KÜRESEL PİYASALARDA SON GELİŞMELER
ABD, Avrupa ve Japon Merkez Bankalarından art arda gelen açıklamalar piyasaları sakinleştirirken Çin kaynaklı gelişmeler ve jeopolitik riskler ters yönde etkide bulunuyor, piyasalarda sert dalgalanmalara sebebiyet veriyor.
ABD Merkez Bankası'nın politika faizini beklendiği gibi değiştirmeyerek yüzde 0,25-0,50 aralığında sabit tutması ve piyasalara güven veren açıklamalar yapması bir aydır gerilen ortamı yatıştırdı.
Arkasından Avrupa Merkez Bankası(ECB) Başkanı Mario Draghi'nin Mart ayında parasal genişlemeye gidilebileceğinden söz etmesi, tansiyonu düşüren ikinci faktör oldu.
En son Japon Merkez Bankası(BOJ) ekonomik canlanmayı sağlamak için sürpriz bir adım atarak negatif faiz uygulamasına geçmesi piyasaları daha da rahatlattı.
Bir süredir yıllık 675 milyar dolarlık tahvil alımı programı ile parasal genişleme uygulayan Japon Merkez Bankası'na para yatıran bankalar artık faiz alamayacaklar, aksine yüzde 0,1 oranında faiz ödeyecekler.
FED, ECB ve BOJ sıfır veya negatif faiz politikasıyla bankalara şu mesajı veriyor; bana para yatırmayın, yatırımcılara ve tüketicilere kredi açın.
Amaç talebi canlandırmak, sıfırlarda seyreden enflasyonu yüzde 2'ye çekebilmek.
Çünkü yüksek enflasyon nasıl ekonomiye zarar veriyorsa, yüzde 2'nin altındaki enflasyon da durgunluğa işaret ediyor.
Zengin ülkelerdeki talep daralması Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomileri yakından ilgilendiriyor.
Faiz kararları da sermayenin yönünü tayin ediyor.
Düşük faiz ve parasal genişleme bu ülkelere portföy yatırımlarının girişini hızlandırıyor.
Ancak sermaye akışının tek belirleyicisi bunlar değil.
Jeopolitik riskler, siyasi gerginlikler, psikolojik faktörler de rol oynuyor.
Nitekim Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'in ifadesine göre, 2015 yılında gelişmekte olan ülkelerden net 540 milyar dolar sermaye çıkışı gerçekleşti.
Bu yıl da 500 milyar doları bulacağı bekleniyor.
Dolayısıyla faiz tek başına sermaye hareketlerini izaha yetmiyor.
***
Gelişmiş ülkelerdeki durgunluğa Çin gibi dünyanın en büyük ikinci ekonomisindeki daralma da eklenince küresel dış ticaret hacmi giderek küçülüyor.
Elbette Türkiye de bundan payını alıyor.
Ocak ayında ihracat yüzde 14,4 gerileyerek 5 yıl sonra 10 milyar doların altında indi, 9,2 milyar dolar oldu.
Son 12 aylık ihracat ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 9,8 düşerek 140 milyar 635 milyon dolar seviyesine geriledi.
İhracattaki azalmayı, pariteye veya Ocak ayında çalışılan işgününün 1 gün eksik olmasına bağlamak gerçekçi bir yaklaşım değildir.
İhracat 7 yıldır neredeyse yerinde sayıyor.
Artış sadece 8 miyar dolar.
2008'de 132 milyar dolara ulaşan ihracat 7 yılda 140 milyar dolara çıkabildi, hedefler tutturulamadı.
TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, "Ar-Ge reform paketi ve yapısal reformların realize edilmesiyle 2016'nın ihracatta dönüşüm ve fırsat yılı olacağını" söyledi.
Başkanın bu temennisi gerçekleşir de Türkiye 2003-2008'de yakaladığı başarıyı tekrarlar.
Hatırlanacağı üzere Türkiye 2002'de 36 milyar dolar olan ihracatını 6 yılda 4 kat arttırarak 132 milyar dolara çıkarmıştı.
Özetle, dış alemdeki gelişmeler ihracat, turizm ve portföy yatırımlarını olumsuz etkilerken cari açığın kapanmasına katkıda bulunuyor.