Kur'an âşığı Kolbasar...
Cumartesi gününü Pazara bağlayan gece “Her nefis ölümü tadacaktır” âyeti bir kez daha tezahür etti. Kur’an âşığı, Fatih Camii sevdalısı, Emin Saraç hocaefendinin talebesi Hâfız İbrahim Kolbasar’ın ruhu tertemiz kalbini terk ederek, 89’unda Rabbine kavuştu.
Çatık
kaşlı dünyadan güler yüzlü bir simâ daha eksildi. Cansız bedeni Pazar günü çok
sevdiği, her daim sığındığı, Rabbine yöneldiği Fatih Camii’nde kılınan namazın
ardından, hayata gözlerini açtığı Sakarya’nın Hendek ilçesi, Hacıkışla köyünde
ikindi namazına müteakip tutulan safların ardından dâr-ı bekâya uğurlandı.
*
Allah,
kemâl sahibidir. Yaptığı her işi mükemmel bir şekilde yapar. Kainatın bu
şekilde tanzim edilmesi de Yüce Allah’ımızın kemâl sıfatının bir tecellisidir.
Ve bu tanzimin içerisinde de “ölüm”
vardır. Ölüm ise; en büyük ders, en büyük ibret ve bizim cüz’i irademizin
eremeyeceği mükemmeliyetin bir gereğidir.
Ölüm
çok acı bir şeydir. Fakat diğer yandan Rabbimiz, “Rahman” ve “Rahim”
olduğu için acı veriyor fakat onu “Sabr-ı
Cemil”le rahatlatıyor. Bu acıya tahammül ettiğimiz için de, bize “Ecr-i Cezil”le büyük mükafatı
müjdeliyor. Cennet’te buluşturma mükafatı. Çekilen bu kısacık acıların
karşılığında teselli olarak Cennet vaad ediliyor.
Ondan
dolayı Allah’ın “İnna lillâhi ve innâ
ileyhi raciûn” (Doğrusu biz Allah’a aidiz ve muhakkak O’na döneceğiz) teslimiyeti
ile sabretmek ve sabr-ı cemilden başka yapacak bir şey kalmıyor.
*
Bâkî
kalan bu kubbede bir hoş sadâ bırakarak dâr-ı fenâdan dâr-ı bekâya göçen Kur’an
hâdimi, peygamber sevdalısı Hâfız
İbrahim Kolbasar’a rahmet, başta mahdumu Hâfız, Muallim Salih Zeki Kolbasar olmak üzere bütün sevenlerine
sabr-ı cemil niyaz ediyoruz.
***
ALLAH DEMENİN SUÇ OLDUĞU
GÜNLER...
“Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş”
dizelerinin hayat bulduğu bir anda Hâfız
İbrahim Kolbasar’ı bir anekdot eşliğinde rahmetle yâd edelim.
*
Tarihler
Ocak 2022’yi gösteriyor. Vakit ikindi, Fatih Camii’nde namazlar edâ ediliyor.
Namaz sonrası müezzin mahfilinin alt kısmında köşeye çekilmiş bir pîr-i fâni
cebinden çıkardığı Kur’an-ı Kerim’i tatlı tatlı terennüm etmeye başlıyor. Bir
müddet bekleyip, fasıla vermesinin ardından müsaade isteyerek yanına
ilişiyorum.
Beli
hakikat yolunda bükülmüş emekli imam Hâfız
İbrahim Kolbasar’a Kur’an aşkından dolayı hayranlığımı dile getiriyorum.
Kendisini ne zaman Fatih, Dülgerzâde, Kambur Mustafa, İskenderpaşa Camilerinin
gölgesinde, Millet Kütüphanesi’nin Feyzullah Efendi Sokağı’nda görsem hep
Kur’an’la konuşurken rastladığımı ifade ediyorum. Önce tebessüm edip,
arkasından anlatmaya başladıklarıyla birlikte sesi ve çehresi yavaş yavaş
sertleşiyor!..
İlk
Türkçe ezanın okunduğu dönemlerin şahitlerinden olan asırlık çınar Kolbasar
dertli!.. Söze “Allah o günleri bu
millete bir daha yaşatmasın” diyerek başlıyor. Beni alıp tâ “Tek Parti Zulmü”nün yaşandığı yıllara
götürüyor.
BÖYLE BİR ZULÜM GÖRÜLMEDİ!..
O
yıllar, Kur’an’a, ezana dahası Müslümanlara operasyonların çekildiği yıllar...
İslâm dininin genetiği ile oynamak için 1931 yılında “dinde reform” adı altında fasılalar açılarak ilk hamle ezan
üzerinden gerçekleştirilir.
Aralık
ayında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ve Başbakan İsmet Paşa’nın riyasetinde,
Millî Eğitim Bakanı Reşit Galip’in himayesinde dokuz hâfız, Dolmabahçe
Sarayı’nda ezan ve hutbenin Türkçeleştirilmesi çalışmalarına başlar. Kur’an’ın Türkçe tercümesi ilk kez 22 Ocak 1932 tarihinde İstanbul’da
Yerebatan Camii’nde, Riyâset-i Cumhûr İnce Saz Hey’eti Binbaşı Hâfız Yaşar (Okur) tarafından icra
edilir. Hemen arkasından 30 Ocak 1932
tarihinde ise ilk Türkçe ezan Hâfız
Rıfat Bey tarafından Fatih Camii’nde
okunur.
3 Şubat 1932 tarihine denk gelen Kadir Gecesi’nde de, Ayasofya
Camii’nde Türkçe Kur’an, tekbir ve kâmet icra edilir. 18 Temmuz 1932
tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı, ezanın Türkçe okunmasına karar verir.
Takip eden günlerde, yurdun her yerindeki Evkâf Müdürlükleri’ne şu Türkçe ezan
metni gönderilir:
“Tanrı
uludur (4 kere) / Şüphesiz bilirim bildiririm Tanrı’dan başka yoktur tapacak (2
kere) / Şüphesiz bilirim bildiririm Tanrı’nın elçisidir Muhammed (2 kere) /
Haydi namaza (2 kere) / Haydi felâha (2 kere) / Namaz uykudan hayırlıdır
(yalnız sabah namazında, 2 kere) / Tanrı uludur (2 kere) / Tanrı’dan başka
yoktur tapacak (1 kere).” (Ezanda sadece FELÂH kelimesi değiştirilmez. FELÂH nedir? KURTULUŞ. Bir rivayete göre değiştirilmeme sebebi “kurtuluş” İstanbul’da çoğunlukla
Rumların oturduğu Tatavla semtinin halk arasındaki adı olduğu için tereddüt
gösterilir.)
4 Şubat 1933 tarihinde, müftülüklere ezanı Türkçe
okumalarını, buna uymayanların şiddetli bir şekilde cezalandırılacaklarını
bildiren genelge gönderilir. Bu genelge yıllarca Türkçe ezanın dayanağı olur.
Türkçe ezan uygulamasının ardından, Diyanet
İşleri Başkanı Rıfat Börekçi’nin 6
Mart 1933’te yayımladığı bir tebliğ ile sadece ezan değil, Kur’an-ı Kerim,
hutbe ve salâlar da Türkçeleştirilerek, okunmaya başlanır.
KUR’ANSIZ VE EZANSIZ İSLÂM
DAYATMASI
Ezân-ı
Muhammedî’nin Türkçe okutulmaya başlanmasının ardından insanları dinden
uzaklaştırmak için baskıların ardı arkası kesilmeden devam eder. İnsanlar bu
ağır baskılardan dolayı gece yarıları kalkıp çocuklarına Kur’an öğretmeye
çalışır. Tıpkı Türkçe ezanda olduğu gibi “jandarma
geliyor” uyarısı alan çocuklar elifbalarını saklamak zorunda kalır.
Bu
ceberut zihniyet ezansız ve Kur’an’sız bir İslâm dayatılmaya çalışarak, dini
değerleri sekteye uğratır. Müslümanlar, gerçek mânâda Kur’an-ı Kerim ve Ezân-ı
Muhammedî’yi dinlemeye hasret kalır. Hâfızların sayısı azalır. Bazı köylerde
cenaze yıkayacak, namaz kıldıracak imam dahi bulunamaz.
1941’de
ise Refik Saydam’ın Başbakanlığı ve İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı
zamanında çıkarılan 4055 sayılı kanunla Türkçe ezana yasal zemin kazandırılır.
Bu kanuna Türk Ceza Kanunu’nun 526. maddesine bir fıkra eklenerek, Arapça ezan
okuyan ve kâmet getirenler meczub yaftasıyla 3 aya kadar hapsedilip, 10 liradan
200 liraya kadar para cezası ödemeye mahkûm edilir.
Arapça
ezan yasağının uygulama alanı camilerle sınırlı kalmaz, evlerinde namaz
kılanların da Arapça ezan ve kâmet okuması yasaklanır. Bu sebeplerle yüzlerce
insan ceza alır. İslâm dininin genetiği ile oynanarak “Kur’an’ı Kapa, Kadınları Aç” fitnesinin ilk hamleleri böyle
başlatılmış olur.
ZULME MENDERES SON VERDİ
30
Ocak 1932’de başlayan Türkçe ezan zulmü, 1950 yılının Haziran ayında Demokrat
Parti’nin tek başına iktidara gelmesine kadar sürerek, 18 yıl boyunca devam
eder.
1950
Türkiye Genel Seçimleri sonrasında Demokrat Parti Türkçe ezan ile ilgili olarak
çalışmalar başlatır. Halk bu çalışmaya Türkiye Büyük Millet Meclis’i önünde
büyük destek verir. 16 Haziran günü çıkartılan yasanın yürürlüğe girmesiyle
birlikte Arapça ezan yasağı kaldırılarak, ezanın dili serbest bırakılır.
Yasağın kalması her yerde bayram havasıyla karşılanır. Arapça ezanın serbest
bırakıldığı gün halk o kadar sevinir ki, Bursa’da
bir camide ikindi ezanı yedi defa Arapça olarak okunur.
Ezân-ı
Muhammedî’yi aslına rücû ettirerek adını tarihin altın sayfalarına yazdıran
başta Başvekil Adnan Menderes olmak
üzere dahli olan herkesi rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.
KAZANILAN HAKLARIN KIYMETİ
ÇOK İYİ BİLİNMELİ
O
günlere şahitlik edenlerden İbrahim Kolbasar, bugün Fatih Camii’nin
minarelerinden okunan “Allahû Ekber”
sadâlarına eşlik etmenin huzurunu yaşarken, diğer taraftan “Allah o kötü günleri bu millete bir daha
yaşatmasın” diye dua ediyor. O günleri hatırlamanın verdiği elem
gözlerinden okunuyor.
Kolbasar,
aradan 90 sene geçmesine rağmen imamların ezanı Arapça okurken, “jandarma geliyor” uyarısı üzerine “Tanrı uludur, Tanrı uludur...” şeklinde
değiştirdiklerini ifade ederken çehresinde derin bir hüzün beliriyor.
Bu
bilgiler ışığında Kolbasar’ın, “Allah o
günleri bu millete bir daha yaşatmasın” demesindeki derin mânâ ve travmayı
daha iyi idrak ediyoruz.
Ömrünü
gücü yettiğince “Emr-i bil-marûf nehy-i
ani’l-münker” yaparak geçiren İbrahim Kolbasar kendine has üslubuyla, “Bizler Allah demenin suç olduğu karanlık
günler geçirdik. İslâm’ı yok etmek isteyenlerin saldırılarına maruz kaldık. Çok
çile çektik, çok...” derken dağlanmış yüreğinden gözlerine hücum eden
yaşlar yanağını ıslatıyor. Ve arkasından, “Müslümanlığın
serbestçe yaşandığı bu günlerin değerini bilin. Allah’ın kitabı Kur’an’a ve
Hazreti Peygamberin sünnetine sıkı sıkıya sarılın. İslâm’ı iyi öğrenin”
nasihatında bulunmayı ihmal etmiyor.
*
Beyin
kanaması sonucu rahatsızlanarak 89’unda vefat eden Hâfız İbrahim Kolbasar’a bu vesile ile bir kez daha Cenab-ı
Allah’tan rahmet niyaz ediyoruz. Mekânı Cennet, makamı âlî olsun.
***
EZANLAR KURTULUŞU MUŞTULAR
Ezanlar okundukça yeryüzü mescidleri, iftar sofraları
gibi şenlenir. Daha önce defalarca tattığınız kutlu davet, ruhu hazan
mevsiminden alıp haz mevsimine seyahat ettirir. Kevser damlacıkları, meleklerin
seremonisiyle ruhunuza damlayıverir.
Ezan-ı Muhammedî; kurtuluşu muştulayan, risâleti haykıran,
akti 5 vakit tazeleyen, güneşi peşine takarak âlemleri şûlesine hayran bırakan,
elle tutulan ve tutulmayanı BİR huzurunda cemleyendir.
Ezan-ı Muhammedî nâmedir; Bilâllerin yanık sesinde, Abese’yle
müjdeli âmâ Abdullah İbn-i Mektûmların nefesinde. Sabâ, Dilkeşhâveran, Rast,
Hicaz, Hicaz, Segah, Uşşak, Bayatî, Nevâ makâmları birbiriyle cûş u hurûş eyler
gök kubbede. Gönülleri yakar; fakat târûmar etmez asla.
Dünyada Müslümanı mutlu eden
en güzel ses ezan sesidir.
Bu kutlu çağrıyı duyunca ne uykunun ne de dünyalık uğraşların bir anlamı kalır.
Salâha ve felâha çağıran bu çağrı ile cüzî sıkıntılarından sıyrılmak için
Rabbi’nin huzurunda küllî terapi seansına girenlerin ruhu arınır. Arınmışlar
topluluğu her seansın ardından yeniden doğmuş gibi dünya hayatına yeniden
başlar. Bu öyle bir mucizevî döngü, öyle bir uhrevî hâl ki dünyaya değer.