Kültürel eleştiri
Günümüz dünyasının en büyük sorunlarından biri gündelik yaşamın edebiyat eleştirisinden ziyade kültürel eleştiriden ilham alıyor oluşudur. Modernleşme dahil, önceki süreçlerin neredeyse tamamı edebiyat üzerinden inşa ediliyordu. İç dünya tahkimatını besleyen kaynakların hepsi edebiyat metinlerinden süzülerek, kıymıkları belagat ile ayıklanarak karaktere dönüşüyordu. Böylece en sert düşünce biçimleri bile belli ölçüde esnekleştiriliyor, bu da ilişkilerdeki katılığı yumuşatıyordu. Edebiyat ile insan arasındaki ilişki edebiyatı gövdeye sonradan eklenen bir uç, bir aksesuar olmaktan çıkarıyor, doğrudan doğruya özün belirlediği bir gramere göre şekilleniyordu.
Edebiyat
eleştirisinin yerini kültürel eleştiri aldıkça kültür edebiyatı buharlaştıran
bir mekanizmaya dönüştü. Böylece edebiyat karakter oluşturmanın ortak paydası
olmaktan çıkıp diğer paydaşlarının mesabesine indirildi. Popülerleştikçe
etkinlik alanı daraldı, gücü zayıfladı. Popüler edebiyat edebiyatın, popüler
tarih tarihin, popüler estetik estetiğin, popüler inanç inancın düşmanıdır.
Bunda elbet, edebiyatın her durumda metafizik ile kurduğu doğal ilişkinin
maddeci yaklaşımlara yönelik tehdidinin büyük payı var. Son aşamada,
modernleşme ve sonraki süreçlerde ortaya çıkan düşünce biçimlerinin hepsinde
kültürel materyalizm üzerinden yeryüzünü metafizikten arındırma anlayışının
doğrudan rolü bulunuyor.
Edward Said bu
durumu büyük bir özenle Oryantalizm adlı kitabında detaylandırıyor. Ona göre
emperyalist söylem Doğu’yu görünürleştirirken (popülerlik havuzuna taşırken)
aynı zamanda Batı’nın zayıf partnerine dönüştürüyor, böylece Doğu dünyasına
yönelik her türden keşif, son aşamada Batı dünyasının hegemonyasını
genişletmenin aracı haline geliyor. Doğu-Batı karşıtlığına yönelik çalışmalar
nihai süreçte Doğu’yu duygusallık, ilkellik, akıldışılık, tembellik,
tüketicilik ve despotizm üzerinden yargılarken Batı’yı da onun öteki kutbuna
yerleştirmek suretiyle akılcılık, gelişmişlik, çalışkanlık, üreticilik ve
demokrasi üzerinden fetişleştiriyor. Böylece doğal olarak Batı merkeze, Doğu
onun çevresine yerleştirilmiş oluyor ve çevre (taşra) merkezin güdümüne
aktarılıyor.
Bu yaklaşım
biçiminin pratik zemini son yarım yüzyılda türetilen kültürel bakışlar
tarafından üretiliyor. Batı’nın gelişmiş, aydınlanmış, teknolojiyle donanmış,
disipline edilmiş ve girişimcilik ruhunu yansıtan teorileri; türetilen böylesi
akımlar, hareketler, eğilimler yoluyla Doğu’ya ulaştırılıyor ve iç dünyalara
eriyik olarak, hazmı kolaylaştırarak sunuluyor. Son dönemde sosyal bilimler
üzerinden temellendirilen ve yürürlüğe konan kültür çalışmalarının, post-kolonyal
eleştiri kuramlarının, cinsiyet vurgulu sosyolojik yaklaşımların neredeyse
hepsi; toplumsal cinsiyet vurgulu eğilimler, post-hümanizm, ekolojik eleştiri,
yeni tarihselcilik ve kültürel materyalizm gibi nevzuhur teoriler olduğu
haliyle değil de edebiyat ve kültür eleştirisi üzerinden piyasaya sürülüyor ve
dünya yeni bir teorik çerçeveye yerleştiriliyor. Oysa bütün bunlar
küreselleşmenin dünyayı silindir gibi ezip hamura çevirmesinin araçlarından öte
bir anlam taşımıyor. Bunlar içinde en azından zahiren dünyayı tekleştirmenin,
insanları ve kültürleri benzeştirmenin muhalifi gibi görünenler dahi son
aşamada küreselleşmeye hizmet ediyor. İstisnalar da formüle dahildir ve genelin
içindeki ayrıksılar, düzenin içindeki marjinaller işlevlerini bihakkın yerine
getirirken de genele ve düzene çalışırlar. O tanımlamanın dışına çıkılmadığı,
yeni bir ontolojik zemin kurulmadığı sürece tanımlamanın bütün ögeleri yükleme
dahil olmaktan kendini kurtaramayacak. Ve yeni bir ontolojik zemin ancak yeni
bir edebiyat eleştirisi üzerinden gerçekleşebilir ki bu da sahiden üstesinden
gelinmesi zor bir meseledir. Ne yaparsanız yapın küreselleşmenin iki devasa
hortumu, emperyalizm ile kapitalizm kol kola girerek sizi ya geri püskürtüyor
veya bulunduğunuz yere çiviliyor. Size tek bir seçenek bırakılıyor: Onun
ürettiği teorinin pratiği olmak…
Dünyayı edebiyat
metinleri ve edebiyat eleştirisi bugünlere taşıdı. Bütün bilimsel keşiflerin ve
rasyonel sistemlerin arkasında edebiyat eleştirisi var. Fakat artık o da
dünyadan elini eteğini çekmek üzere. Yerini elbette kültürel eleştiriye
bırakarak. Lamı cimi yok, bugün dünyayı hamuru materyalizm olan kültürel eleştiri
paradigmaları yönetiyor. Hakkını inkar etmeyelim: Edebiyat eleştirisine göz
kamaştırıcı bir cenaze merasimi düzenlemeyi ihmal etmeden yapıyor bunu. Yoksa
sosyal medyayı baştan aşağı kuşatmış gibi görünen arabesk edebiyatını nereye
koyacağız? Kültürel eleştirinin jandarması olan sosyal medya, edebiyata,
edebiyat metinlerine ve edebiyat eleştirisinin cenazesine özenle gövdesinden
kopmuş çiçekler koyuyor ve biz de gözlerimiz yaşararak bunu seyrediyoruz.
Sadece seyrediyoruz. Tıpkı onların bizden istediği gibi…
Batı Doğu’yu ve
dünyanın geriye kalan bütün coğrafyalarını sosyal medya üzerinden
köleleştiriyor. Sosyal ağa dahil olmak bir tabuta girmek gibi… Her ikisinde de
ölüsünüz. Ama birinde toprağın altına girdiğinizde kendinizi rahat bir unutuşa
terk ederken diğerinde bütün parçalarınızdan siz öldükten sonra da
yararlanılmaya devam ediyor. Edebiyat eleştirisi yeniden canlandırılmadıkça
kültürel eleştiri yeryüzünü devasa bir tabuta dönüştürmekten geri durmayacak.
Çünkü kapitalizm, ölü etini bile pazarlamanın yollarını arayan sistemin adıdır…