Kur'an cehaletle değil, akılla ve ilimle anlaşılır!
Kur’an; insanlığın ahlaki ve manevi açılardan hidayete ermesi, manevi hastalıklarına şifa olması için var olan ilahi kaynaktır: “Biz Kur’ân’ı müminlere şifa ve rahmet olarak indiririz. Ama o, zalimlerin ise sadece ziyanını artırır.”( Kur’an ,17:82) “Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt ve kalplerde olana bir şifâ, inananlara doğruyu gösteren bir rehber ve rahmet gelmiştir.” (Kur’an, 10: 57). Allah, Kur’an’ın bütün insanlık için bir öğüt olduğunu ve herkesin bu öğüdü anlama sorumluluğu olduğunu ifade etmektedir: “Kur’an, senin için de kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.” (Kur’an, 43:44) İnsanın asli sorumluluğu Kur’an kitabını, hayat ve kainat gerçekleri ışığında anlamaktır. Mezhep, tarikat, cemaat, fırka ve kült gibi yapıların dar, sığ ve yapay sınırları içerisinde Kur’an’ı anlamak ve yaşamak mümkün değildir. Bütün insanlar, hayat ve kainat kitapları ışığında Kur’an’ı anlamalı, Kur’an’dan esinlenerek kendilerine ahlaki ve manevi çözümler bulmak için çaba sarf etmelidirler.
Kur’an’ı anlamamak şeklinde bir sorun mevcut değildir. Akıl sahibi herkes, Kur’an’ı anlayabilir. Kur’an’ı anlamak için faal bir akla ve ilim elde etmek için gösterilecek bir çabaya ihtiyaç vardır. İnsanı kirlerden arındıracak şey, aklın kullanımı ve ilmin tahsil edilmesidir. Akıl kullanılmadığı takdirde insanın her tarafına pisliklerin, kötülüklerin bulaşıp kaldığını Kur’an ifade etmektedir. (Kur’an, 10:99-100) Kur’an, kendisinden öğüt olarak istifade etmek isteyen akıl sahiplerine kendisini tamamen açan bir kitaptır: “Ant olsun ki, Kur’an’ı öğüt alınması için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alan var mı?” (Kur’an, 54:22) “Düşünen millet için âyetleri böyle uzun uzadıya açıklıyoruz.” (Kur’an, , 10/24) Kur’an’ın manevi ve ahlaki öğütleri, cehaletle, ataletle, menkıbelerle, dedikodularla, polemiklerle anlaşılmaz. Kur’an’ı anlamak için sahici anlamda akla, ilme ve çabaya ihtiyaç vardır. İnsanların akıllarını dondurarak başkalarının kendi yerlerine Kur’an’ı daha iyi anladıkları şeklindeki vehmin hiçbir gerçekliği yoktur. Şeyh, alim, hoca, kutup, halife, seyit, üstat gibi sıfatlar atfedilen kişilerin Kur’an’ı en iyi şekilde anladığını vehmetmek ve Kur’an’ı anlamak adına onların dediklerine iman etmek, Kur’an’ı, insanı, aklı ve ilmi inkâr anlamına gelmektedir. Aklını iptal ederek hayatını başkalarının heva ve heveslerinin hizmetine sokan cahiller, köleler ve fanatikle Kur’an’ı anlayamaz. Köleliğin, cehaletin ve taassubun bütün kirli ve karanlık çeşitlerini, Kur’an’dan ve insandan uzak tutmak, Kur’an’ın insana verdiği en büyük öğüttür.
Kur’an, evrensel bir metindir. Evrensel nitelikte ahlaki ve manevi yol göstericilik işlevine sahip Kur’an, aynı zamanda özgür ve açık bir metindir. Özgür ve açık bir metin olan Kur’an’ın tek bir anlamı yoktur. Kur’an, tek bir anlam dünyasını insanlara empoze etmemektedir. Kur’an’ın tek bir doğru anlamı olduğunu ileri sürmek şeklinde bir Kur’an despotizmden söz etmek mümkün değildir. Evrensel bir hidayet kaynağı olan Kur’an, farklı anlam dünyalarının oluşması için kendisinden öğüt almak isteyenlerin önüne açık ve hür yollar açmaktadır. İnsanlar, kendi özgül hayatları, tecrübeleri ve gerçeklikleri ışığında Kur’an’dan farklı öğütler, anlamlar ve değerler alabilirler. Kur’an’dan farklı öğütlerin alınması günah olmadığı gibi, suç da değildir. Kur’an’dan alınan farklı öğütleri ve anlamları bastırmaya ve kriminalize etmeye kalkmak, Kur’an metninin açık ve çoğulcu doğasına aykırıdır.
Kur’an’ın yanında hiçbir alternatif kaynak ihdas edilemez. Dinde tek kaynak Kur’an’dır ve onun muhatabı da akıldır. Tarihin değişik dönemlerinde icat edilmiş metinlerin ve kişilerin dinde kaynak olmak şeklinde bir işlevleri ve değeri yoktur. Kur’an dışında vahiy yoktur. Allah, Peygamberimiz dışında kimseye vahiy yollamamıştır. Şeyh, müceddit, mehdi, alim, üstat ve hoca adları altında kendilerine Allah’tan vahiy düzeyinde ilhamlar geldiğini söyleyen kişilerin, söylediklerinin ve yazdıklarının hiçbir İslami, insani, akli ve ahlaki gerçekliği ve geçerliliği bulunmamaktadır. İnsan, sahte kutsal kaynaklara ve kişilere yönelmek yerine, asli hidayet kaynağı olan Kur’an’ı akıl, ilim, ahlak ve adalet çerçevesinde anlamalı ve yaşamalıdır. Cehaletle Kur’an etrafında bir fikirler mezarlığı oluşturmamak ve vehimlere tapmamak için Kur’an’ı akıl ve ilimle anlamak gerekmektedir.