Kurban fenomeni ve din
Son dönemlerde siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel değişimler üzerinden din ve dine ait bazı umdeler üzerinden negatif yorumlar kendisini göstermeye başladı. Kimileri Kur’an’da “var” ve “yok”lar listesi hazırlamakla vakit geçiriyor. Kimileri de kurumsal dinin dünyaya cevap verme yetersizlikleri sebebiyle ezilerek bazı dini umdelere dair ilginç ve yeni zannettikleri yorumlar getirmeye başladılar.
Bazı yazılar ve videolarda “Kur’an’da içki yok”, “Kur’an’da kurban yok” türünden listeler çıkarılırken, varılan yargıların felsefe, sosyoloji, gelenek, dinin doğası gibi tüm kavramlardan habersiz oldukları hemen faş olmaktadır. Bunlar dinin ve bu dinin kitabının “does” ve doesn’t” listesi yaptığını zannediyorlar. İşin vahim tarafı İslam’ın hem gelenekle hem de antropolojik ögelerle bağlantısını hiç kuramıyorlar.
Onlar Kur’an’ı sadece “an”ın habitusunda algılama eğiliminde iken, İslam’ın ilk insana doğru tarihin içinden oluşmuş geleneğini de görmüyorlar ya da görmek istemiyorlar. Bu bağlamda tarihi ve geleneği atlayan ve hiçbir insani ilmi müktesebatı dikkate almayan neo-selefilerin tavrını tekrar ediyorlar. Herhalde kitabı karşılarına alıp “ben bugün böyle anladım” diyorlardır.
28 Şubat sürecinde “Kur’an’da başörtüsü yok” diyen bazı ilahiyatçılar, İslam’ın 1400 yıllık geleneğinde bütün alimlerin meseleyi yanlış aldığını açık ve örtük biçimde ima ediyorlar ve bu geleneğin pratiklerini yok sayıyorlardı.
Bu konuda ilginç bir anımı anlatmak isterim. Bir görüşme yapmak üzere daha önce çalıştığım üniversitenin Tıp Fakültesine gitmiştim. Bir profesör hoca beni odasına davet etti. Dolabından poşete sarılı Kur’an-ı Kerim’i çıkardı ve başörtüsü ile ilgili ayeti açmamı istedi. Ardından hocam burada bana başörtüsünü göster dedi. Ben de “hımar” kelimesini ilgili fiille birlikte ona anlattım. Tıpçı arkadaş bana “hocam, burada baş ve örtü kelimeleri nerede” dedi.
Ben kendisine izah etmeye çalıştım ancak izahımı kabul etmedi. Ben de ona “size birisi şapkanızı giyin” dese nerenize giyersiniz” diye sordum. Ayetteki kavramın da böyle bir anlam ve içerik taşıdığını ona anlattım. Yine kabul etmedi ancak verecek cevap da bulamadı.
Tam da bugünlerde bazıları kurbanın bir gelenekten ibaret olduğunu dillendirmeye başladılar. Son kertede “kurban”ın evrensel dinsel bir olgu olarak uzun bir geleneğe sahip olduğu doğrudur. Kurbanın insan toplumlarında gelenekselleştiği de doğruluk payı taşır. Ancak kurbanın ibadet boyutunun ağırlığını azaltmak üzere kurban=gelenek yargısı doğru değildir.
Öncelikle kurban fenomeninin tüm dinlerde gözlemlenen bir fenomen olduğunu belirttik. Tam da bu noktada kurbanın antropolojik boyutu devreye girmektedir. Tarih boyunca “kurban”ın insanın kendisi üzerindeki güç(lerle) bir şekilde yakınlaşmak için yerine getirilen ritüel olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla insanlık tarihinde kurbanın insan-Tanrı ilişkisi çerçevesinde özel bir anlam kazandığı anlaşılmaktadır.
İslam Hz. Adem’e (AS) kadar geri giden insanlık halkasının dinidir. Bu bağlamda İslam’ın bizzat kendisi bir geleneğe sahiptir ve birçok dini öge bu geleneğin bir parçasıdır. Kurban da Hz. Muhammed’e daha önceki peygamberlerden bir gelenek halinde ancak dinsel bir öge olarak ulaşmıştır. Hatta Hz. Adem’in çocuklarının sunaklarında yer almaktadır. Jose Saramago bir ateist olmasına rağmen “İsa’ya Göre İncil” romanında kurbanın dinlerde niçin merkezi bir ritüel olduğunu anlatır.
Dolayısıyla dini bir ögenin varlığı ve anlamını bugünden masa başında ve değişen trendlere göre değerlendirmek çok sağlıklı olmasa gerektir.
Bu vesile ile herkesin Kurban bayramını tebrik eder, mutluluk ve esenlikler dilerim.