Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​Kültürel eleştiri

Günümüz dünyasının en büyük sorunlarından biri gündelik yaşamın edebiyat eleştirisinden ziyade kültürel eleştiriden ilham alıyor oluşudur. Modernleşme dahil, önceki süreçlerin neredeyse tamamı edebiyat üzerinden inşa ediliyordu. İç dünya tahkimatını besleyen kaynakların hepsi edebiyat metinlerinden süzülerek, kıymıkları belagat ile ayıklanarak karaktere dönüşüyordu. Böylece en sert düşünce biçimleri bile belli ölçüde esnekleştiriliyor, bu da ilişkilerdeki katılığı yumuşatıyordu. Edebiyat ile insan arasındaki ilişki edebiyatı gövdeye sonradan eklenen bir uç, bir aksesuar olmaktan çıkarıyor, doğrudan doğruya özün belirlediği bir gramere göre şekilleniyordu.

Edebiyat eleştirisinin yerini kültürel eleştiri aldıkça kültür edebiyatı buharlaştıran bir mekanizmaya dönüştü. Böylece edebiyat karakter oluşturmanın ortak paydası olmaktan çıkıp diğer paydaşlarının mesabesine indirildi. Popülerleştikçe etkinlik alanı daraldı, gücü zayıfladı. Popüler edebiyat edebiyatın, popüler tarih tarihin, popüler estetik estetiğin, popüler inanç inancın düşmanıdır. Bunda elbet, edebiyatın her durumda metafizik ile kurduğu doğal ilişkinin maddeci yaklaşımlara yönelik tehdidinin büyük payı var. Son aşamada, modernleşme ve sonraki süreçlerde ortaya çıkan düşünce biçimlerinin hepsinde kültürel materyalizm üzerinden yeryüzünü metafizikten arındırma anlayışının doğrudan rolü bulunuyor.

Edward Said bu durumu büyük bir özenle Oryantalizm adlı kitabında detaylandırıyor. Ona göre emperyalist söylem Doğu’yu görünürleştirirken (popülerlik havuzuna taşırken) aynı zamanda Batı’nın zayıf partnerine dönüştürüyor, böylece Doğu dünyasına yönelik her türden keşif, son aşamada Batı dünyasının hegemonyasını genişletmenin aracı haline geliyor. Doğu-Batı karşıtlığına yönelik çalışmalar nihai süreçte Doğu’yu duygusallık, ilkellik, akıldışılık, tembellik, tüketicilik ve despotizm üzerinden yargılarken Batı’yı da onun öteki kutbuna yerleştirmek suretiyle akılcılık, gelişmişlik, çalışkanlık, üreticilik ve demokrasi üzerinden fetişleştiriyor. Böylece doğal olarak Batı merkeze, Doğu onun çevresine yerleştirilmiş oluyor ve çevre (taşra) merkezin güdümüne aktarılıyor.

Bu yaklaşım biçiminin pratik zemini son yarım yüzyılda türetilen kültürel bakışlar tarafından üretiliyor. Batı’nın gelişmiş, aydınlanmış, teknolojiyle donanmış, disipline edilmiş ve girişimcilik ruhunu yansıtan teorileri; türetilen böylesi akımlar, hareketler, eğilimler yoluyla Doğu’ya ulaştırılıyor ve iç dünyalara eriyik olarak, hazmı kolaylaştırarak sunuluyor. Son dönemde sosyal bilimler üzerinden temellendirilen ve yürürlüğe konan kültür çalışmalarının, post-kolonyal eleştiri kuramlarının, cinsiyet vurgulu sosyolojik yaklaşımların neredeyse hepsi; toplumsal cinsiyet vurgulu eğilimler, post-hümanizm, ekolojik eleştiri, yeni tarihselcilik ve kültürel materyalizm gibi nevzuhur teoriler olduğu haliyle değil de edebiyat ve kültür eleştirisi üzerinden piyasaya sürülüyor ve dünya yeni bir teorik çerçeveye yerleştiriliyor. Oysa bütün bunlar küreselleşmenin dünyayı silindir gibi ezip hamura çevirmesinin araçlarından öte bir anlam taşımıyor. Bunlar içinde en azından zahiren dünyayı tekleştirmenin, insanları ve kültürleri benzeştirmenin muhalifi gibi görünenler dahi son aşamada küreselleşmeye hizmet ediyor. İstisnalar da formüle dahildir ve genelin içindeki ayrıksılar, düzenin içindeki marjinaller işlevlerini bihakkın yerine getirirken de genele ve düzene çalışırlar. O tanımlamanın dışına çıkılmadığı, yeni bir ontolojik zemin kurulmadığı sürece tanımlamanın bütün ögeleri yükleme dahil olmaktan kendini kurtaramayacak. Ve yeni bir ontolojik zemin ancak yeni bir edebiyat eleştirisi üzerinden gerçekleşebilir ki bu da sahiden üstesinden gelinmesi zor bir meseledir. Ne yaparsanız yapın küreselleşmenin iki devasa hortumu, emperyalizm ile kapitalizm kol kola girerek sizi ya geri püskürtüyor veya bulunduğunuz yere çiviliyor. Size tek bir seçenek bırakılıyor: Onun ürettiği teorinin pratiği olmak…

Dünyayı edebiyat metinleri ve edebiyat eleştirisi bugünlere taşıdı. Bütün bilimsel keşiflerin ve rasyonel sistemlerin arkasında edebiyat eleştirisi var. Fakat artık o da dünyadan elini eteğini çekmek üzere. Yerini elbette kültürel eleştiriye bırakarak. Lamı cimi yok, bugün dünyayı hamuru materyalizm olan kültürel eleştiri paradigmaları yönetiyor. Hakkını inkar etmeyelim: Edebiyat eleştirisine göz kamaştırıcı bir cenaze merasimi düzenlemeyi ihmal etmeden yapıyor bunu. Yoksa sosyal medyayı baştan aşağı kuşatmış gibi görünen arabesk edebiyatını nereye koyacağız? Kültürel eleştirinin jandarması olan sosyal medya, edebiyata, edebiyat metinlerine ve edebiyat eleştirisinin cenazesine özenle gövdesinden kopmuş çiçekler koyuyor ve biz de gözlerimiz yaşararak bunu seyrediyoruz. Sadece seyrediyoruz. Tıpkı onların bizden istediği gibi…

Batı Doğu’yu ve dünyanın geriye kalan bütün coğrafyalarını sosyal medya üzerinden köleleştiriyor. Sosyal ağa dahil olmak bir tabuta girmek gibi… Her ikisinde de ölüsünüz. Ama birinde toprağın altına girdiğinizde kendinizi rahat bir unutuşa terk ederken diğerinde bütün parçalarınızdan siz öldükten sonra da yararlanılmaya devam ediyor. Edebiyat eleştirisi yeniden canlandırılmadıkça kültürel eleştiri yeryüzünü devasa bir tabuta dönüştürmekten geri durmayacak. Çünkü kapitalizm, ölü etini bile pazarlamanın yollarını arayan sistemin adıdır…