Kurban, Allah'a yaklaşmaktır
Kurban kelimesi,
Arapça “ḳrb” kökünden gelir ve “Tanrıya sunulan adak, hediye” manasında
kullanılır. Anlam olarak kurban, yaklaşmak, yakınlaşmak olduğu için kesilen
kurban ile insan kulluk vazifesini yerine getirmenin huzuruyla kendini, Allah’a
yakın hisseder. Bu huzuru duymak için de Müslümanlar her yıl Zilhicce ayının
onuncu gününden itibaren üç gün boyunca vacip olan (Hanefî mezhebine göre)
Kurban ibadetini yerine getirirler. Kurban bir bakıma Allah’a sunulan hediye
olduğu için kesilen kurbana hedy denir. ‘Sözlükte “yol göstermek, izinden gitmek; göndermek, hediye etmek”
anlamlarına gelen hedy (hediy) kelimesi, fıkıh terimi
olarak hac ve umre sırasında Harem’de kesilen kurbanlık hayvanları ifade eder.
Hac ve umre yapmayanların kurban bayramı dolayısıyla kestikleri kurbana
ise udhiyye denir.’
Her ne kadar
Kurban ibadetini Hz. İbrahim (AS) ve Hz. İsmail (AS) peygamberler ile başlatılmış
olsa da tarihte kurban hadisesine ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem’in (AS)
oğulları Habil ile Kabil arasında olduğunu görmekteyiz. Kendilerinden en
sevdikleri şeyi Yüce Allah’a kurban etmeleri istenmiştir. Bu açıdan bakıldığı
zaman kurban ibadetinin imtihanımızın en büyüklerinden biri olduğuna şahit
oluyoruz. Çünkü kurban ibadetinin özünü kişinin en sevdiği şeyinden fedakârlık
etmesi gerektiği oluşturur. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de bize bu olayı şöyle
anlatmaktadır: “Onlara, Adem'in iki oğlunun kıssasını doğru olarak anlat: İkisi birer
kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki edilmemişti. Kabul
edilmeyen, “And olsun seni öldüreceğim” deyince, kardeşi: “Allah ancak
sakınanların takdimesini kabul eder” demişti.” (Maide Suresi, 27. Ayet)
Hz. İbrahim (AS)
ile Hz. İsmail’in (AS) yaşamış olduğu olay ise kişinin en sevdiği şeyi
Yaradan’a sunmasının en güzel örneğidir. Bu örneklik öncesinde verilen bir söz
ve söze sadakat meselenin özünü oluşturur. Burada önemli olan “Onların
ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvanız
ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu
hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları
müjdele!” (Hac Suresi 37. Ayeti) ayetinde de belirtildiği üzere bizim
samimiyetimiz ve takvamızdır.
Hz. İbrahim’in
(AS) oğlu Hz. İsmail’in (AS) canına bedel olarak ve şükrünü göstermek için
kestiği kurbanın özü itibariyle bizler de bugün Yüce Allah’ın bize sunmuş
olduğu bunca nimete şükretmek için kurbanımızı kesmeliyiz.
İnsanın en büyük
düşmanı yine kendisidir. Samimiyet de nankörlük de kişinin kendi ruhunda
gizlidir. Nefsine ram olan insan maalesef samimiyetten uzaklaşıp nankörlük
libasına bürünür. Özümüze dönmemiz için ise fedakârlıkta bulunmamız gerekir.
Habil olmak da Kabil olmak da bizim elimizde. Tercihlerimizde özgürüz. Lakin
iki gün sonra idrak edeceğimiz Kurban Bayramında nefsimize galip gelerek Habil
olmayı seçelim. İşte o zaman Allah’a daha yakın olduğumuzu hissederiz.
Kurban Bayramı
ve kurban ibadeti paylaşmak ve yardımlaşmaktır. Bunun en güzel örneğini ise
Peygamber Efendimiz’in (SAV) hayatında görmekteyiz. “Peygamber Efendimiz Hz.
Muhammed’in (SAV) evinde bir gün kurban kesildiğinde Hz. Aişe (R.Anh.) annemize
kurbandan geriye ne kaldığını sorduğunda kendilerine cevaben: ‘Sadece bir kürek
kemiği kaldı.’ demiştir. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (SAV), ‘Desene (Ey Aişe), bir kürek kemiği hariç
hepsi (yani bütün infak ettiklerimiz) bizim oldu!” buyurmuştur.”
(Tirmizî, Kıyâme, 33)
Bizlere de
Peygamber Efendimizin (SAV) ümmeti olarak onu örnek almalıyız. Bu bayramda
mümkün olduğunca sadakat ve samimiyetimizi ifade etmek adına Allah rızası için
kurbanlarımızı kesip ihtiyaç sahiplerine ulaştıralım.
Unutmayalım,
Kurban, Allah’a yaklaşmaktır. Keseceğimiz kurbanların bizi, Allah’a
yaklaştırması dileği ve ümmetin vahdetine vesile olması duasıyla mübarek Kurban
Bayramımızı en kalbi duygularımla kutluyorum.
Selam, dua ve muhabbetle…