Kültürel iktidar ve AK Parti
20 yıl kadardır AK Parti
iktidarda olmasına rağmen “kültürel
iktidar”ı yerinden bile kıpırdatamadı.
“Kültürel iktidar”, 1800’lerin başlarında iktidar oldu. Cumhuriyet’ten çok evvel ülkenin
kültürünü teslim almıştı. Selçuklu-Osmanlı eksenli kadim kültürümüzü hayatımızdan adım adım sürdü.
1820 yılındaki Yunan
isyanının ardından, Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla Rum tercümanların
çoğunun ihanet ettikleri anlaşılmıştı.
Bunun üzerine yabancı dil bilen Türk ve Müslümanlar yetiştirilmesine
karar verilir.
Ortaokul ve liselere yabancı
dil dersleri konulur.
Bir kısım Türk ve Müslüman çocukları da yabancı ve/veya azınlık okullarına gönderilmeye başlanır.
Azınlık/yabancı okullar,
sadece İstanbul’un Galata’sıyla
sınırlı değillerdi.
Tanzimat’la birlikte Osmanlı
coğrafyasının en ücra köşelerine kadar yabancı okullar yayılır.
Beyrut’tan Bağdat’a, Edirne’den
İzmir’e, Şam’dan Elazığ’a, Merzifon’dan Bursa’ya kadar ülkenin her yerinde
yabancı okullar açıldı. ABD okulları başı çekiyordu, sayıları 6 bine
dayanmıştı.
Yukarıda bahsettiğimiz sebeple,
azınlık tercümanlara tepki olarak başlayan ve yabancı dil ihtiyacını karşılamak
amacıyla, yabancı okullarına teveccüh, bir müddet sonra ihtiyaç olmaktan çıkıp, bir moda
ve akım haline dönüşür.
Sadece yabancı dil amacıyla
değil, artık olağan eğitim için de yabancı/azınlık okulları tercih edilir
oldu.
Bu okulların hocalarının tamamına
yakını misyonerlerdi. Müslüman öğrenciler, her gün sabah akşam okuldaki Hristiyan ayinlere katılmak, suç
işlediklerinde haç öperek özür dilemek
zorunda idiler.
Birçok ünlü ve devlet adamı, çocuklarını iyi bir eğitim almaları için azınlık/yabancı okullarına
gönderiyorlardı.
Bu okullardaki Türk ve
Müslüman yoğunluk gittikçe arttı.
Son 2 asırda Türk toplumunu
etkileyip şekillendiren, toplum üzerinde derin,
kalıcı, dönüştürücü tesirler oluşturan,
edebiyatçı, şair, fikir adamı,
politikacı, diplomat, bürokrat, sanatçı, gazeteci gibi pek çok kişi, işte
bu azınlık/yabancı okullarında
yetiştirildiler.
Bunların en ünlüleri;
Nazım Hikmet,
Halikarnas Balıkçısı, Halit Ziya
Uşaklıgil, Hasan Ali Yücel, Orhan
Veli, Vedat Nedim Tör, Refik Halit
Karay, Vala Nurettin, R. Eşref
Ünaydın, H. Fahri Ozansoy, Kemal
Tahir, Ahmed Haşim, Halide Edip
Adıvar, Tevfik Fikret, Nurullah
Ataç, Orhan Pamuk, Ayşe Kulin, Çetin Altan, Esat Arseven, Mehmet Ali Birand, Zeynep Oral, Agop Dilaçar, Metin Toker.
Sanat dalında; Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Timur Selçuk, Selami Andak, Barış
Manço, Nezih Güzel, Fikret Kızılok
ve Çiğdem Talu.
Ömer Kavur,
Ömer Lütfi Akat, Ferhan Şensoy, Bilge
Zobu, Ali Sururi, Şevket Altuğ, Haldun Taner, Refik Erduran, A. Tarık
Tekçe, Nevra Serezli, Tanju Korel, Can Gürzap, Erol Günaydın, Enis Fosforoğlu, Orhan Dingilli, Orhan Boran, Bora Ayanoğlu, Zeki Alasya ve Aydemir Akbaş.
Siyasette; İTP’nin
ünlü Meclis BaşkanıAhmet Rıza Bey, Başbakan
Talat Paşa, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Nihat Erim, Başbakan Bülent Ecevit, Başbakan Tansu Çiller, Başbakan Mesut Yılmaz, Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Mümtaz Soysal, Mehmet Ali
Aybar.
Azınlık/yabancı okulları mezunları başlangıçta sadece Dışişleri’ndelerken, kısa zamanda bürokrasiye,
ekonomi, edebiyat, sanat, medya, siyaset, diplomasiye hakim olup ülkenin kaderini ele geçirdiler. Halen,
özellikle medya ayağını pek maharetle kullanmaktalar.
“Kültürel iktidar” işte bunlardır.
19. yy.da kuvvetle esen pozitivizm/materyalizm/darwinizm
gibi dehri akımlar, azınlık/yabancı
okullar eliyle ve “Kültürel iktidar” üzerinden
Türkiye’ye yayıldılar.
Azınlık/yabancı
okul mezunlarının, Türk Eğitim sisteminin müfredatını ele geçirmeleriyle, Türk
okulları da azınlık/yabancı okullarına paralel bir yapı kazandılar.
Türkiye’nin kendi okulları, artık azınlık/yabancı
okul mezunlarına ihtiyaç bırakmaksızın bol bol eleman yetiştirir oldular.
“Ülkenin kalkınması için Avrupa’dan damızlık erkek getirilmelidir”
diyen Abdullah Cevdetler, “Anayasa’ya ‘Türkiye’nin Dini Hristiyanlıktır’ yazılmalıdır” diyen Mahmut Esat Bozkurtlar ve daha on
binlercesi bu eğitim sistemimizin ürünüydüler.
Bernard Lewis’e göre, 1914’te
İstanbul öğretmen okulunun 90 öğrencisinden 89’u dinle alakaları bulunmadığıyla iftihar ediyor, Jön Türk subaylar
arasındaysa konyak içip, domuz yemek
artık şeref sayılıyordu.
Lewis, kendileri
adına gururluydu.
Şu andaki “Kültürel iktidar”ın Türkiye için
arzuladığı tablo tam budur. Kaftancıoğlu’nun kocası yarım domuzu mideye bu
kafayla indirmiştir.
1930’larda okullarımızda
insanın, Allah’ın kulu değil tabiatın çocuğu olduğu, görebildiklerimiz dışında her şeyin uydurma olduğu öğretiliyordu.
Pozitivist/materyalist/darwinist safsatalar, “Quantum
Fiziği” ile darmadağın olmuşken,
eğitim sistemimiz çocuklarımızın beyinlerini henüz bu 19. asır hurafeleri ile
kirletmeyi sürdürüyor.
AK Parti, bu müfredatı Türk Eğitim Sisteminden behemehâl
temizlemelidir.
Bu Ay’a gitmekten, İstanbul’a kanal açmaktan daha evladır.
128 Milyar dolar
tezviratçılığı, LGBT nin kuyruğunda siyaset yapmalar, Gezi kepazelikleri,
Türkiye’yi Biden’e şikayet gibi emellerini müstevlilerin emelleriyle tevhit
etmeler, Karabağ savaşında kalplerin Ermenistan için çarpması, güneyimizde laik
PYD devletine aşermeler,
Kıbrıs’ta Kur’an kursu yasaklamalar, “Kültürel
iktidar”ın vaka-i
adiyeleridir.
“Kültürel iktidar” ekonomik imtiyazlarını gün gün kaybetmenin deliryumu ile dört koldan saldırıyor.
“Kültürel
iktidar”ın “siyasi kanadı”, ülkeyi, ekonomiyi mahvetmiş, hiç
bir başarıya imza atamamış, 1820’lerden 2000’lere kadar ülkeyi
adım adım çökertmiş, Türkiye’ye gün yüzü göstermemişlerdir.
Mevcut “Kültürel İktidar” 21. Asır Türkiye’si için eski bir gömlektir, yeri artık bit pazarıdır.