Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.74
Gram Altın
2965.39
BIST 100
9654.9
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Eylül 2020

Kültürel muhalefet

Hassan b Sabit Sinema Akademisinin T.C. Kültür Turizm Bakanlığı desteğini de alarak düzenlediği Sinema Akademilerinin dördüncü durağı Kastamonu’dayız. Sinema Akademisi’ni temsilen Cemil Nazlı’nın yanı sıra Abdülhamit Güler, Yeşim Tombaz, Fatih Özcan, Seyit Çolak, Erkan Yazıcı, Umut Sakallıoğlu gibi isimler var. Ekip tamam. Bursa, Konya, Trabzon ve Kastamonu’dan sonra bir de Batman var. Bütün bu çalışmalarda sağlık tedbirleri ciddiyetle alınıyor.

Sanatta anlam aramanın tatlı-kutlu bir arama biçimi olduğunu konuşuyoruz katılımcılarla. En iyi anlam arama aracı olan sanatın amaçlaştırılmaması, sanatçının bencil ya da toplumcu oluşunun üretimine nasıl etki ettiği, üretim-doğum esnasında belki çok bencil olabilen sanatın sonuç itibariyle sencil, bizcil olduğu, olacağı gibi konulara dalıp çıkıyoruz. Keyifli ve birbirimizi bir adım öteye götüren saatler geçiriyoruz.

Büyük birkaç şehrin haricinde hep “Belki şehre bir film gelir.” Umuduyla yaşanılıp giderken, filmlerin bile sadece büyük şehirlere geldiği bir dönemden, bırakın bir filmi izlemeyi, kısa da olsa bir filmi çekmeyi, çekme imkanını, heyecanını götürmeye çalışıyoruz Anadolu’ya. Artık Anadolu’nun ayağına gidiyoruz. Anadolu’nun bir dolu yavrusuna “sen bir tüketicisin, tüketici kal!” demeyen, bu rolden çıkabilirsin, üretmek niyetindeysen işte sana farklı bir atölye diyoruz. Alışılagelmiş söylem şöyle değişiyor. “Belki bu şehirden bir filmci/sinemacı çıkar!”

Gençler yine yankılı. Yine fıkır fıkır, fikir fikir. Sinema felsefesinden demliyiz. Kendisinin haberi olmasa da, Serdar Öztürk hocanın doktora öğrencilerine yaptığı oturumlardan sinema felsefesine dair irdeleyici kazanımlarımızı anmamak olmaz.

Diyorum ki sanata öykünen, sinema sever bir toplum muyuz? Bilinçli tüketiciler olabiliriz. Ancak ya sanatı, sinemayı, bir kısa filmi üretmek konusunda destek aldığınız bir toplumda yaşadığınızı hissediyor musunuz? Cevapları genellikle hayır. İyice anlatıldığında ve kararlı durulduğunda nihai olarak destek aldıklarını da ekliyorlar. Herkes yetişkinlerin gençleri karın doyuracak, para kazanabilecekleri bir iş ve dolayısıyla ilgili eğitim hayatına yönlendirdikleri, hatta zorladıklarını söylüyor. İçlerinden biri de diyor ki; “Hep büyüklerimizi suçlamayalım. Doğrusu biz gençlere yapışıp kalan kolay para kazanma düşüncesi nedeniyle de, hayatımızda sanata veya sanatla ilgili bir emeğe yer vermediğimiz oluyor.

Sanatın karın doyurmadığı, gönül doyurduğundan, bu zıtlaşmanın bu toplumda sonlandırılmasından bahsediyoruz. Belki onların filmleri bu konulara dair de şekillenecek. Karşılıklı akıl akıla yankılanıyoruz. Zihnimiz dağ oluyor. Zirveleniyor.

T.C. Kültür Turizm bakanlığının destek vermiş olduğu ve HBS Sinema Akademisinin düzenlediği bu atölyelerin bütün Anadolu’ya yaygınlaşmasını diliyorum. Hızlandırılmış ve sıkıştırılmış bir atölye de olsa ülkemizdeki sanat ruhlu gençlere; “Ben bu sanatta var olabilir miyim? Varsam hangi biriminde yer alabilirim?” sorularının cevaplarını verebilecek kalitede bir atölye. Teknik eğitimlerin yanı sıra sinema felsefesi ile bütünlenen bu çalışma, sadece büyük birkaç şehri değil, tüm şehirlerde, dolayısıyla ülkemizde kültürel, sanatsal denkliğe neden olacak bir çalışmadır. Sosyal adaletin sanat ayağında sinema eğitimi konusunda bir fırsat, imkan eşitliğinin öncüsü sayılabilecek bu çalışmanın asıl desteklenmesi gereken kısmı ise ciddi ürünler ortaya koyacak sinemacıların resmi veya sivil desteklerle desteklenmesidir. Ancak ne yazık ki bu konuya gelince mızmızlıklar ve sorunlar baş gösteriyor. Bekleyen birbirinden güzel projeler beklemeye devam ediyor. Şahsen ben de Kültür Bakanlığı sinema destek kurulundan erteleme almış Filibeli Ahmet Hilmi’nin Amak-ı Hayal’i (Hayellerin Derinlikleri) ve Cengiz Aytmatov’un son romanının uzun metraj senaryoları ile beklemedeyim.

Bunların sebebi daha çok alışılmış belli başlıklar dışında sanatın, sinemanın kimileri tarafından finanse edilmeye çok ta değmediği anlayışı. Bu anlayış kıtlığı devam ettiği sürece, pamuk eller sanat eserleri için cebe girmekten imtina ettiği sürece bütün eğitimler, çabalar bir yere gelip tıkanmış oluyor.

Maddi imkansızlık nitelikli sanat eserinin tekerine taş olarak konuluyor. Bu bir çaresizlik değil, tercih edilmiş bir durum. Maddi imkana sanat için kıyılamamış oluyor. Daha doğrusu var olan maddi imkanlar konu sanat olduğunda arkasına bakmadan kaçırılıyor.

O halde sanat için ekonomisine, parasına kıyamayanlar kültürel iktidarın kimde olduğu konusundan şikayet etmemelidirler. Kültürel iktidar tamlaması ise ayrıca irdelenmesi gereken bir şey. Çerçevelenmiş, hesaplanmış, bilinen kanaatlerin tekrarından oluşan, insanın kendi çağının şartları üzerinden çok köklü, çok göklü değerleri ile yeniden dünyaya gelmesi anlamına gelmeyen bir kültür zaten iktidar olamaz.

Benim Anadolu’da gördüğüm potansiyel bu akışı değiştirecek. Bu durağanlığa kalk diyecek. Ben inanıyorum.

Dileyelim ki hemen şimdi, yarın, hatta bu gün -öğleden sonra- bu yanlışlarımız değişsin.

Dileyelim ki sanatla o pek çok konuda var olduğunu iddia ettiğimiz cömertliğimiz buluşsun.