Kültürün izinde (1)
“Eğitilerek yetişen,
büyüyen, hayata atılan insan bir kültür
varlığıdır.”diyor, Merhum Teoman Duralı
Hoca, Doğu ve Batı Medeniyetleri eserinin 41’inci sayfasında…
Yine aynı eserin 42’inci
sayfasında: “İnsanın inanç
çerçevesinde yaşamasına hayat
diyoruz. Hayvanların; koyunun, keçinin, atın (…) hayatı yoktur, yaşamları
vardır.”
Hoca, zanaatı, dini ve
dili, kültürün üç temel unsuru olarak zikrederken dinle kültürü, kültürle
ahlakı iç içe geçmiş olaylar olarak değerlendiriyor.
İnsan sosyal bir varlıktır, toplumun rengini,
kokusunu, duyuşunu, düşüncesini yansıtır.
Etkileşim budur.
Metinlerarasılık, metin sosyolojisi…
Kuss bin Sâide,
Yahya Kemal,
Fuzulî,
Âşık Veysel
Bâki,
Cahit Sıtkı,
Neşet
ERTAŞ
Barak
havaları…
Nutuklar, halk şiiri, divan şiiri, modern
şiir aynı denize dökülen ırmaklar gibi…
Medeniyetlerin temeli; kültürdür.
Kültür, bir baraj havzası gibidir; seviye
kazanmadan medeniyet kurulamaz, bir enerji ortaya koyamaz.
Medeniyetin temeli millî kültürdür.
Millîleşmeden evrenselleşme olmaz.
Bundan mütevellit medeniyet kuran
milletler, her alanda üstünlük sağlamışlardır. Elbette kültürü oluşturan da dildir.
Her kelime düşüncenin birer yapı taşıdır.
Milletlerin DNA’sı dilidir.
Medeniyetin en bariz özelliği ise çok
kültürlülüktür, diller, renkler, inançlar, düşünceler, dinler bir aradadırlar;
bir bestenin notalarıdırlar.
Ayıplamak,
ayıptır.
Kültür ve medeniyet denizine akıp gelen her
kaynak, çağlar boyunca geçtiği yerlerin toprağını, havasını, minarelerini,
tohumunu taşır. Nesiller böyle beslenir.
Bir kelime, bir dize yüzyıllar ötesinden göz
kırpar, zamana seslenir…
Âşık Veysel’in:
“Anlatmam derdimi
dertsiz insana
Dert çekmeyen dert kıymetin bilemez
Derdim bana derman imiş bilmedim
Hiç bir zaman gül dikensiz olamaz
Gülü yetiştirir
dikenli çalı
Arı her çiçekten yapıyor balı
Kişi sabır ile bulur kemâlı
Sabretmeyen maksudunu
bulamaz
Ah çeker âşıklar,
ağlar zârınan
Yüce dağlar, şöhret bulmuş karınan
Çağlar deli gönül, ırmaklarınan
Ağlar ağlar göz yaşlarım silemez
Veysel, günler
geçti, yaş altmış oldu
Döküldü yaprağım, güllerim soldu
Gemi yükün aldı, gam ilen doldu
Harekete kimse mâni olamaz”
şiirinde geçen
“Derdim bana
derman imiş bilmedim” sözü ile
16’ıncı yüzyıl
divan şairi Fuzulî’nin Gazel’indeki
“Aşk derdiyle hôşem el çek ilâcumdan tabîb
Kılma dermân kim helâküm zehri dermânundadur” sözü tesadüfî midir?
“Gemi yükün aldı,
gam ilen doldu
Harekete kimse mâni olamaz” ile
Yahya Kemal
BEYATLI’nın
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu
limandan.”
ifadesindeki
benzerliğin sebebi nedir?
Yine, Âşık Veysel’in:
“Anlatmam derdimi
dertsiz insana
Dert çekmeyen dert kıymetin bilemez”i ile
Neşet ERTAŞ’ın:
“Yâr hoyrata tatlı kelâm eyleme
Hoyrat olan, dil kıymetin bilemez
Kargayı bağına koyup eğleme
Karga olan, gül kıymetin' bilemez”i aynı kalemden çıkmış gibi değil
midir?
Kerem gibi canın nâra yakmayan
Mecnun gibi çilesini çekmeyen
Yâr âşkına gözyaşları dökmeyen
Ağlamayan sel kıymetin' bilemez”
Ya da…
“Hele bakın şu feleğin işine
Ne çileler vermiş kulun başına
Mecnun'u Leyla'ya
hasiret etmiş
Kerem yanmış Aslı
Hanın aşkına
Eyüp dert elinden ne hale gelmiş
Hüseyin aşkına başını vermiş
Ferhat
Şirin için dağları delmiş
Nesimi yüzülmüş yarin aşkına
Kimi dert elinden ömrün bitirmiş
Kimi bahçesinde güller yetirmiş
Garip dert elinden yolun yitirmiş
Çark-ı devran döner birin aşkına’yı
anlamak için tarihi, dini ve edebiyatı bilmek gerekmiyor mu?
Eğitimin amacı bu değil mi?
Mecnun,
Leyla,
Kerem,
Aslı,
Eyüp,
Hüseyin,
Ferhat,
Şirin,
Nesimi bilinmeden şiirin anlaşılması ne mümkün!..
Eğitim-öğretimin amacı da bu değil midir?
TEKNOFEST kadar, teknolojiyi Türkçeleştirmek de önemlidir.
11 Eylül’de devam…