaktadır bu son dönemde.

Kendisini dünyanın patronu olarak gören ABD ile ezeli rakibi olarak görülen Rusya'nın arası Rusya'nın Ukrayna'yı ilhak etmesinden sonra iyice gerilmişti. Ancak Rusya'nın Suriye'de ABD'nin çıkarlarına uygun olarak Akdeniz'de enerji akışını kontrol edecek çok stratejik nokta konusunda hareket etmesiyle eski düşmanlar adeta dost haline geldiler. ABD satranç oyununda Rusya ile Suriye'nin kuzeyinde PKK/PYD federasyonu ile Türkiye'yi kıskacı altına almaya çalışıyor diyebiliriz. Rusya'nın ABD ile birlikte Suriye'de yaptıkları bu hamleleriyle Rusya'nın Ukrayna'da elde ettiği kazanımları yanına kar kalacak gibi görünüyor.

Diğer taraftan ABD, Rusya aracılığı ile AB içerisindeki Rusya sempatizanlarını harekete geçirerek Almanya öncülüğündeki AB'yi kıskaca almaya çalışıyor. Bu süreç içerisinde AB ile Türkiye'nin yakınlaşması da ABD ve Rusya'nın hamlelerine karşılık yapılmış hamleler olarak söylenebilir. Aynı şekilde Türkiye'nin bu dönemde Azerbaycan, Suudi Arabistan, Katar, Ukrayna ve daha birçok ülke ile yakınlaşması satranç oyununda karşılıklı yapılan hamleler arasındadır. Gerek ABD gerekse Rusya Türkiye'yi karşısına aldığı zaman Osmanlı'dan kalma köklerinin gittiği Asya'dan Balkanlara, Ortadoğu'dan Kuzey Afrika'ya tüm bu coğrafyanın antipatisini kazanacağını bilmektedirler.

ABD ve AB'nin para birimlerinin rezerv para olması dolayısıyla karşılıklı hamleler birbirini takip etmektedir. ABD'nin doların gücünü kullanmaya çalışmasıyla 2008 krizi sonrasında ABD ekonomik verilerindeki toparlanma işaretleriyle birlikte ABD dolar endeksi bütün para birimlerine göre ortalama olarak son 30 yılın zirvesine çıktı. Buna karşılık AB Merkez Bankası faiz indirimine giderek sıfır faiz uygulamasına başladı. 2015 yılı Aralık ayında 0,25'lik faiz artırımına giden FED'in bu artırımlara devam etmesi beklenirken küresel büyümeye ilişkin endişelerin zirve yapması ve beklentilerin dibi görmesiyle FED artık eskisi kadar faiz artıramayacak gibi görünüyor. Bu durum gelişmekte olan ülkelere doğru para akışını kısmen de olsa hızlandırmış durumda.

Diğer taraftan sadece finansal hamleler değil ticari hamleler de devam ediyor. ABD'nin Çin'i kıskaca almak için 11 ülke ile beraber yürüttüğü Trans Pasifik Ticaret Ortaklığı Projesi ile ABD, Latin Amerika ülkelerinin bir kısmı ve Güney Asya ülkeleri arasında serbest ticaret antlaşması imzalıyor. Buna karşılık Çin de modern İpek Yolu olarak bilinen Rusya, İran, Türkiye ve Ortadoğu ülkelerini de içinde barındıran Bir Kuşak Bir Yol (OBOR) projesi ve Dünya Bankası'na rakip olarak görülen Asya Altyapı Yatırım Bankası hamlesini gerçekleştirdi.

Tarihimizden gelen tecrübeyi kullanarak köklerimizin geniş alanlara yayıldığı bu coğrafyada nüfusumuzun ve köklü kültürümüzün gücüyle beraber ekonomik, teknolojik ve askeri kapasitemizi geliştirmek zorundayız. Bu nedenle stratejik zihniyetimiz önemlidir. Stratejik planlamayı yaptıktan sonra siyasi irademizi ortaya koyarak bu satranç oyununda yapacağımız hamleler bize umut bağlayan insanların da geleceğini belirleyecektir.

Küresel ekonomi 2008 krizi sonrasında bir türlü rayına oturmuş değil. Küresel GSYİH'nın gerilediği, ticaretin dolar cinsinden düştüğü, ekonomide ciddi bir güven bunalımının, önünü görememe sorununun olduğu bir dönemde çevremizdeki jeopolitik risklere, içeride yaşadığımız iki seçim ve terör olaylarına rağmen geçtiğimiz hafta TÜİK'in açıkladığı verilere göre Türkiye 2015 yılı dördüncü çeyreği bir önceki yılın aynı çeyreğine göre sabit fiyatlarla %5,7 artarken 2015 yılının tamamında %4 oranında büyüdü. Bu büyüme tüm bu yaşananlara rağmen olumlu olsa da bizim 2023 hedeflerimiz için yetersizdir.

Normal bir dönemde paranın yüksek faizli ülkelere gitmesi gerekirken karmaşık ve zor bir küresel konjonktürden geçtiğimiz bu dönemde para yüksek faizli gelişmekte olan ülkelerden sıfır/negatif faizli gelişmiş ülkelere gitmektedir. Geçtiğimiz yıl gelişmekte olan ülkelerden 530 milyar dolardan fazla para çıkışı yaşandı.

Türkiye'ye baktığımızda faizler maalesef ki hala yüksek seviyelerde devam etmektedir. Bunun nedeni tasarruf oranlarımızın önemli ölçüde düşük olmasından kaynaklanıyor. Tasarruflarımızın artması gerekiyor ki sistem büyüyerek faizlerin düşmesine yardımcı olsun. Yerli tasarrufların yetersiz kaldığı dönemde dışarıdan yabancı tasarrufları çekmek için yüksek faize katlanmak mecburiyetinde kalıyoruz. Faizlerin düşmesiyle uzun vadeli ucuz finansmana erişilerek büyümeyi ve istihdamı artıracak etki görülecektir. Şirketlerimizin ve hanehalkının tasarrufları artıracak yapısal reformlara destek olması gerekiyor. Şirketlerimiz daha fazla ar-ge ve inovasyon ile daha yüksek katma değerli daha yüksek verimli ürün üretimi ile karlılığı artacaktır. Böylece şirketlerimizin daha fazla tasarruf etmesi kolaylaşacaktır. Yani işin özü dönüp dolaşıp bize dayanmaktadır. Bir de faiz oranlarının sıfır/negatif olduğu Japonya, ABD ve AB ülkelerinin rezerv para birimlerine sahip oldukları unutulmaması gerekir.

Türkiye son 2 yılda 4 defa seçim yaşamasına rağmen kamu bütçe performansı oldukça iyi görünüyor. Osmanlı'nın özellikle son dönemlerinden itibaren Türkiye'nin yaşadığı bütçenin iki yakasının bir araya gelmemesi sorunu artık aşılmış durumda. Türkiye kamu bütçesi son dönemde yaşanan olumsuzluklara rağmen sağlam bir görünüm sergilemektedir. Türkiye'de son yıllarda sürdürülen mali disiplin ve etkin kamu borç yönetimi sayesinde AB tanımlı brüt kamu borç yükü 28 AB ülkesi ortalamalarının çok altına çekilmiş, net kamu borç stoku milli gelire oran olarak önemli ölçüde azaltılmış, borcun vade ve döviz kompozisyonunda önemli iyileştirmeler sağlanmıştır. Türkiye'nin kamu borç stoku'nun GSYİH'ya oranı %33,2 iken bu oran ABD'de %104,17 Euro bölgesinde %93,5 Japonya'da %229,2 Hindistan'da %66,23 Çin'de %41,14 oranında görülmektedir.

Türkiye'de işsizlik %10,3 oranı görünse de unutulmamalıdır ki Türkiye'de 2015 yılında işgücüne katılım 2015 yılında bir önceki yıla göre %0,8 oranında artmıştır. Bununla birlikte 2015 yılında istihdam 700 bin civarında artmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı işbirliğiyle oluşturulan geçici dış ticaret verilerine göre; ihracat 2016 yılı Şubat ayında, 2015 yılının aynı ayına göre %1,4 artarken ithalat %8,1 azaldı böylece Şubat ayında dış ticaret açığı %32,8 azaldı. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2015 Şubat ayında %72,2 iken, 2016 Şubat ayında %79,7'ye yükseldi.

Türkiye'nin sorunlarından biri de jeopolitik risklerden kaynaklı olarak öngörülebilirlik olduğu için risk primlerinin yüksek olmasıdır. Bu da maliyetlerde bir artışa neden olmaktadır. Petrol gibi emtia fiyatlarında ki düşüşle birlikte Türkiye'nin cari açığının düşmesi olumlu bir gelişme olsa da bu durum kırılgandır. Yarın öbür gün bu fiyatların yükselmesi bizi olumsuz etkiler. Bu sebeple Türkiye'nin yüksek katma değerli ürün üretimi çalışmalarından vazgeçmemesi gerekiyor. Enflasyon konusunda olumlu bir gelişme var. Ancak verimlilik ve yatırımlardaki artış ile rekabetin önündeki engellerin kaldırılmasıyla enflasyonun kalıcı olarak düşürülmesi ve buna bağlı olarak paranın maliyetinin de kalıcı olarak azalması mümkündür.