Kur'an Dersi
Ahmet Rasim hatıralarında mektep vakti geldiğinde çocuklardan oluşan bir kalabalığın onu nasıl bir şölen havası içinde evden alıp mektebe götürdüğünü o tatlı üslûbu ile çok iyi anlatır. Şık kıyafetle midilli merkebine bindirilişini, yolda “Âmin Alayı”nın mektebin kapısına kadar şevk içinde ilahiler okuyuşunu o kadar mükemmel tasvir eder ki, insanın o döneme gidesi gelir. Kalfanın elinden tuttuğu küçük Ahmet, hocasının karşısına oturtulur. Sonrasını ondan dinleyelim:“Minderim konmuştu. Hoca, resmî bir kıyafetteydi. Elini öptüm, karşısında diz çöküp oturdum. Başağa, elifba cüzümü açtı. Hoca bir Besmele-i Şerif çektiktensonra ilk dersimi verdi: “Elif.” Sonra tekrar etmemi söyledi. Ben de: “Elif.” dedim. “Bugünlük ders bu kadar!” demekle beraber “Sakın unutma ha! Söyle bakayım, dersin ne?” “Elif.” “Aferin.”
Ahmet Rasim devrinden çıkıyor, Halide Nusret Zorlutuna dönemine geliyoruz. Şair ve yazarımız Kur’an-ı Kerim’i öğrenmeye dört yaş, dört ay, dört günlük iken başladığını söylüyor. Bu sefer okulda değil evdeyiz. Edibemizin anlattığına kulak kabartalım:“Yıl 1905 olmalı. Güneşli bir kış günüydü, iyice hatırlıyorum. Selâmiçeşme’deki küçük evimizin oturma odasında idik ve pencereden giren gün ışığı kafeslerin gölgelerini, dantel, yerdeki kırmızılı, yeşilli kilimin üstüne sermişti. Bir köşede yeşilli bir çini sobanın içinde odunlar çatır çatır yanıyordu. Annem ince, zarif parmağını önümüzdeki kitapta ince uzun bir çizginin üzerine koydu: “Elif!” dedi. “Elif!” dedim. Dümdüz, sapsade, güzelim Elif! Sonra bir ikinci harf: “Be.” “Be.” Ve işte böylece ben -bütün çağdaşlarım gibi- dört ya,dört ay, dört günlük iken ilk dersimi yapmış oldum.”
Her iki hatıra, benim ilk göz ağrım olan Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hatıraları kitabımda geçiyor. Bu iki edibimizin dışında kitapta 70 şair ve yazarın daha,sevimli, anlamlıve ibretli çocukluk hatıraları var.
Ben de Kur’an Kursu’na altı yaşımda başladım. Rahmetli annem, beni mahalle komşumuz Mehmet Aksu Hocaya götürmüştü. Sevecen yüzlü Hocama ve merhume eşi Vesile ablaya teslim ettikten sonra dönmüştü. Artık yeni bir dünyanın içindeydim. Kubbeli o mübarek odada hafızlık yapanlar, cüzünü tamamlayanlar, benim gibi yeni başlayanlar vardı. Hocamız minderin üstünde oturuyor ve önündeki beş altı talebesini aynı anda dinliyordu. Bu kadar öğrenciyi dinlemek kolay mı? Hatalarını bulup çıkarmak, ayetin doğru okunmasını sağlamak! O gün de merak etmiştim. Bugün de düşünürüm ama işin içinden çıkamam. Bu,ancak Allah’ın bir lütfu olmalıydı, mantıkla açıklanamaz.
O ilk tahsilimi hiç unutamadım. Kur’anKursu’nda geçirdiğim o nefis vakitleri “Kubbede Yankılanan Ses” başlıklı hikâyemde anlatmış, Sefertasıisimli kitabıma da almıştım. İlkokula başlamadan önce Yüce Kitabımızla eğitim hayatına atılmak olağanüstüydü.
Diyanet çok hayırlı bir hizmete imza attı. 4-6arasındaki çocuklarımız için Kur’an eğitimi başlattı. Asırlardır süregelen bir geleneği yaşattıkları; İlahi Kelâmı pırıl pırıl evlatlarımızın ruhlarına ve yüreklerine nakşettikleri için bu hizmeti kutluyor, alkışlıyorum. Tabii bu güzel çalışmayı karalamaya yeltenenler oldu. Müzmin muhalif, bayat fikirlerin naşiri, asırlık köhne gazete hemen saldırıya geçti. Bunun yanısıra kendilerine ‘ulusalcı’ diyen bazı nadanlar da hücum etti. Eh yarasalar ışıktan hoşlanmaz. Boşverin, hatta onları hiç görmeyin. Allah’ın izniyle hizmete ve aydınlanmaya devam… 15asırdır Kur’an’ı öğrenen ve öğreten hayırlı ecdadımızın yolundan yürümeyi sürdüreceğiz inşallah.
Rabbim nasip ederse, şu anda 3 yaşında olan torunum Ahmet Alp’e 4 yıl, 4 ay, 4 gününü tamamladığında ilk dersi ben vereceğim: “Haydi Ahmet Alp! Bismillah diyerek başlayalım: Elif!” “Peki dede! Okuyalım Elif!” “Bugünkü dersin bu kadar!” “Olurmu dede? Ben 29 harfi de öğrendim: Be, te, se, cim, ha….” Sevinçle kucaklayacağım onu: “Maşallah, ne zaman öğrendin bu kadar harfi?” “Annem ve babam öğretti dede.” Biz Allah’ın kelamını yavrularımıza öğretelim, birileri rahatsız olacak elbet. Olsun. İnsanlık tarihi boyunca ışıktan gözleri kamaşanlar hep olagelmiştir. Ama biz doğru ve nurlu yolda yürümeye bakalım. Allah’ın ve Resulünün rızasıdır önemli olan. Başkalarının peşin hükümlerine dönüp bakan kim? O hikâyem şöyle biter: “Ardımda çocuk sesleri… Gürül gürül derslerini okuyorlar… Ve kubbeden hoş sesler, ahenkli sedalar yankılanır mahalle boyu… Çocuk yüreğimi bıraktığım bu mukaddes evi, hiçbir zaman unutmadım…” Hepinizin Mübarek Kurban Bayramını kutluyorum.