Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.82
Gram Altın
2978.42
BIST 100
9743.36
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Şubat 2022

​Kültürel iktidar olur mu?

Tüm din ve ideolojiler tabii ki dünyaya bir tavır alırlar ve uzun vadede dünyayı kendi perspektifleri çerçevesinde değiştirmeyi hedeflerler. Dünya bugüne kadar hiçbir ideoloji, felsefi görüş ve dinin “idea”sında tahayyül ettiği biçimde şekillenmemiştir. Bu, bir yandan ideal ile pratik arasındaki kaçınılmaz mesafeyi, diğer yandan idealarla insani ve toplumsal talepler arasındaki gerilimi bize tanımlamaktadır.

Son dönemlerde belki daha yoğun olarak “kültürel iktidar” kavramsallaştırmasının tartışıldığına şahitlik etmekteyiz. Öncelikle gerçekten “kültürel iktidar” gibi bir kavramsallaştırmanın imkanı var mı şeklindeki soruyu iki boyutlu olarak cevaplayabiliriz. Birincisi, Bir kültürün toplumda hakim olma durumuna göndermede bulunuluyorsa, evet bir kültürel iktidardan daha naif olarak bahsedilebilir. Ancak kavramla kastedilen şey, tıpkı “siyasal iktidar” gibi “egemenlik” kavramına yoğun göndermeler içeriyorsa, bunun kültür kavramıyla önemli ölçüde paradokslar içereceği aşikardır.

Bir kere kültürellik daha tabandan ve içsel süreçlerle toplum tarafından içselleştirilmektedir. Dolayısıyla bir egemenlik kavramsallaştırmasıyla kültüre göndermeler yapmak, birbirine tezat teşkil ediyor görünmektedir. Zira egemenlik gerektiğinde yukarıdan aşağıya (yani devletten topluma doğru) bir dikteyi ihtiva etmektedir. Belki bu konuda Carl Smith’in iktidar ve egemenliğe yönelik analizleri aydınlatıcı olabilir.

Her halükarda kültürellik meselesinin tartışılacağı öncelikli konu değişimdir. “Değişim” kavramı post/modern zamanlarda özel bir öneme sahip olmuş; kendisine pozitif bir anlam yüklenmiştir. Aslında toplumsal düzlemde bir başka duruma geçişi tanımlayan ve nötr bir anlama sahip olan değişimin, bugün yüklendiği pozitif anlam ilerleme düşüncesiyle ilintili görünmektedir.

Bir toplumdaki değişim iki boyutludur. Bunlar yukarıdan aşağı (devlet ya da iktidardan topluma doğru) veya aşağıdan yukarı yani kültürden devlet de dahil olmak üzere yapılara doğru gerçekleşir. Burada en sağlıklı değişim aşağıdan başlayarak yukarı doğru olandır. Zira bir değişim unsurunun toplum tarafından içselleştirilerek kültürelleşmesi daha sağlam bir zeminde ve tedrici değişim demektir. Çünkü aşağıdan ve kültürel olarak başlayan değişim kendi dinamikleriyle, yavaş yavaş, toplum tarafından hazmedilerek ve diğer toplumsal alanlarla etkileşim içinde gerçekleşmektedir.

Bugün toplumların geçmişten bugüne kadar birikimlerinin belirleyici olduğunu görmekteyiz. Çünkü bunlar toplumların tabiri caizse genetik yapısında ve hafızasında içerildiği için çoğu zaman farkında olunmaksızın insanları yönlendirmektedir. Tam da bu nokta bugün için geleceğe doğru projeksiyonda da belirleyici olacaktır. Bu durumda şayet toplumda bir değişim meydana getirilmek isteniyorsa, bunun belirli çıpaları dikkate alarak gerçekleştirilmesi gerekir.

Bu bağlamda birinci adım, değişimin toplumun dip dalgalarındaki değerlerle tezat teşkil etmemesi gerekir. İkincisi, değişim unsurunun mutlaka bu birikimlerle bir şekilde düşünsel bağlantılarının kurulması gerekir. Üçüncüsü değişim unsurunun toplumsal talep ve gerçeklikten kopmaması elzemdir. Aslında bu üç adım, bir anlamda değişim için toplumdan onay almak demektir. Üçüncü adım da, değişim unsurunun toplumsal zeminde kültürelleşmesi için etkileşime dayalı ve dikteden uzak olacak şekilde sunulması gerekmektedir. Zorlama değişimler ilk başta kabul edilmiş görünse de, uzun vadede içselleştirme sorunu yaşayacaklardır.

Dolayısıyla toplumun binlerce yıllık tarihi dikkate alındığında, varolan kültürelliğin süreç içerisinde değişime uğrasa da, geleceğe doğru sağlıklı bir toplum inşası açısından ciddi imkan olduğunu söylemeliyiz. Son birkaç yüzyıllık sürecin zihni müşevveş bir durum ortaya çıkardığı vaki ise de, toplumun dinamiklerindeki yönsemeleri iyi okumak gerekmektedir.