Kuluçka
Dünyanın gündemine Türkiye’yi ambargo ile terbiye etme işgüzarlığı oturdu. 10-11 Aralık’ta AB liderlerinin ne karar vereceğini beklerken, ABD Parlamentosu da devreye girerek, giderayak Trump’ı Türkiye’ye ambargo koyması için sıkıştırmaya başladı. AB dönem Başkanlığını Ocak ayında Portekiz’e devredecek olan Almanya’nın ve göçmen sorununda Türkiye’nin rolünü iyi hesap eden Macaristan’ın açıktan Rum-Yunan-Fransız-ABD (Soros) politikalarına teslim olması kendi canavarlarını doğurmaları anlamına geliyor.
Askeri, teknolojik ve ekonomik üstünlüklerinin ellerinden gittiği bir ortamda Türkiye’nin diğerlerine kötü örnek olma korkusu ambargo tehditlerini gündeme getiriyor. ABD’nin Çin ile yaptığı ticaretten verdiği açık 419 milyar dolar, AB’nin ise yine Çin ile ticaretinden verdiği açık 169 milyar dolardır. Batı doğurduğu Çin canavarı karşısındaki acziyeti sebebiyle boşalttığı alanların Türkiye ve Rusya tarafından doldurulmasını hazmedemiyor. AB’nin ticaret açığını dengede tutabilmesi için ise Türkiye, Rusya ve İran ile alışverişe devam etme mecburiyeti bulunuyor. ABD yüzde 99’u tamamlanmış bir Kuzey Akım Projesini bile durdurarak AB’yi avucunun içinde tutmayı hesaplıyor. AB’ye, Kuzey Akım’ın alternatifi olarak ise Akdeniz’de Türkiye’nin hukukunun çiğnenmesi gösteriliyor. AB, Türkiye ticaretinde ise gümrük birliği kalktığında kimin ne kadar zarar edeceği ise Avrupalıların kabusu durumunda.
Son yıllarda ambargo ile terbiye edilen İran’ın başında Nükleer silaha sahip olma kapasitesini geliştirip geliştirmeyeceği bir boza gibi pişiriliyor. Eğer İran, nükleer silaha sahip olursa, bölgede kötü örnek olacak başta Türkiye olmak üzere diğer ülkeler de bu silahtan edinmek isteyecekler. Bu da haçlıların psikolojik üstünlüklerine son verecek. Siyonist-Haçlı güruh istediklerini elde etmek için hukukmuş gugukmuş hiçbir şeye bakmıyor. İranlı bilim adamı Muhsin Fahrizade’nin, Mossad-CİA operasyonuyla öldürülmesi karşımızdaki yapının devlet kılıfı arkasında gizlenen birer terör örgütü olduğunu gözler önüne seriyor. İran son on yılda en az üst düzey onlarca bilim insanını Mossad operasyonlarıyla kaybetti. 2007’de Ardeşir Hüseyin Pur’un katledilmesiyle başlayan seri cinayetler, 2010 yılı ocak ayında Mesud Ali Muhammed, Mecid Şehriyari, Feridun Abbasi, Daryuş Rızai isimleriyle devam etti. Tıpkı bizde Engin Arık ve ekibinin kaza süsüyle katledilmesi gibi. Onlarca TÜBİTAK mühendisinin katledildiği gibi. ABD’nin seçilmiş Başkanı Joe Biden, İran’ı nükleer çalışmalarında durduramazsak, Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan da nükleer silaha sahip olacak, bu da bölge açısından felaket olacak diyor. Akkuyu Nükleer Santrali 2023’te devreye giriyor. Akkuyu’nun açılmasından sonra da tıpkı S-400’lerde olduğu gibi fırtınaların kopartılacağından emin olabilirsiniz.
Biden’in seçilmesiyle nükleer anlaşmaya dönüşü bir havuç olarak kabul eden İran, misilleme konusunda kendini frenliyor. AB Liderler Zirvesi, ABD Parlamentosu yaptırım kararları öncesinde Türkiye’nin Akdeniz’deki bir ticaret gemisine korsanlık yapılması da Türkiye’nin tehditler karşısında alacağı tavrı sınama girişimidir. NATO, 2030 hedeflerini sıraladı, AB’nin de 2030’a kadar hedefleri belli. Bu iki hedefi Türkiye’yi uyandırmadan örtüştürmeye, Türkiye’nin 2023, 2071 hedeflerini ise sekteye uğratmaya çalışıyorlar.
Uçak motoru lafını 1970’li yıllarda Erbakan Hoca’dan duymuştuk. Terörle mücadelede külüstür heronları ve Predetörleri parasıyla vermeyenler, 44 günlük Dağlık Karabağ savaşında 287 Ermeni tankının nasıl imha edildiğini, 79 tanesinin ganimet alındığını gözleri fal taşı gibi açılarak izlediler. Bu yüzden Altay tankı üretimini engelleyebildikleri kadar engellemek istiyorlar. Karabağ savaşında İHA merceğine ambargo koyanların iyi bir Pazar kaybettiği gibi, fırtına obüsü ve Altay tankı motorlarını vermeyenlerin de neleri kaybettiğini göreceğiz. Wolkswagen’in CEO’su Herbert Diess, Türkiye’de yatırımı siyasi baskı ile iptal ettiklerini gizlemiyor.
Türkiye’nin ilk helikopter motorunun üretiminin ardından, Milli Muharebe uçağı motorunun da, tank motorunun da, havan motorunun da, füze motorunun da geleceğinden emin olabilirsiniz. ABD her ne kadar S-400 diye tepinse de kısa bir süre sonra Türkiye’nin uzun menzilli milli hava savunma sistemine sahip olabileceğini herkes hesap ediyor. Yani bir dönem mermisinden, tüfeğine kadar her şeyi NATO’dan dilenen bir Türkiye’nin yerine dünya silah pazarlarında Siyonist-haçlıların karşısına ürünleriyle rakip olarak çıkacak bir Türkiye duruyor ufukta.
Peki Türkiye milli savunma sisteminde kimseye muhtaç olmaz hale geldiğinde ne olacak dersiniz. Libya’nın petrollerine ENİ çöreklenemeyecek, Akdeniz Türk-İslam gölü haline gelecek. Müslümanlar zengin toprakların fakir bekçileri olmaktan çıkacaklar. Suriye ve Irak’ta terör devletini kimse aklından bile geçiremeyecek. Yunanistan adaları işgalinde tutamayacak. Batı Trakya’da, Kerkük’te, Filistin’de, Mısır’da, Türk, Arap ve Tüm İslam coğrafyasında zulüm bitecek. Dönemin kendi canavarını doğuracak olan Siyonist-haçlılar için de, küllerinden doğacak Türk-İslam medeniyeti için de kuluçka dönemi olduğunu herkes biliyor. Zaman yeni şeylere gebe, Bu kuluçka döneminde Türkiye’nin 2023-2071 hedeflerine ulaşması demek, İslam güneşinin yeniden parlayacağı aydınlık günler demektir. Vesselam…