Kurban etmek
Bayram geldi. Gönüller mahzun, simalar mahcup. Eksik bir şey var gibi. Kurban kesiyor muyuz, kurban oluyor muyuz, yoksa kurban mı ediyoruz?
Ziyafetin eksik yanı muhabbettir. İçimizde acılaşan ve kendimize batan bir şey. Kaçan ama yüzleşemeyen bir nefis içimizi istila etti. Büyüyen ama sonunu ve önünü göremeyen bir nefis. Gururu artan ama takdiri eksilen bir nefis. Tahribi yüksek bir bomba gibi sürekli patlayan ama onarmayan bir nefis. Nereye gidiyoruz, bizi bekleyen kimdir, nedir?
Kurban Bayramı arifesindeyiz. Neydi kurban? Biz ne anladık? Yüce Yaratıcı’ya yakın olunurken kimden, neyden uzaklaşmaktı? Çok alıştık dünyaya. Oysa insan, kendisinden sonrasını düşünen bir varlıktır. Niçin yok ede ede ilerliyoruz? Kurban olmak ve kurban etmek arasındaki tercihte nerede bulunuyoruz? Kurban etmek, menfaat için bir değeri harcamak. Ne de çok kurban ediyoruz. Kurban olmak ile yakınlaşan insan, kurban etmek ile uzaklaşıyor. Her şeyi menfaati için bir tahvil aracı olarak görmek. Pazarlamacı yönünü geliştiren insanın paylaşımcı yönü azaldı. Dünyayı satmak derken, maalesef mecazî anlamını anlayamamıştır insan.
“Cihanı hiçe satmaktır adı aşk/Döküp varlığı gitmektir adı aşk” diyen Eşrefoğlu Rumî’nin sözünü, çağrısını dinlemek ve anlamak ihtiyacımız artmıştır. Biz satıyoruz ama bu dünyayı, aşk için değil, acılar için satıyoruz. Muhasebesini veremeyeceğimiz bir alışveriş bu. Dünyayı tüketmek, dünyada tükenmektir. Tüketirken biriken bir şey varsa o da yüktür. Bu yük, insanı tüketen ve insanın insanlığını azaltan bir yüktür. Üstadın dizeleri gelip duruyor kalbimize: “İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal/ Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal”
Gündemimizde daha çok Kurban Bayramı var. Oysa asıl farz olan ibadet “hac” ibadetidir. Kurbanlık hayvana odaklanarak, bayramı tatil sanarak haccı kurban etmeyelim! Haccın mahiyetini bilen, malını mülkünü kurban eder. Öncelik haccın ulviyetini idrak etmektir. İnsanoğlu mahşerin provasını yapar burada. Sonunda da bayram verilmiştir insanlara. Biz, bayramı hak ediyor muyuz? Neyi kurban ediyoruz? Neyi bekliyoruz? Tüm değerleri kurban ederek bayram yapmak aymazlıktır. Elbette bayram, barışmaktır, kucaklaşmaktır, esenliktir ama bayramı lütfedeni de unutmamak gerekmez mi? Şükrümüzü kime yapacağız? Şükrün arz edileceği makamdan uzaklaşarak “kurban” anlaşılamaz.
Dünya, şükür için kurulan ve Yüce Yaratıcı’nın takdis edileceği büyük bir ziyafet sofrasıdır. Bize verilenden sunmak gerekir. Bize verileni, biz aldık sanıyoruz. Bu yanılgıyla kurban ediyoruz her şeyi. İsmail olabilmek kolay değil, canıyla sınananlar bunu anlayabilir. Kurban, İsmail gibi teslimiyettir. Teslim olan, huzur bulur. Kurban ve haccı ritüel gibi görmek de bu değerlerin kurban edilmesi yani harcanması demektir. Çağımızda bu değer kaybını çok yaşıyoruz.
Kurban Bayramı, ihmal ettiğimiz tüm değerlerle buluşmaya vesile olur umarım. Kurban olanın, yakın olanın bayramıdır bu. Allah’a, Allah dostlarına yakın olmak. Kalplerden kalplere akın etmek... Bir kalbin ağrısını hissetmek, ona şifa olabilmek de kurban olmaktır. Çok sevdiğimiz birisine söylediğimiz, “Kurban olurum sana” cümlesi bunu gösterir. Tabii ki bir hayvanı Allah için adayacağız, keseceğiz ama en başta kesmememiz gereken şeyler de var. Birisini kesmek yani onu, gıyabında kötülemek, bizi “kurban”ın ruhundan uzaklaştırır. Bir dostunu, menfaatlerin uğruna kurban ediyorsan, ne kadar kurban kesersen kes, boşuna kan akıtmışsın demektir.
Ömrümüzü verip ölümü aldığımız yerin adıdır bu dünya. Kime kurban olacağız, bunu bilmektir imtihan. Sevdiklerimiz için vefa gömleğini çıkarmadan, samimiyet ve sadakatle kurban olmaya hazır mıyız? Allah için sevmek, onun için kurban olabilmek nefsimizi kurban etmekle mümkündür. Nefsini, içindeki “ben” dağlarını yıkan ve kalbini samimiyet ve teslimiyet ırmağında yıkayanlar hakiki “kurban” olmuşlardır.
Çocuklar, yetimler, kimsesizler, mazlumlar ve güçsüzler için nefsimizi dizginleme, onları anlama, onlar için verme, onlar için adanma ve dünyayı satarak sonsuzluğa talip olma, Allah için sevme günüdür Kurban Bayramı. Mübarek olsun!