Dolar (USD)
34.50
Euro (EUR)
36.41
Gram Altın
2959.18
BIST 100
9304.31
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Ekim 2020

Keşmir Meselesi

Milliyetçi düşünce tarzının dünya genelinde benimsenmesinin en önemli ayağı Fransız İhtilali devriminin gerçekleşmesidir. Karmaşık ve bir o kadar anlam derinliğine sahip olan milliyetçilik, eleştiri odaklarının zamanla siyasal malzemesi haline gelmiştir. Milliyetçilik özeti itibariyle ulusların örgütlenmesindeki temel ilke, esas ve inancı sembolize eden bir akımdır.

Her ulusun ortak dil, din, tarih ve coğrafya açısından benzer birtakım özellikleri vardır. Zaman zaman uluslar bu özellikleri itibariyle farklı uluslarla gerilim ve anlaşmazlık yaşayabilirler. Örneğin Hindistan'daki milliyetçi gerilimler ve Keşmir'deki Müslümanların Keşmir'i Pakistan'a dahil etme mücadeleleri kesintisiz bir dinsel farklılıkların sebebiyetin den öte değildir. Hindistan ve Pakistan birbiriyle husumeti olan ve şu ana kadar aralarında üç savaş geçirmiş gergin iki ulustur. 1600 yıllarında kurulan Doğu Hindistan Şirketi baharat, ipek, pamuk, çay vb. gibi ürünlerin ticaretini yapmıştır. Afrika'nın birçok ülkesinde de olduğu gibi Hindistan'ında sömürgeleşmesi bir ticari yatırım olarak başladı. Dönemi içerisinde Hindistan dünyanın en büyük ekonomilerinden birine sahipti. Hintli aydınlara göre yoksullaşmanın sebebi Birleşik Krallık (İngiltere) olarak görülürdü. Birleşik Krallık, Hindistan'ı diğer sömürgeci ülkelerinde izlediği böl, parçala, yönet politikasıyla yönetmiştir. Birleşik Krallık yönetimi bu politika doğrultusunda Hindularla Müslümanlar arasına ayrılıkçı hareketleri sokmuş ve hedefine ulaşmıştır. Bu minvalde Hindistan'ın Hint hakimiyetinden olumsuz sonuçlar gören Müslümanlar İslamı korumak amacıyla bağımsız bir Pakistan için seferber olmuşlardı.

1947 yılında Hindistan ve Pakistan ayrılarak dinsel bir süzgeçten geçirilen insanlar, Müslümanlar Pakistan'a, Hindular Hindistan'a diyerek kategorize edilmişlerdir. Bu göç sonucunda 14 milyondan fazla insan yer değiştirerek, tarihteki en büyük çaplı nüfus göçüne neden olunmuştur. Hindistan bağımsızlığını kazandıktan sonra daha demokratik bir yönetimi dizayn etmeye çalışırken, Pakistan zayıf hükumetlerin sebebiyeti olan askeri darbelerle uğraşan radikal grupların esir ve tesiri altında kalmıştır. Pakistan'ın istihbarat örgütü (ISI) Pakistan'daki köktendinci medreselerde Afgan mültecileri örgütleyerek Taliban'ı kurdu. ABD'nin desteği ile Afganistan'da bir Taliban Hükumeti oluşturuldu. Bu radikal ve köktendinci gruplar Keşmir'i Hindistan'dan alabilmek için başlatılan terör kampanyasında kullanıldı. Oluşturulan bu illegal grup şimdi ise hem Pakistan'a hem de ABD'ye karşı cihat çağrısında bulunuyor. Siyasal konjonktürde kime ve nasıl yardım ettiğine dikkat etmeyen devletlerin sonu Taliban gibi grupların hedefi haline geliyor. Türkiye bu konuda adımlarını bi hayli dikkatli atarak, her defasında bu tarz grupları kullanmayı benimsemiş devletlere karşı anti-söylem ve ifadelerini dile getiriyor. Hiçbir ulus, devlet savunduğu ideoloji, eylem ne olursa olsun bu gruplarla müzakere, faaliyet veya diğer ülkeler üzerinde plan, program düzenleyemez. Bu durum siyaseten etik ve ahlaki bir yol değildir. Türkiye'nin Suriye devleti ile 911 km sınırında büyük devletlerin plan ve doğrultusunda PKK, YPG ve PYD gibi terör grupların kurulmasına çalışılması siyasi, bürokrasi ve diplomasi konuları açısından devletler arasındaki ilişkileri zedeler ve yıkıcı etkiler yaratır. Bu yüzden hiçbir devlet bu tarz siyasi adımları atmaktan kaçınmalı ve sisteme zarar vermekten çekinmelidir.

Keşmir Meselesi konusuna dönecek olursak, son zamanlarda ülkelerin elinde bulunan ve caydırıcı bir güce sahip nükleer silah faktörü Hindistan ve Pakistan'ı yakından ilgilendiriyor. Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşmasını imzalamayanlar arasında bu iki devlette vardır. Bu iki devletin bir sonraki savaşı nükleer savaş olabilitesi yüksek olan Keşmir Meselesi üzerinden çıkabilir. ABD Başkanı Clinton 2000 yılında Keşmir bölgesi ziyaretinde, bu bölgeyi "dünyanın en tehlikeli bölgesi" ilan etmiştir.