Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.75
Gram Altın
2963.08
BIST 100
9672.75
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 Kasım 2020

Küresel Pagan Kültür

Küreselleşme ile ilgili yoğun tartışmalarda fenomene dair farklı tezlere rastlasak da ortadaki önemli gerçek küreselleşmenin tüm insanların hayat tarzını etkileyen bir kültür yaratmış olmasıdır. İnsanı kuşatan bu dünya, aynı zamanda olup biten her şeyi insana daha da fazla yaklaştırmaktadır. İşte bu sebeple, dünya insanlığının kaderi birbirine bağlı hale gelmiştir.

Küreselleşme ile ilgili tanımlar ve tezler onun farklı boyutlarına dikkat çekmeleri açısından anlamlıdır. Bu sebeple küreselleşmenin bir dizi kavram, olay ve gelişmelerin kavşağında yer aldığını söylemek mümkündür. Şimdi bu niteliklere kısaca bakarak, son kertede nasıl bir kültür yarattığını anlamaya çalışalım.

Öncelikle Roland Robertson’ın “glokalleşme” tanımına baktığımızda, küreselleşmenin sadece daha genel ve hakim olanın yereli belirlemesi değil; yerel ile küresel olanın birbiriyle etkileşime girmesidir. Robertson’ın yaklaşımında haklılık payı olan noktalar varsa da, makro düzeyde egemen Batı kültürünün tüm dünyaya egemen olmasını daha baskın bir durum olarak görmekteyiz.

Tam da bu noktada Anthony Giddens’ın küreselleşme olgusunu, modernliğin dünya ölçeğinde yaygınlaşması olarak görmesini daha anlamlı görmekteyim. Bu bağlamda modernliğin siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel anlamda dünyaya kendisini dikte ettirmeye devam etmesi hatırlanmalıdır. Jean Baudrillard, Batı’nın birçok tezini tehdit ve şantajla dünyaya yaymaya çalıştığını belirtmekte; her şeyin “ya ya da” mantığıyla dikte edildiğini söylemektedir.

Burada feodal dönemden itibaren sanayileşme ve nihayetinde kapitalizmin kurumsallaşmasını en belirleyici değişim olarak ortaya koymak durumundayız. Bu bağlamda küreselleşmeyi kapitalizmden bağımsız olarak ele almak neredeyse mümkün değildir. Bu arada küreselleşmenin “modern” mi yoksa “postmodern” bir karaktere mi sahip olduğu sorusu daha tali derecede önemlidir.

Benim kanaatim kapitalizmin gelişme aşamasında küreselleşmenin postmodern bir karakterle hareket ettiğidir. Her ne kadar bu durum modernliğin en temel “insan merkezli”, niteliklerinden kökünden bir kopuşu getirmemekle birlikte, küreselleşmenin daha postmodern karakteri kapitalizmin bugün rahat işlevsel olmasını sağlamaktadır. Nitekim Fredric Jameson’ın, “Postmodernizm; Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı” isimli çalışması, postmodernlikle kapitalizm yeni aşaması arasında ilintiler kurmaktadır.

İçinde yaşamakta olduğumuz postmodern küresellik, en büyük desteğini iletişim araçlarının gelişmişliğinden almaktadır. Çünkü bu araçlar üzerinden propaganda yapma, gerçekliği saptırma, yeni gerçeklik ve kültür yaratma mümkün hale gelmektedir. Neredeyse yeni bir zihin ve hafıza yaratılmakta, varolan tüm bakış açılarını dönüştürmektedir.

Bu bağlamda küreselleşme ciddi anlamda bir pagan kültür yaratmış durumdadır. Peki bu iddiamızı hangi belirtiler üzerinde gözlemlemekteyiz? Birincisi, postmodernlikte hakikatin parçalanmasıyla paralel olarak makro değil, mikro olana dikkatleri yöneltmektedir. Yani insanların her türlü ekonomik ve gündelik davranışlarının ne anlama geldiğini gözden kaçırarak onlara anlıksal davranış ve bakış açısı dikte etmektedir. İnsan tekinin bu durumda yapıp ettiklerinin kendini refere ettiği din ve dünya görüşü açısından nerede durduğunu unutturmakta; sistematik bakış açısını yok etmektedir. Böylece insan bir çelişkiler zinciri haline gelmektedir.

İkincisi, temsilde mutabakatı yok etmesinden mülhem, insan hayatında ortodoksi yaratan tüm mutabakatları geçersiz kılmak istemektedir. Bu bağlamda din, gelenek vb. ortodoksisi olan entitelere olan bütün göndermeler postmodernliğin parçalı, muğlak, şüpheci yaklaşımındaki propagandalarla yok edilmektedir. Temsilde mutabakatsızlığın en önemli getirisi, post-truth’a giden yolda tüm “doğru”lardan şüphe ederek kapitalizmin kendi doğrusunu dayatmasıdır.

Yine bir black Friday’e geldik. Dikkat ederseniz ayinsel bir eda ile kitleler bu kutsal günü kapitalizmin kutsal mabetlerinde eda etmeye davet edildiler.