Kur'an'ı insanca anlamak
Kur’an, İslam’ın ana metnidir. İslam’ın tarih boyunca insanlığa ilettiği Tevhit mesajının taşıyıcısı konumunda olan Kur’an’ın anlaşılması İslam’ın ve insanın anlaşılması açısından büyük önem taşımaktadır. Kur’an’ın anlaşılması meselesini bir çatışma, kamplaşma ve polemik konusu haline getirmek suretiyle Kur’an hakkında açık ve yeni anlam dünyalarının önüne geçmek, İslam’ı ve insanı kısırlaştıran ve verimsizleştiren bir sonuç doğurmaktadır. Hidayet ve şifa kaynağı olan Kur’an’ın, insan tarafından anlaşılması gerekmektedir. Kur’an, anlaşılmak için var olan bir kitaptır. Kur’an’ın anlaşılması için bütün insani yeteneklerimizi seferber etmek lazımdır. Kur’an’ın anlaşılmaması için göbeğini çatlatırcasına işi yokuşa sürmeye kalkmak, insanı Kur’an’a değil, sapkınlığa götürmektedir.
Kur’an’ı
anlayacak olan özne, ona muhatap olan bireydir. Bireyin derinlikli ve nitelikli
bir şekilde Kur’an’ı anlaması için gayret göstermesi, çok değerlidir,
gereklidir ve önemlidir. Bireylerin kendilerine özgü bir şekilde Kur’an’ı
anlamaları, çoğulcu ve dinamik anlam dünyalarının ortaya çıkmasını
sağlamaktadır. Kur’an’ın farklı bireysel ve sosyal kontekslerde ifade ettiği
anlamların ortaya konması, herkese yararlanabileceği farklı pencerelerin ortaya
konmasını sağlamaktadır. İkbal, bu durumu şöyle ifade etmektedir: “Müslüman bir
kalbin sahibi isen kendi içine bak ve Kur’an’a bak/ Onun ayetlerinde yüz tane
âlem var/ Onun anlarına asırlar sarılmıştır. Mü’min insan Allah’ın
ayetlerindendir her âlem onun göğsünde bir elbise gibidir/ Göğsünde bir âlem
eskiyince Kuran ona başka âlem veriyor.”
Kur’an’ın
herkes için geçerli olabilecek bir anlamının ortaya konması mümkün olmadığı
gibi, gerçekçi de değildir. 1400 yıldır Kur’an’ın bütün insanlar için geçerli
olan tek bir anlamı ortaya konmuş değildir. Kur’an’ın bireysel kontekslerde
farklı anlamlarının üretilmesi, Kur’an’ın bireysel ve sosyal hayatta hidayet,
rahmet ve şifa kaynağı olma işlevini yerine getirmesini sağlayacaktır. Kadın ve
erkek bireyler, Kur’an’ı anlamaya çalışmadıkları sürece, Kur’an’ın gerçeğe ve
hayata uygun bir şekilde insanlara sahih bir yol ve yön göstermesi mümkün
gözükmemektedir.
Kur’an ve
insan arasındaki ilişki, metin-köle ilişkisi değildir. Kur’an, insanı akıl ve
özgürlük sahibi muhatap olarak konumlandırmaktadır. Kur’an, akıl ve özgürlük
sahibi insanlar tarafından anlaşılmayı istemektedir. Körü körüne Kur’an’ı
değişik ritüellerde okumak, Kur’an’ı çokça yüzünden okumak, Kur’an’ın sahici
anlamda tecrübe edildiği anlamına gelmemektedir. Gerçek Kur’an tecrübesi, akıl
ve özgürlük sahibi insanların Kur’an üzerinde dinamik bir şekilde düşünmesi,
anlaması ve anlamlandırması ile elde edilebilecek bir deneyimdir. Bireyin,
kendisini Kur’an’a köle olarak değil, muhatap olduğunu idrak etmesi lazımdır.
Hiçbir
grubun, mezhebin, ideolojinin, kültün, hizbin veya kurumun görüşleri, Kur’an’ın
üstünde değildir. Kur’an, hiçbir mezhebin, kişinin veya kaynağın görüşlerini
meşrulaştıran veya onaylayan bir kaynak değildir. Kur’an’ı, bir mezhebin,
kişinin ve grubun dar kalıplarına sığdırmak, insanın ve Kur’an’ın içini boşaltmak,
insanı ve Kur’an’ı yapaylaştırmak anlamına gelmektedir. Kur’an’ı bir mezhep
veya kültün dar sınırlarına hapsetmek yerine, Kur’an’ı insanlığın sınırsız
anlayış ve kavrayış dünyasına açmak lazımdır. Kur’an, bütün insanlığa açık bir
metindir. Kur’an, kendini insanlığa açtığı gibi, bütün insanlık da kendini
Kur’an’a açmalıdır.
Kur’an, sosyal,
ekonomik, siyasal ve kültürel zemini içinde insanlığa hitap etmektedir. Kur’an,
nüzul olduğu dönemin insani ve sosyal gerçekliği içinde konuşmaktadır.
Kur’an’ın sebebi nüzul denilen insani bağlamı çok önemlidir. Kur’an’ı anlamak, terimlerin
Arapça sözlüklerde yer alan birçok anlamı arasında birisini seçmek değildir.
Kur’an, tek bir tarihi kontekse veya tefsire hapsedilecek bir metin de
değildir. İkbal, Kur’an’ın insanın ontolojik bütünlüğü ışığında anlaşıldığı
takdirde insanı tatmin edeceğini çarpıcı şekilde ifade etmektedir: “Razi de
Keşşaf da tatmin edemez seni/ Ruhuna hükmetmedikçe Kur’an.” Kur’an’ın anlamlarının,
farklı insani konteksler ışığında sürekli olarak üretilmesi ve keşfedilmesi
gerekmektedir. Kur’an’ın anlamı, lügatlerde ve tarihlerde değil, hayatın içinde
insanca keşfedilmelidir.
Kur’an’ı anlamak, akıl ve özgürlük sahibi insanın işidir. Kur’an akılla, araştırmayla ve arayışla anlaşılabilecek rahmet ve şifa kaynağıdır. Kur’an’ı anlamamaktan başka bir işe yaramayan Kur’an’ın yapay kullanımlarını eleştiren Akif’in şu mısraları üzerinde derinliğine düşünmemiz ve Kur’an’la olan ilişkimizi insanca bir hale getirmemiz gerekmektedir: “Olmaz bize, her gün okuruz ezberde/ Yoksa bir maksat aranmaz mı bu ayetlerde/ Lafzı muhkem yalınız, anlaşılan Kur’an’ın/ Çünkü kaydında değil, hiç birimiz mananın/ Ya açar bakarız Nazm-ı Celil’in yaprağına/ Ya üfler geçeriz bir ölünün toprağına/ İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin/ Ne mezarlıkta okumak ne de fal bakmak için.”