Küresel ekonomik yıkım ve Türkiye
Salgından hemen sonra NATO’nun Rusya’ya savaş açmasıyla birlikte akaryakıt, petrol ve
enerji fiyatlarında çok büyük bir artış gerçekleşti. Tedarik zinciri krizi ve
arzın düşmesiyle gıda fiyatlarında da önü alınamaz yükselişler görülüyor.
Ocak 2021 Oxfam raporuna göre milyarderler(onlara
hayırsever diyorlar)18 Mart ile 31
Aralık 2020 tarihleri arasında servetlerini 3,9 milyar dolar artırdı. Sadece
9,5 ayda yüzde 50'lik bir artış demek bu.
Sıradan insanlar ise yüze 100 fakirleşti. IMF ise
ülkelere kemer sıkma programı öneriyor!
Bilindiği gibi FED,faiz
oranını 50 baz puan arttırdı. Bu durum yabancı yatırımcı için doların
getirisinin fazla olacağı anlamına geliyor. Yani kur üzerinden gerçekleştireceğimiz hammadde girdilerinde de maliyeti
arttırıyor.
Diğer taraftan merkez bankaları da sürekli olarak
para basmaktadır. Anlayacağınız dünya bir bilinmeze doğru sürükleniyor.
Türkiye
ise bu durumdan kötü etkilenen ülkelerin başında geliyor. Nisan ayında yıllık
enflasyon yüzde 69.97'ye yükseldi. Yıllık gıda enflasyonu ise yüzde 89.
Maliye bakanımız ise sıklıkla ihracatçılara
sesleniyor ve iyimser bir tablo çiziyor.
İhracat rekoru kırmamız elbette mühim ancak ithalat
da iki kat artmış durumda. İthalat
ihracat açığı aylık 8 milyar dolara ulaştı. Bu rakam faiz politikası öncesi 3-4
milyar dolar civarında idi.
Geçenlerde bir dostumun kardeşi kur korumalı vadeli
mevduat hesabına yatırmış olduğu 300 bin
lira paradan doksan günde 12. 500 TL faizden, 9500 TL de kur farkından olmak
üzere toplamda 23 bin lira kazanmış.
Peki, bu kadar birikimi olmayan yoksul insanlar ne
yapacak? Kaldı ki bizim meselemiz öncelikli olarak yoksul insanlar değil mi?
Bu meseleyi iktisatçı dostum Prof. Dr. Ahmet Yılmaz Ata’ya sordum. Ahmet Hoca Gaziantep’te halı
sektöründe iş yapan sanayiciler ile yaptığı bir görüşmeyi anlatarak başladı.
İş adamları ciddi sıkıntılar çekiyor. Şu an üretimi
durduklarını yada azalttıklarını söylüyorlar. İhracatçının döviz gelirlerini TCMB'ye satma zorunluluğunun yüzde
25'ten yüzde 40'a çıkarılmasından da dert yanıyorlar.
Hatta bir sanayici, bir saat içinde 80 bin TL
kaybettiğini söyledi. Sabah ihracat
parası olan bir sanayici bunun yüzde 40’ı ile TCMB’den TL alıyor, öğleden sonra
ithal hammadde için dolar alıyor ve kur farkından dolayı da tam olarak 80 bin
TL zarar ediyor.
Bu uygulama yurt içindeki ihracatçı firmaların yurt
dışına taşınmasına ya da yurt dışı bir firma ile şirket evliliğine gitmesine de
yol açabilir.
“Esasında süreç basit ama bunu uygulayabilmek, hele
de seçimlere bir yıl gibi kısa bir süre varken biraz siyasi cesaret ister”
diyor Ahmet Yılmaz Ata.
Nedir o?
“Her şeyden
önce klasik kemer sıkma politikası yani bir anlamda genişletici maliye politikalarından
vazgeçmek gerekir. Ancak bu politikalar seçim öncesi riskli ve sancılı.
Esasında vatandaş bu konuda Ak Parti’ye inanıyor ve
fedakârlık yapmaya da hazır. Lakin yukarıda en üst katmanda bu fedakârlığı göremeyince
bu sefer umutsuzluğa düşüyorlar.
Muhalefet ise popülist politika uygulaması için
gündem oluşturarak AK Parti’yi tuzağa itiyor.
Oysa
AK Parti, bu konuda millete öncülük edebilmelidir. Zira anketlerden de
biliyoruz ki halkımızın bu sorunu çözme konusundaki güveni tamdır.
Kısacası enflasyon sorununu yüksek ücret zamları ve
tüketim destekli politikalar ile çözmek zor. Ama halkımız da perişan. Ne pazara
çıkabiliyorlar ne de markete girebiliyorlar.
Biz ithal girdi bağımlısı bir ülkeyiz. Hammaddeyi,
enerjiyi yurt dışından alıyoruz. Örneğin hükümetin
bu noktada akaryakıt vergilerini bir süreliğine sıfırlaması düşünülemez mi? Bildiğim
kadarıyla bir yıl öncesine kadar akaryakıttan ÖTV alınmıyordu.
En önemlisi de Merkez
Bankası Başkanı ile Maliye
Bakanı’nın birlikte kamuoyuna ikna edici nitelikte açıklama yapmalarını
önemli buluyorum.