KUR FAİZ İLİŞKİSİ
Önce hafızaları tazeleyerek söze başlayalım.
ABD Merkez Bankası'nın(FED) 22 Mayıs'ta açıkladığı tahvil alımlarını azaltma kararı; küresel ekonomide artık bol para döneminin sonuna gelindiğine işaret ediyordu.
Gelişmekte olan ülkelerin para birimleri bu açıklamanın ardından değer kaybetmeye başladı. TL de bu gidişattan nasibini aldı.
Bazı ülkeler faizleri yükselterek kur artışını önlemek isterlerken, Merkez Bankası bu yolu tercih etmedi, döviz satarak TL'nin değerini korumaya çalıştı.
17 Aralık operasyonu ile başlayan siyasi gerilim TL'deki değer kaybını hızlandırdı, 19 milyar dolarlık satış bile dövizin ateşini söndürmeye kafi gelmedi.
Son günlerde dolar hızını alamadı, panik havasında neredeyse her gün yeni zirvelere tırmandı.
Nihayet hafta başında 2,40 TL sınırına dayanınca Merkez Bankası'nın gözü korktu, normal toplantısı üzerinden bir hafta geçmesine rağmen Para Politikası Kurulu(PPK) Salı günü tekrar olağanüstü toplanmak zorunda kaldı.
Toplantı sonunda faizlerin artırılacağı yönünde bir karar çıkacağına kesin gözüyle bakıldığı için daha toplantı yapılacağının duyulmasıyla birlikte döviz fiyatları hızla düştü, dolar 2,25, euro 3,08 seviyelerine kadar geriledi.
Karar ABD'den Uzakdoğu'ya bütün piyasaların kapalı olduğu gece yarısı 00.00'da açıklandı.
Faizler beklenenin çok üzerinde, 4-5,5 puan artırıldı, politika faizi yüzde 4,5'ten yüzde 10'a yükseltildi. Bu radikal karar açıklanır açıklanmaz yurtdışı piyasalarda kurlar çok sert düştü, dolar 2,17'in, euro ise 3,00'ın altına indi.
Bu arada ABD Merkez Bankası, tahvil alımına ilişkin kararı da merakla bekleniyordu. Küresel piyasalar ve tabii ki bizim için önemliydi.
Eğer aylık tahvil alımını 10 milyar dolar azaltırsa daha önce fiyatlandığı için kurlar üzerinde çok fazla etkisi olmayabilir, ama bunun üzerinde mesela 15-20 milyar dolarlık bir azaltma kararı, kurları yeniden yukarı doğru hareketlendirebilir, faiz artışının yarattığı pozitif havayı kısmen bozabilirdi.
Korkulan olmadı, tahvil alımında azalma, 10 milyar dolar sınırında kaldı.
Bu nedenle karar sonrasında piyasalarda kayda değer bir gelişme yaşanmadı.
Yazıyı kaleme aldığımız Perşembe günü öğlene doğru ise kurlar yükselişe geçti, dolar 2,29, euro 3,12 seviyesine çıktı.
Gelişmeleri böyle özetledikten birazda şu kur-faiz ilişkisine değinelim.
Normal şartlar altında faiz artışının bir yandan yurtdışından para akışını hızlandıracağı, diğer yandan da ülke içindeki yabancı fonların çıkışını caydıracağı, böylece dövizin bollaşacağı varsayımı, kur- faiz ilişkisinde genel kabul gören bir düşünce. Buna göre arz/talep kanunu işleyecek, bollaştığı için döviz fiyatı düşecek.
Teori böyle diyorsa da pratikte çok değişik ve karmaşık unsurlar devreye girdiğinden her zaman bu netice hasıl olmayabilir, ya da olsa da bir süre sonra kur ateşinin yeniden nüksetmesi, ihtimal dahilindedir. Nitekim belirtileri şimdiden görülüyor, dolar 2,30 sınırını aşmak için fırsat kolluyor.
En kötü senaryo, faiz silahının çekilmesine rağmen kurun dizginlenememesi ve istikrara kavuşturulamamasıdır. O takdirde yüksek faiz ve yüksek kur ikilisinin baskısıyla büyüme yavaşlayacak, istihdam daralacak, maliyet kaynaklı enflasyon atağa geçecektir.
Laf uzadı, şöyle bağlayalım; dış borç sürekli kabarıyor, cari açık milli gelirin yüzde 3-4'ün altına çekilemiyor ve üretim modeli büyük ölçüde ithalata dayanıyorsa, parasal politikalar ekonomiyi kırılgan olmaktan kurtaramaz, hastalığı ötelemekten başka işe yaramaz.