Küre"sel ittifak -2-
ABD'de yayınlanan "Parameters" isimli dergide 13 Eylül 2001 tarihinde Ralph Peters imzalı bir makale yayınlandı. Makalede ki şu cümleler çok dikkat çekiciydi. "Aslında ABD'nin terörizm faaliyetlerinden çekinecek hiçbir tarafı yok. Hatta ihtiyaç halinde ABD bu faaliyetlerden faydalanmaktan tereddüt etmeyecektir. Washington özellikle Arap ülkelerinde oluşacak bir kargaşa ortamından korkmamalıdır."
Belki bu makale yazarın kendi görüşlerini yansıtıyordu diyebiliriz ancak o tarihten bu güne kadar gelinen zamanda en azından yukarıda ki cümlelerin sahada çok fazla yansıması olduğunu gördük. Yaşanan sözde "Arap Baharı" süreci bahsedilen "Arap ülkelerinde ki kargaşa"nın, akabinde DEAŞ'ın, PYD'nin ortaya çıkışları ve yükseltilen varlıkları ise "ABD'nin terör faaliyetlerinden faydalanması" cümlelerinin hayat bulduğunun göstergesiydi. Ortadoğu'da tam bir hegemonya oluşturmak isteyen ABD öncelikle aslında bir kısmının gelişinde kendilerinin de katkısı olduğu halde Arap ülkelerinde ki birçok otokrasiyi hedefe koydu. Daha sonra örgütlediği, desteklediği terör örgütleri eliyle "dizayn" aşamasına geçtiler ki, bu konuda da büyük ölçüde başarılı oldular diyebiliriz. Şimdi ise planın yeni aşamasına geçildi. Yeni aşamanın ipuçlarını belki yine aynı makale üzerinden sürebiliriz. Makaleden başka bir cümle; "u2026mikro devletler haline gelecek Arap devletleri, ABD'ye karşı cephe almak yerine, İsrail'in saldırgan açgözlülüğüne karşı kendilerini savunma çabasına girmekten başka seçenekleri kalmayacaku2026"
Yeni süreçte ABD, ilk olarak İsrail'in elini daha da rahatlatmak, işgalinin genişlemesine yardımcı olmak adına atacağı adımları hızlandıracaktır. Büyükelçiliğin taşınmasını bu noktadan da okuyabiliriz. Gazze'de ki Filistinlilerin farklı bölgelere göçe zorlanması temel amaçlarındanu2026 Aslında bu plan daha önce denenmişti; 2005 yılında Sudan sınırında bir üs kurulması ile plan hayata geçirilecekti. Ancak o dönemki Mısır yönetimi buna karşı çıktı ve bedelini "Arap Bahar'ından nasiplerini alarak ödediler. Şimdi ise bu plan için daha uygun bir zemin mevcut. Diğer taraftan "mikro devletler"e bölme çalışmaları ise farklı noktalarda devam ediyor. Suriye'de ki mevcut durum bunun en önemli göstergesi. Irak'ta ki zoraki ötelenen bölünme emareleri de herkesin malumuu2026
İşte tam burada, özellikle "Arap Baharı"ndan etkilenmeyen bölge ülkelerinin tavrı büyük önem kazandı. Bunların başında şüphesiz Suudi Arabistan geliyor. Ve ABD geçen hafta ilk bölümde detaylarını yazdığımız, hazırlıklarını çok önceden yaptıkları, zeminini oluşturdukları adımı atarak "küre ittifakı"na imza attı. Suudi Arabistan yönetimi 11 Eylül "şantajı" ile hizaya getirildi ve özenle seçilmiş bir kukla hızlı şekilde parlatıldı. Muhammed bin Selman. İttifakın gönüllü devşirilmiş ortağıu2026
Gönüllü ortak, geçen hafta içerisinde Mısır'dan başlayan, İngiltere'de Kraliçe'nin huzurunda devam eden ve Trump ziyareti ile sona erecek olan bir tura çıktı. Mısır'da daha sonradan yalanlanan ancak Mısırlı birçok gazetecinin teyit ettiği, içerisine ülkemizi de kattığı "şer üçgeni" ifadesini kullandıktan sonra geçtiği Londra'da birçok ikili anlaşmaya imza attı. En dikkat çekici olan ise 48 adet savaş uçağı alımı için attığı imzaydı. Sonraki durak olan ABD'de ve gezi dönüşünde neler yapacağını ise merakla takip edeceğizu2026
Suudi Arabistan'a verilen ilk ihale İran etkisini dizginlemekti. Hariri'nin "rehin" tutulması süreci Lübnan'da Hizbullah'ın siyasi sahneden çıkartılması için ilk adımdı. Bunun sonuçlarını da yakın zamanda göreceğiz. Yemen'de ki rekabet, BAE üzerinden kurulan baskılar, İsrail lehine verilen fetvalar vs. vs. "Küre ittifakı" şimdilik tam gaz! Adeta insanlıkla alay edercesine devam eden süreç karşısında Arap ülkelerinden net bir şekilde karşı durma ihtimali olan bir irade ne yazık ki neredeyse yok seviyesinde diyebiliriz.