Kuraklık kapıya dayandı!..
Cumhuriyet’in 100. yılının arifesinde genel seçime gidilirken “iktidar savaşları” her geçen gün sertleşiyor. İktidarla muhalefet arasında “yaparım-yaptırmam...” çekişmeleri-çatışmaları devam ederken Türkiye’nin bütün bölgelerinde büyük bir kuraklık yaşanıyor. Göletlerin kuruyup, barajların bir çoğu susuzlukta dip yaparken sinsi tehlike adım adım yaklaşıyor.
Ne politikacıların gündeminde, ne basının
manşetlerinde, ne de sosyal medyanın gündeminde hit olmayı başaramayan kuraklık
Aralık ayında sessiz sessiz kapıyı çalarken, Ocak ayında kapıyı kırdı. Yaklaşan
tehlikeye karşı bir çözüm, bir eylem planı, bir kampanya, bir tedbir alınmazsa Nisan’dan
sonra “imdat” diye bağırmanın bir
anlamı olmayacak. Geçmiş olsun!..
“Susuz
Yaz”ı seyretmeye değil, yaşamaya hazır olun!.. Tıpkı “Eski Türkiye”de olduğu gibi bidonları tankerlerin önüne dizip, su
kuyruklarında kavga edenleri gözünüzde canlandırın!..
*
Zemheri ayının (22 Aralık ile 30 Ocak
arasındaki 40 günlük dönem) dondurucu kara kışından eser yok. Ne bir damla
yağmur, ne de kar var. Ocak ayının ortasında sisle beraber yazdan kalma günler
yaşanıyor. Şunun şurasında “İlk Cemre”nin havaya düşmesine 40 gün
kaldı.
Diyanet İşleri Başkanlığı farkındalık
oluşturmak için Cuma Hutbesi’nde “Besmele”
çekerek berekete açılan kapıyı aralamak için “yağmur ve kar duası”na durdu. Kavlî dua tamam. Ya fiilî dua?.. Kaç
kişi su tasarruf için musluğunu kıstı, duş keyfinden vazgeçti, dişini fırçalarken,
bulaşık ve çamaşır yıkarken israftan kaçtı.
Emel Sayın’dan 1980’li yıllarda çokça dinlediğimiz
“Çatlayan dudaklara, / Sararan
yapraklara, / Kuruyan topraklara, / Yağdır Mevlam su...” şarkısını yaz
aylarında haber bültenlerinde, gazete manşetlerinde sık görmeye başlarsak
şaşırmayalım...
“Bu ne
karamsarlık yahu” demeyin!..
İstanbul’da içme suyu barajlarındaki
su seviyesi yüzde 30’a düşmüş... Ankara, İzmir, Bursa, Yalova, Çanakkale bas
bas bağırıyor!.. Van’ın her kış ayında yolu 6 ay kapalı kalan Bahçesaray ilçesindeki
Karabet Geçidi’nde kuraklık
rüzgârları esiyor... Konya Ovası’nda “vahşi
sulama” yüzünden yer altı sularının çekilerek toprağın göçmesiyle meydana
gelen obrukların sayısı 2 bin 500’ü geçiyor... Manisa’nın Salihli, Saruhanlı ve
Gölmarmara ilçeleri sınırlarındaki ulusal öneme sahip sulak alan tescilli “kuş cenneti” olarak bilinen Marmara Gölü’nün kuruması nedeniyle 35
bin dekarlık alanda organik tarım yapılıyor... Çiftçiler şiddetli kuraklık
yüzünden ekilen tahılların çimlenmemiş olmasından dolayı kara kara düşünüyor!..
Anlayalım artık, su bitti; KURAKLIK GÖRÜNDÜ!.. Önümüzdeki
verilerdeiyileşme, normalleşme
olmazsa 85 milyon kuraklık tehdidi altında!.. Böyle giderse yakında kuraklığa yapay çözüm için bulutlara yağış
artırıcı fişekler “yağmur bombası”
atılmaya başlarsa sakın şaşırmayalım!..
***
Geçtiğimiz yıl 30 milyar dolar tarım
ürünü ihraç ettiğine sevinen Türkiye, kuraklık senaryosu üzerinden gelişen
karamsar tabloyu önüne alıp yeni bir “eylem
planı” hazırlamalı. Aksi halde, bırakın Rusya’nın Ukrayna’yı işgal
etmesiyle baş gösteren “tahıl krizi”ne
aracılık ederek üçüncü ülkeleri açlığın kıyısından döndürmeyi, tahıl için
kuyruğa giren ülke konumuna düşebiliriz.
Kuraklıkla ilgili kamu spotları
hazırlanmalı, basın ve yayın organlarında uyarıcı ve eğitici haberlere daha çok
yer verilmeli ve en önemlisi israftan kaçındırıp, tasarrufa özendirilmeli. Bu işin şakası yok; hem tedbir, hem de
eğitim şart!..
*
Yarından itibaren yurt genelinde
kuvvetli yağışlar etkisini göstermeye başlayacak. Fakat bu yağışlar bir süre
sonra yerine yine kurak bir döneme bırakacak. Son yıllarda Karadeniz’de sel,
Akdeniz ve Ege’de orman yangınlarına kuraklık tehdidi eklenecek. Dolayısıyla damlayan
bir musluğa dahi tahammül göstermemeliyiz; durum bu kadar ciddi, bu kadar vahim.
Bu mesele siyaset üstü bir mesele... Hepimiz
aynı gemideyiz; gemi batarsa hepimiz boğuluruz.
Tedbir şart!..
***
BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYELERİ NE YAPIYOR?..
“Böyle
ciddi bir problem önümüzde dururken, çözüm için belediyeler ne yapıyor?..”
sorusuna maalesef olumlu bir cevap vermek mümkün görünmüyor...
Bir büyükşehir belediye başkanı çıkmış
“100 yıl önce bu toprakları yönetenler
gaflet, delalet ve hatta hıyanet içindeydi. Saraylarındaki saltanatı korumak
için bütün bir milleti ateşe attılar...” diyerek geçmişine hakaret ediyor, bir
diğeri “Bu bir haysiyet mücadelesidir”
pankartları eşliğinde “mağdurum”
güzellemesiyle gününü gün ediyor, bir diğeri ise “Ankara’nın taşına bak, / Gözlerimin yaşına bak...” türküsünü
tutturmuş gidiyor. Neyden bahsediyoruz; Türkiye’nin 3 büyük şehrini yöneten
belediye başkanlarından. Başka da örnek vermeye gerek yok.
Tedbir şart!..
***
GIDA FELAKETİ DERİNLEŞİYOR!..
Deprem, sel, kuraklık, iç isyan,
mülteci dramı ve yeni tıp Koronavirüs (Kovid-19) salgını, Marmara’yı istila
eden müsilaj (deniz salyası) derken, bu seferde kuraklık tehdidi ile karşı karşıyayız...
Kovid-19 pandemisinin kırdığı tedarik
zincirinden sonra dünyanın en büyük tahıl tedarikçileri Rusya ile Ukrayna’nın
savaşa tutuşması gıda krizini zirveye çıkardı. Süreci dikkatle yöneten “küresel haydutlar” kaotik dönemlerde
dünyanın dikkatini çekmek için Londra merkezli yayım yapan The Economist Mayıs sayısındaki kapağında subliminal bir mesaj
vererek kehanette(!) bulundu. “Yaklaşan
Gıda Felaketi” başlığı altında ele alınan gıda krizi, bereketin simgesi buğday
başağı kurukafayla resmedilerek, dünyanın sürüklendiği gıda felaketine vurgu
yapıldı. Dergi, çizdiği kıyamet senaryosuyla yaklaşan kitlesel gıda felaketine
dikkat çekti.
Aslında bu mesele küresel ısınma ve
iklim değişikliğinin her geçen gün sel ve kuraklıklarla malumun ilanı olduğunu
gösteriyordu. Ülkemizde gıda krizinin ilk sinyalleri 2018 yılında patates,
soğan domates vs. krizi sonucu parklara kurulan tanzim satış mağazalarıyla
patlak vermişti. “Mü’min, aynı delikten
iki defa sokulmaz!..” düsturuna rağmen aynı delikten defalarca saldırıya
maruz kaldık, kalmaya devam ediyoruz.
İnsanlığı ürettikleri virüslerle
dizayn etmeye çalışan “küresel haydutlar”
şimdi de gıda kriziyle dünyayı adım adım kıyamete zorluyor!..
Tedbir şart!..
***
KURAKLIK İÇİN ACİL EYLEM PLANI ŞART
Bu yazıyı tam 2 yıl önce 7 Ocak
2021’de kaleme almıştım... Önemine binaen noktasına, virgülüne dokunmadan bir
kez daha dikkatinize sunuyoruz...
*
Küresel ısınmanın meydana getirdiği
iklim değişikliği en sonunda bizim de kapımıza dayandı.
Yağmur yok!..
Kar yok!..
Kışın ortasında yazdan kalma günler
yaşıyoruz.
Göller, akarsular, göller, barajlar
birer birer kuruyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın,
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın kötü senaryolara karşı bir eylem planı var mı? Bu
soru biraz abesle iştigal olur, düzeltiyorum. Acil eylem planları devreye
sokuldu mu?..
Artık tarımda vahşi sulamadan
vazgeçilip, damlama sulama bir kenara bırakılıp, susuz tarımla ilgili çok ciddi çalışmalar yapılmalı. Çünkü kuraklığa
hazırlıksız yakalanırsak; yeni tip Koronavirüs (Covid-19) salgınından beter
olur.
İstanbul’un içme suyu kaynağı
barajlardaki su seviyesi ortalaması, yüzde 19’la son 15 yılın en düşük düzeyine
kadar düşmüş. 110 günlük içme suyu kalan Ankara’da da durum farklı değil; yüzde
20.
İstanbullular 90’lı yılların başında
çektikleri susuzluk kaygısını tekrar yaşamak istemiyor. İstanbul şayet bu
sıkıntıları bir daha yaşarsa sadece Millet İttifakı ve Büyükşehir Belediyesi
Başkanı Ekrem İmamoğlu hedef tahtasına konmaz, Cumhur İttifakı da büyük yara
alır.
Bu mesele partiler üstü, siyaset üstü bir mesele!..
Hem elbirliği, hem tedbir, hem de eğitim şart!..
***
SU SAVAŞLARI KAPIDA...
Kuraklığın giderek arttığı ve suya
ulaşımın azaldığı dünyamızda, tehlike çanları çalmaya başladı. ABD Dışişleri
Bakanlığı tarafından 2012 tarafından hazırlanan “Küresel Su Güvenliği” raporunda, suyun yakın gelecekte savaşlara
neden olabileceği belirtilmişti. Demek ki, “artık petrol savaşları sona erecek,
su savaşları başlayacak!..”
Tedbir şart!..