Küresel çatışma
ABD oyunu PARA üzerinden kurarak, rakiplerine karşı siyasi bir hamle yaptı. Nitekim İngilizlerle birlikte Ukrayna Savaşını tetiklemelerinin, Avrupa’ya çökme temelinde ilerlediği artık sır değil. O nedenle Rus Dışişleri Bakanının; “ABD tüm Avrupa'yı köleleştirdi. Sadece Almanları değil tüm Avrupa Birliği'ni kontrol altında tutuyor" sözlerini, malumun ilanı biçiminde kabul edebiliriz. Gerçi Lavrov benzer açıklamaları, seneler önce de zikretmişti. Ama gelinen aşamada, değişen hiç bir şey olmadı Avrupa özelinde. Kılcal damarlarına kadar nüfuz eden ABD’nin, buna izin vermesi de beklenemezdi. Tıpkı “ALMANYA’DA DARBE” diye bizlere duyurulan olayın, tüm Avrupa’da yankılanması gibi… Neticede 20-25 kişilik darbeciye yönelik atağın, aslında savaşa karşı olan ve ABD baskısından rahatsız AB ülkelerine, verilen bir MESAJ olduğu kuvvetle muhtemel seyrediyor. Bu bağlamda aynı şeyi, geçen hafta Avrupa’nın rüşvet skandalıyla sarsılmasında da izledik aslında. Nasıl mı? Körfez açılımıyla önemli bir ekonomik girdi planlayan Avrupa’nın, Katar vatandaşlarına vizesiz seyahat düşüncesini duymuşsunuzdur. İşte söz konusu kararın tamda arifesinde, AP üyesi Eva Kaili’nin Katar’dan “RÜŞVET” aldığı iddialarının bir anda ortaya çıkması, başka nasıl izah edilebilir ki?
Anlayacağınız ABD’nin, RAKİP GÖRDÜĞÜ AB'ye ve Çin'e
yüklendiği gayet açık günümüzde. Çin diyorum! Çünkü AB zayıflayınca, en büyük
pazarı yara alacağı için, dolayısıyla Pekin’in de etkilenmemesi imkânsız. Üstelik
Rusya üzerinden geçen tedarik yolunun, Ukrayna Savası yüzünden kesilmesiyle büyük
sıkıntı yaşadıkları net. Bunu aşmak için de şu sıralar Pakistan, İran ve Körfeze
indiklerini görebiliyoruz. Zira buralar, Çin’i hem Afrika hem de Avrupa’ya, YAKIN
TUTMASI hasebiyle önem teşkil ediyor. O sebeple Çin’in; Arabistan, Kuveyt ve BAE başta olmak üzere,
diğer KİÖ ülkeleriyle imzaladıkları anlaşmaları bu minvalde okumak mümkün. Tabi
buna İran ile artırılan, 25 yıllık stratejik anlaşmalar da ilave edildiğinde, karşımıza
bam başka bir tablo çıktığı tartışılmaz konumda. Peki, Körfez ülkelerinin, ABD ve
Batı devletlerinden hala silâh almaya devam etmeleri, bu gidişatta bir
değişikliği tetikler mi derseniz? O nu şuan bilemeyiz… Ancak mevcudu
değerlendirdiğimizde; Çin’in artık Suriye ve Irak’ta KENDİNİ HİSSETTİRECEĞİNİ şimdiden
kestirebiliriz. Rusya ve İran ile beraber, Esed’in arkasında yer almaları ise
hiç şaşırtıcı olmayacaktır.
Hülasa herkes, karşılıklı hamlelerini yapmakla meşgul, YENİ
DÜZENİN HÂKİMİYETİ adına… Buna mukabil Türkiye’nin de boş durmadığı ortada… Kaldı
ki Ankara’nın Türkistan’da etkisini göstererek, BATI ÜZERİNDEKİ EHEMMİYETİNİ
ARTTIRACAK, Kazak ve Türkmen gazlarının Avrupa ile buluşmasına gayret ettiği
aşikâr. Körfez ile yakalanan ilişkileri, istikrarlı bir kıvama getirme
girişimlerimiz de, yabana atılır gibi değil. Tabi Akdeniz denkleminde
üstlendiğimiz misyon ve Rus gazı projelerimiz de… Bizim için en kritik mesele
hüviyetindeki, olası Irak ve Suriye operasyonlarıysa cabası. Fakat gelin görün
ki Türkiye’nin ÇIKARLARINI ÖNCELEYEN bu tarz adımlar atması, çatışan taraflara (AB
ve ABD/İngiltere) yaramadığı gibi, rahatsızlık oluşturduğunu da kesinlikle
yadsıyamayız. O yüzden şimdilik “Türkiye’de bir iktidar değişikliğini, farklı ellerce
destekledikleri” türünden iddiaları takdirlerinize bırakıyorum. Elbette İngiliz
The Guardian’ın; “ERDOĞAN DÜNYA DENGELERİ İÇİN TEHDİT” ifadeleriyle, muhalefete
birleşmeyi telkin etmesinin fazla söze de hacet bırakmadığı da şüphesiz. Sonuç
olarak son gelişmelere, bu açıdan bakmakta fayda olduğu muhakkak… Gerçi Sn.
Erdoğan’ın 2023 seçimlerini; “TÜRKİYE İÇİN BİR VAROLUŞ MÜCADELESİ” diye
tanımlaması üzerine, daha ne söylenebilir ki? Lütfen biraz düşünelim… Yarın çok geç olmadan…