Kültürel bir intihar
Ne mümkün zulm ile bidat ile imhâ-yı hürriyet
Çalış idrâki kaldır muktedirsen ademiyetten
Nâmık Kemal
Kültürel bir intihar: Entegrizm... Rene Guenon,
bir doktrinin yeni şartlara uyarlanmasına karşı duranların takındığı ketum bir
tavır olarak tanımlar bu terimi. Din, dil, ırk, grup parti vs. adını kullanarak
uzlaşmayı reddeden bir veba, uyum sağlamayı reddeden bir taassup ve
sorgulamadan onaylanan bir dogmacılık…
Entegrizm, düşüncenin bileklerine takılan
kelepçe ve fikrin namusuna uzanan eldir. Bir inancın mazisine, tarihine,
atasına bağlı kalınarak bu bağlılığın mutlak doğru olduğu fikrini bütünüyle
kabullenmek ve taraftarlarına dayatmak. Maocu entegrizm, Roma entegrizmi,
İsrail entegrizmi, Helen entegrizmi ve diğerleri... Dünyada dökülen kanlar bu
entegrizmin kanlı pençesinin akıttığı kanlar değil de nedir? Sağ ile sol,
yıllarca ülkemizde şuursuz kinlerin, dayatmacı yaklaşımların emzirdiği iki
ifrit ve izmler, idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir” der Cemil Meriç.
Entegrizm’in pençesinde kıvranan insanlar, idraklerini başkalarının ellerine
emanet ederler. Entegrizm’in aydınları ehramlara taş taşıyan kölelerdir. Bu
aydın görünümlü köleler, sadece söyleneni yapmakla mükelleftirler. Onlar doğru
düşünemezler, senatoları, konseyleri, hocaları, amirleri vardır. Etnik bir toz
halinde olanların yerine ONLAR düşünür... Doğruya eğri denildiği zaman, doğru
onların idraklerinde hiçbir zaman eğriden başkası değildir. Bu dayatmacı bakış
açıları ile yaşayan entegristler ya birbirinin kökünü kazıyacak ya da aklın
hakim olduğu bir diyalog çatısı altında insanca yaşamanın yollarını
arayacaklardır... Aşkın bir çağa eriştiğimiz şu dönemlerde bütün din ve
politikaları sarmış bulunan entegrizm hastalığı ile başa çıkmak için hakikatin
kapısı çalınmalıdır. Bu arayışta pusulaya ihtiyaç var. Pusula, şuurdur. Şuurlu
olmak ise aklı kullanmak, mantığı çalıştırmak, hakikati aramakla mümkün
olabilir. Aramak ise bir başkaldırıdır. Öncekilerin en iyisine, en idealine, en
mükemmeline bir haykırıştır. Birilerinin bit pazarından ithal edilmiş hazır
elbiselerini küçümsemek, “ efelâ ta’kilûn” çağrısına kulak vermektir.
Kur’an asırlar öncesinden entegristleri bize
şöyle haber verir: “Ehl-i kitaptan bir kısmı ne yapıp edip sizin, hak yoldan
uzaklaşıp, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercihinizin önünü açmak istediler.”
( Al-i İmran:69) Bunu medyayla, sanal dünyayla, gazeteyle, dergiyle ya da sözle
yapmak istiyorlar. Düşüncelerini başkalarının avuçlarına emanet edenleri,
entegrizmin gerçek olmayan cevaplarından kurtarıp, insanların gerçek soruların
cevaplarını bilmelerini sağlayıp, onları aydınlatmak için değil aydınlanmak
için uyanış mumlarını yakmalarını öğreterek kurtarabiliriz. Zeka mumlarını rüzgarda unutmuş zavallıları kendi ışıklarının farkına
vardırarak, kafalarına taç diye taktıkları şeylerin güneş gibi düşünmelerini
engelleyen geçici parıltılar olduğunu hissettirerek uyandırabiliriz. Kutsal saydıklarını kökünden
kazıyacak bir bilinci aşılayarak, havaya fırlatılan taşın dili olsa hiç de
kendi iradesi ile yönünü seçmediğini söyleyeceğine entegristi inandırarak…
Hali hazırda İslamın entegrizm ile
marjinalleştirilmesinin tüm sorumluları sadece Batı’nın haylaz ve kurnaz
kafaları değil; bazı şekilci ulema, menfaatçi gruplar, çıkarcı önderler ve
bunlara safça mutlak itaati farz gibi gören akıllarını emanet vermiş mutassıp
zahidlerdir. Oysa Kur’an, geleneğe değil gelenekçiliğe mutlak bir şekilde karşı
çıkar.
Kur’an’da İsrailoğullarına “İneği kesmeleri”
emredilir. Burada inek et yemek için kurban edilen hayvan anlamında değil bir
simge olarak zikredilir. İnek, Firavun İmparoturluğu’nun ve entegrist bir
tutsaklığın simgesidir. Geleneğe körü körüne, sorgusuz sualsiz bağlanmaya karşı
onların ilahlaştırdıkları şeyin kökünü kazımak için bir eylem emridir. Bir
yönüyle entegrist bir bağlılıktan kavmi kurtarmak, ona dair korkuları atmak ve
gelenekçi yapıyla bağlarını koparmak, kesmek kastedilmektedir.
Putu diken halk değildi; Samirî idi! O halkı
kandırdı, buzağıyı süslü gösterdi, “Güçlü olmamız lazım” dedi, “Aç kalırsınız,
üşürsünüz, tedavi olamazsınız” dedi. Halkın zaaflarını istismar etti, geçmişe
dönelim, dedi ya da dönmezseniz sonunuz şöyle olur, böyle olur denilerek kavmin
bakış açılarını yeniliğe kapatıp entegrist bir tavırla eskiye mahkum olmalarını
salık verdi.
Bugün “Küresel Samirîler” de hep benzeri yaklaşımlarla insanların akıl ve mantıklarını esir etmiyorlar mı?