Kur'an, İnsan, Ramazan
Ramazan , oruç ve ibadet birbiriyle iç içe, birbiriyle ilişkili ve birbirini var kılan olgulardır. Her yıl Ramazan ayı, küresel kulluk seferberliği şeklinde dünyanın her tarafında tecrübe edilmektedir. Ramazan ayı, takvimdeki on iki aydan herhangi bir ay değildir. Ramazan ayı, aslında on iki aydır. İnsanın Ramazan ayını, yılın tamamını kulluk seferberliğine dönüştürmesi bilinciyle idrak etmesi gerekmektedir. Ramazan, insanın önüne çetin bir görev koymaktadır. İnsan, on iki ay boyunca Allah'a kulluk bilinciyle yaşamalıdır. İbadet ve kulluğun, sadece Ramazan ayına hasredilmesi, büyük bir gaflet halidir. İbadet, Ramazan ayında zirve yapan, Ramazanı aşan ve bütün hayatı kaplaması gereken fıtri bir tecrübedir.
Ramazan ayıdan gerçekleşen kulluk seferberliği, akla ve özgürlüğe dayanan bir pratiktir. Aklını tam olarak kullanan ve özgürce bir tercihte bulunan insan, günün belirli vakitlerinde bazı davranışlarda bulunmayı ve bazı davranışlarda bulunmamayı içselleştirmenin sonucu olarak oruç ibadetini yerine getirmektedir. Ramazan ayı, Allah rızasına uygun olarak yaşamanın tam bir farkındalık ve hürriyet halini gerektirdiğini bize öğretmektedir.
İnsanın dünyadaki varoluş amacı, kulluktur. Allah'in istediği insan olmak ve istemediği insan olmamak, kulluğun gereğidir. İnsanın, Allah'a kulluk, yani Allah'ın istediği şekilde yaşamak dışında bir başka asli görevi ve amacı yoktur. Hiçbir dünyevi amaç, makam, zenginlik ve arzu, kulluktan önce gelemez. İnsan, kulluk amacının gerçekleşmesini merkeze alarak, onun ekseninde bütün faaliyetlerini gerçekleştirmelidir. Eğitim, iş hayatı, beslenme, siyaset, ticaret, kütür, edebiyat ve sosyal ilişkiler, kulluk amacını gerçekleştirmeyi amaçlayan tecrübeler olmalıdırlar.
İbadet, ibadet olsun yapılan içi boş ritüeller değildirler. İbadetler, Allah'a kulluk amacının gerçekleşmesi için uygulanması gereken pratiklerdir. Allah'a kulluk bilincinden mahrum olarak tutulan oruç, aç-susuz kalmaktan başka bir şey olmadığı gibi, kılınan namaz da rutin bir alışkanlıktan başka bir şey değildir. Bütün hayatın ve ibadetin içini dolduran, onlara anlam ve değer katan Allah'a kulluk bilincidir.
Allah'a kulluk şeklindeki varoluş amacımızın gerçekleşmesi için, hakkın rızası için insanlığın hayrına olan bir hayat pratiği ortaya koymamız gerekmektedir. Bilim, sanat, felsefe, teknoloji, sosyoloji, insani yardım, siyaset, hukuk, edebiyat ve diğer bütün alanlarda insanlığa değer katan faaliyetler içinde olmamız gerekmektedir. Allah'a kulluk bilinciyle yaşanılan bir hayat, insanı insani bir değer haline getirdiği gibi, onun diğer insanların hayatına da katkı yapan değer olarak nitelenmeyi hak eden faaliyetlerde bulunmasını gerekli kılmaktadır. İnsanı, insanlığı ve insaniliği değer olmaktan çıkaran her türlü faaliyet, aslında kişiyi Allah'a kulluktan uzaklaştıran uygulamalardır.
Ramazan ayının ve oruç ibadetinin, Allah'a kulluk bilincinin ve pratiğinin ötesinde ve dışında yeme-içme boyutu ağır basan bir gastronomik faaliyete indirgeyen bazı eğilimlerin yoğun bir şekilde ortaya çıktığına şahit oluyoruz. Ramazan ve oruç, gastronomik güdülerin hizmetine sokulacak ve onlar uğruna tüketilecek olgular değildirler. Oruç, gastronomiyi aşma, onu değersizleştirme ve onu sıradanlaştırma ibadetidir. Asıl olanın yemek-içmek değil, Allah'a sahih anlamda kul olmak için rutin bedensel ihtiyaçların ötesine geçmek gerekliliğini idrake dönüştürmeyi amaçlayan oruç, bizi varoluşsal olarak yenilemeyi ve inşa etmeyi hedeflemektedir. Yeme-içme güdülerimizin tatmini konusunda derinleşmek yerine, Allah'a kulluğun merkezde olduğu bir hayatın nasıl yaşanacağı konusunda aklımızı ve kalbimizi tamamen faaliyete geçirmeliyiz. Akıl ve kalbin durduğu, midenin sadece faaliyette olduğu bir Ramazan ve oruç tecrübesi, özünden çok şey yitirmek tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Allah'a nasıl kul olunacağını bize gösteren hidayet ve şifa kaynağı Kur'an'dır. Sahih anlamda kul olmak için hidayet rehberimiz olan Kur'an'ı okumak, anlamak ve onun üzerinde düşünmeye çok ihtiyacımız vardır. Kur'an'a uygun bir hayat yaşamakla kitabına uydurulmuş bir hayat yaşamak arasında fark vardır. Kur'an'a uygun bir hayat yaşamak için Kur'an'ın muhatap aldığı aklımızı çalıştırmamız gerekmektedir. Kur'an'a uygun bir hayatın gerçekleşmesi için aklın sürekli olarak aktif ve iş başında olması gerekmektedir. Akılın devre dışı bırakılması halinde Kur'an'a uygun bir hayatın yaşanması mümkün değildir. İşte bu noktada kitabına uydurulmuş hayat durumuyla yüz yüze kalıyoruz. Kitabına uydurulmuş hayatta ölçü, Kur'an ve akıl olmaktan çıkmış durumdadır. Kitabına uydurulmuş hayatın ölçüsü, heva ve heveslerimizdir. Ramazan ayında akılla ve kalple sahih anlamda insan olmak için Kur'an'ı anlamalı, düşünmeli ve yaşamalıyız.