Kürdinsan!
Yazının
başlığını “Kürdistan” olarak okuduysanız bilinçaltınızın yoğun illüzyonu
altındasınız. Çünkü yazımın başlığı “Kürdistan” değil Kürd(insan).
Bu başlık
eserlerini çok beğenerek okuduğum Vahdettin İnce’nin yazarı olduğu Kürd
sosyolojisi üzerine deneme tadındaki kitabının ismi. Bugün yazmaya karar
verdiğim yazının konusuyla o kadar uygun düşüyor ki bu kitabın ismini yazımda
başlık kullanmak için ödünç aldım.
Peki neden başlığı
Kürdistan diye okuduk?
Aslında
başlığı doğru görüyoruz, ama yanlış okuyoruz.
Çünkü
beynimize biz fark etmeden kodlanan tepkisel kavramlara karşı zihinsel
ideolojik yönlendirmenin etkisi altında kalıyoruz. Gördüğümüz gibi değil
anlamak istediğimiz gibi okuyoruz. Böylece subjektif bir algıya beyin sahte bir
gerekçe oluşturuyor.
Yapılan
araştırmalara göre özellikle beyinde “tepki göster” olarak kodlanan kavramlara
karşı zihinsel illüzyonlara daha fazla açığız.
Kürdistan
kavramına karşı “tepki göster” kodu bilinçaltımızda hazır olduğundan ideolojik
bir tepki olarak Kürdinsan başlığını Kürdistan olarak okuyoruz.
Bu retorik
zihinsel aldanmalar yanında ironik aldanmalarda var.
Gerçekten
de ne zaman Kürt sosyolojisine ilişkin tamamen insani bir kavramı konuşsak daha
cümleme nokta koymadan ideolojik tepkisi gelir.
Ne zaman
konuşmam sırasında birden fazla Kürt ismi geçse hemen tespitlerime Kürtçülük
ideolojisi yapıştırılır.
Yani ne zaman
Kürd insan desem Kürdistan demekle suçlanırım.
Başka bir örnek
vereyim;
Diyarbakır
annelerini hepimiz biliriz. O annelerin evlat nöbetlerini hepimiz destekleriz.
O annelerin feryadı hepimizi yürekten yaralar. Kolay değil küçük yaşta
evladından ayrılmış ve yıllar var ki evladını görememiş, sağ mı ölü mü onu bile
bilmeyen bir annenin feryadıdır, yasıdır, ağıtıdır bizi yaralayan.
Diyarbakır
anneleri kendilerine destek olunmak için ziyarete gidilir. Teskin edilir,
onlara güç vermek için yanlarında durulur. Hatta birkaç kare fotoğraf sosyal
medyaya koyulur, teröre lanet okunulur ve tribünlerden alkış alınır.
Fakat o
annelerin kutsallığı dağdaki evlatlarının ölüm haberi gelene kadardır. Eğer
dağa kaçırılan o annenin evladı öldürülürse o andan itibaren Diyarbakır
annesinin kutsiyeti orada sona erer.
Artık O bir
terörist annesidir. Ağlayamaz, yas tutamaz, feryat edemez, ağıt yakamaz.
Artık O
terörist annesidir ve anne de olsa terörist olan evladı kadar suçludur.
O terörist
annesine evladı ölmeden evvel çadırda ziyaret edip, destek olup onun elini
öpenler, evladı öldüğünden itibaren annenin acısını paylaşmazlar, cenazesine
gitmezler, çünkü o terörist annesidir ve o anne artık suçludur.
Oysa acı
çekmek insani bir vasıftır. Evladını kaybeden birinin acı çekmesi insanidir.
Ölen evladın
terörist olması dindirir mi bir annenin acısını?
Anne her yerde
anne değil midir? Anne yüreği hangi etnik ideoloji ile sınırlanabilir?
Bir anne Kürt de
olsa Türk de olsa dünyanın en masum sevgisini yüreğinde taşır.
Anne ister Kürd
ister Türk olsun, onun için acıların en büyüğü evlat acısıdır.
Kürt de olsa
Türk de olsa bu gerçek değişmez.
Yani ezcümle
Kürd insandır diyorum. Ama eminim ki yine birileri Kürd insandır diye değil
Kürdistan olarak anlayacak.
Üstelik
doğruyu gördükleri halde yine yanlış okuyacaklar.
Olsun biz
Allah için doğruyu söyleyelim de herkes kendi şakilesine göre anlasın.