Kulüp yöneticiliği ihtisas gerektiriyor mu?
HEP düşünürüz spor geçmişi olmayanlar neden idareci olmak isterler? Gerçi hükmetmek, yönetmek, erk sahibi olmak insanın tabiatında vardır. İnsanlar yaratılışlarının gereği olarak hükmetmek için harekete geçerler ve her çareye başvururlar. Sözlü ve fiili kavgalara girişebilirler. İstenmeyen sonuçlar karşımıza çıkabilir.
İnsanların erk sahibi olmak istedikleri alanlardan birisi de spor kulüpleridir. Kulüplerin rengine, semtine, adına tutkun olan taraftarları vardır. İyi niyetli bir insan değişik sebeplerle kulübe yönetici olmak ister. Biz biliyoruz ki, spor takımına idareci olmak parasal bir gelir getirmez, kişiyi herhangi bir makama getirmez. Bunlara rağmen bazı bireyler yönetici olma ısrarını sürdürürler.
Futbol kulüplerine spor geçmişi olmayanlar, spordan anlayamayanlar veya anladığını sananlar büyük bir iştahla başkan adayı oluyorlar. Kıran kırana seçimler yapılıyor, her türlü ödünler veriliyor, sonuçta bir kişi başkan seçiliyor. Diğer adaylar ise bu yenilgiyi onur meselesi yapıp içine kapanıyor.
Diyelim ki kişi başkan seçildi. Kendisine muhalefet eden bir kesim var. Hal ve hareketleri izleniyor, hata yapması bekleniyor. Diğer yandan resmi kurumların denetimi söz konusudur. Kendi yandaşları onore edilmeyi, belki de bedava maç bileti almayı gönlünden geçiriyor. Kısaca değişik cephelerden saldırılar söz konusudur.
Saldırılar ve dedikodular sonucu başkanlar ve yöneticiler yıpranıyor, sağlıkları bozuluyor. Uykusuzluk, dikkat dağınıklığı, depresyon, kan basıncı yüksekliği, şeker hastalığı gibi rahatsızlıklar gün yüzüne çıkar. Hayatı tehdit eden hastalıklara rağmen neden yöneticilikte ısrar ediyorlar? Tek kelime ile içgörü yok, hırs gönülleri ve gözleri kör ediyor.
Mesela bir yöneticimizde kalp yetmezliği ve şeker hastalığı var, üstelik çok da eziyet çekti, sosyal hayatı alt üst oldu. Buna rağmen koltuğu bırakamıyor, sanki oraya yapışmış gibi. Bu kıymetli idarecimiz şöyle diyor: "Medyada görevi bırakmam ile ilgili bir kampanya yürütülüyor. Taraftarın üzerinden de oyunlar var. Biz seçimle geldik, seçimle gideriz. "Aday olmasın" diyorlar. Ceketimi alır giderim."
Bir başka yöneticimiz işini gücünü bırakıyor, mesaisini ve emeğini kulübe harcıyor. Parasızlık ortalığı kasıp kavuruyor, kulüp borç içinde kıvranıyor. Yöneticimiz çare arıyor, para bulmaya çalışıyor. Yöneticimizi dertler söyletiyor: "Riva ve Florya projeleri üzerinde çalışıyoruz. En önemlisi Riva'daki arazimiz. Geçmişte muhtelif çalışmalar yapılmış. Üzerinde sadece ot biten arazinin Galatasaray'a faydasının olmadığı düşüncesindeyim. Bu projeyi illa ki bir sonuca götürmek gerektiğini düşünüyorum."
Dikkat ediyoruz ki, yöneticiler arasında eskiden futbol oynayan yok. Hemen hepsi işadamı ve parası olan kişiler. İnsan parası olunca futboldan daha iyi mi anlıyor? Bu zamana kadar gördük ki, başarısızlık söz konusudur. Ufukta da başarı gözükmüyor. Eski futbolculardan yöneticileri devreye sokalım.
Dr. Muharrem Usta'ya seslenmek isteriz: 22 Ekim 2016 Cumartesi günü Trabzonspor Galatasaray'ı İstanbul'da yendi. Galibiyet güzel bir olay, keyif veriyor. Bize göre bu galibiyet tesadüf. Çünkü Riekerink maç kazanan kadroyu ve sistemi bozdu. Galatasaray'da henüz hazır olmayan Sneijder ile Podolski'yi birlikte oynattılar ki, bu da yanlıştı. Kısaca söylemek gerekirse Ersun Yanal ile başarıyı yakalamak zor görünüyor.
Şenol Güneş hoca iyi gidiyor. Beşiktaş takımı istikrarı yakalamış gibi görünüyor. Şenol Hoca'nın en büyük eksikliği spor psikolojisine ihtiyaç duymamasıdır.
Sonuç: "Türk futbolunun başarıyı yakalaması için futbolu ve psikolojiyi bilenlere ihtiyaç vardır."