Kültürden tasarruf olmaz: Yunus emre enstitüsü küçültülmemeli
Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim.
Aşkın ile avunurum. Bana seni gerek seni
Yunus Emre Enstitüsü, kendi tanıtımında ülkemizi, dilimizi, tarihimizi, kültür ve sanatımızı tanıtmak, bilimsel çalışmalara destek vermek ve dünyanın istifadesine sunmak, bu konularda eğitim almak isteyenlere yurt dışında hizmet vermek, diğer ülkeler ve milletler ile kültürel alışverişi arttırıp dostluğu geliştirmek amacıyla 2007 yılında bir kanunla “ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm” felsefesiyle kurulmuş millî bir kurumdur. Bu amaçları gerçekleştirmek için yurt dışında 70 kadar ülkede kültür merkezleri kurarak buralarda düzenlenen uluslararası etkinliklerde ülkemizi temsil etmektedir. Vakfın Başkanı Sayın Kültür ve Turizm Bakanımız iken yönetiminde ise tam bir yıldızlar geçidi gibi; bilim, sanat, kültür, medeniyet vs konularında ülkemizin yetiştirdiği çok büyük “değerler” yer almıştır. Bu kadar büyük ve kıymetli ismin böyle önemli bir görev için bir araya gelmiş olması ülkemiz için çok büyük bir kazançtır.
Peki bu merkezlerimizde çalışanlar kimler? Hepsi de özenle
seçilmiş, ülkemizi ve kültürümüzü çok iyi öğrenmiş, bulundukları ülkedeki yerel
dili ve kültürü çok iyi bilen, âdetâ bizim o ülkelerde kök salmamıza ve kılcal
damarlara kadar erişerek kadim medeniyetimizin “Ben gelmedim kavga için, benim
işim sevgi için” şeklinde ifade
edilen değerlerini, Anadolu irfanının derin aklını taşıyan, adetâ birer kültür
ataşesi olan kişiler… Türkiye’den,
ilgili ülkeye gidenlerin eli, kolu, bacağı, gözü, kulağı hükmünde olan ülkemize
derin bir kalbî bağ ile bağlı kişiler… Yani, ülkemizden dünyaya açılan gönül
coğrafyamızın genişlemesinin kapıları hükmünde olan kıymetli gönül erleri…
Dünyada bunun benzeri kültürel çalışmalar yapan sadece
ülkemiz midir? Kesinlikle hayır… O kadar
önemlidir ki bu çalışmalar, gelişmiş ülkeler bir bölgede sosyal, kültürel,
iktisadî, siyasî vs bir projeksiyon yapacaksa, önce bu “soft power/yumuşak güç” dediğimiz ileri hudut karakollarını tesis
ederler ve sürekli tahkim ederler. Mesela, Osmanlı’nın son döneminde
Balkanlar’da, Osmanlı aleyhinde bazı hareketlerin olmasının nedeni, bölgeyi
dizayn etmeyi hedefleyenlerin orada sadık bir orta sınıf oluşturmayı başarmış
olmalarıdır. Keza, savaş yıllarında kendi ülkesi bile işgale uğramış bazı batı
ülkeleri, Ortadoğu’da var olan gönül
köprülerini yıkıp, yerine kendi hedeflediği politikaları oturtabilmek için,
kendi ülkesini işgalden kurtarabilmek için harcadığı paranın 3-4 katı harcama
yapmış ancak, yepyeni bir Ortadoğu sosyo-kültürel politiği oluşturmaya muvaffak
olmuştur. Kadim devlet geleneğimizde de bu durum farklı olmamıştır; Anadolu’yu
yurt edinebilmek ve oradan balkanlarla bir gönül köprüsü kurabilmek için
erenler öncü olarak gelmiş, millî kültürümüzü bulundukları bölgelerin
halklarının gönüllerinin kabulüne sunmuştur. Bunda da “Derviş dedikleri, hırka ile taç
değil. Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil” diyerek yol
yürüyerek muvaffak olmuştur.
Savaşın Medeniyet Silahı
Türkiye’den
başlıklı yazımızda da belirttiğimiz gibi, Batı medeniyetinin getirdiği modeller
insanlığa huzursuzluk, kavga, gözyaşı ve kan getirdiği için insanlık
artık “insanî değerlere odaklı” yeni bir medeniyet istiyor. Zira, “Derdi
dünya olanın, dünya kadar derdi vardır.” Buna karşı bizim kadim
medeniyetimizin ihyası ve inşası ile insan fıtratının isterlerine
uygun bir modeli dünyanın 70 kadar ülkesindeki Yunus Emre Enstitüleri
aracılığıyla, insanlığın gönüllerinin kabulüne sunma imkânı yakalamışken, bu tarihi görevimizi yapmamız ve artan bir
gayretle yapmaya devam da etmemiz gereklidir. Çünkü, “biz gelmedik dava için, bizim
işimiz sevda için, dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldik.”
Zira, büyük devlet olmak, gönül coğrafyasının genişliği ve bu coğrafyada
karşılıklı kurulan gönül köprüleri kadar gerçekleşmiş bir idealdir…
Son zamanlarda global piyasalardaki krizin ülkemizi de
etkilediği nazara alınarak, enstitünün harcamalarında kısıtlamaya gidilmesi
gündeme gelmiş. Ortalama 70 ülkedeki ofisinde ortalama 200-500 USD maaşla
çalışan gönül erlerinin sayısında kısıtlamaya gidilmesi planlanmış. Her bir
ofisten 2-4 kişinin işten çıkartılması ile aylık yaklaşık 100.000 USD kadar
tasarruf sağlanması hedeflenmiş… Bu düşüncenin aslı varsa, ülkemizin uzun yıllar boyunca oluşturduğu yumuşak güç terminalleri
tahrip edilmiş hatta rüzgârın yönünün değişmesine bile neden olunmuş olacaktır.
Son zamanlarda global piyasalardaki krizin ülkemizi de
etkilediği nazara alınarak, Enstitü’nün harcamalarında kısıtlamaya gidilmesi
gündeme gelmiş. Ortalama 70 ülkedeki ofisinde ortalama 200-500 USD maaşla
çalışan gönül erlerinin sayısında kısıtlamaya gidilmesi planlanmış. Her bir
ofisten 2-4 kişinin işten çıkartılması ile aylık yaklaşık 100.000 USD kadar
tasarruf sağlanması hedeflenmiş. Bu düşüncenin aslı varsa ve bunu uygulamakta
ısrar edilecek olursa, ülkemizin uzun
yıllar boyunca oluşturduğu yumuşak güç terminalleri tahrip edilmiş, hatta
rüzgârın yönünün değişmesine bile neden olunmuş olacaktır.
Devletlerin kayıp ve kazançlarına
herhangi bir kurumun kendi bütçesinden eksik veya fazla vermesi ile değil, o
kurum üzerinden ülkenin bütüncül olarak maddî ve manevî kümülatif kazancı ile
bakılır. Kültürel kazanımların parasal karşılığını hesaplamak çok gereksizdir,
bunu ölçümlendirmek doğru da değildir. Ancak, maddi kazanç bağlamında
bakılırsa, bu enstitülerde çalışan ve yetişen kişiler vasıtasıyla ülkemizin dış
ticaret hacmi artmaktadır… Sadece bu mecra vesilesi ile ülkemizin elde ettiği
gelir, bu enstitülerin giderinden kat kat fazladır. Kamu kurumlarına alınan binlerce lüks araçtan her yıl “bir tane” lüks araç eksik alınsa,
makam aracından tasarruf edilse veya israf ettiğimiz yerlerde israf “azıcık
kısılsa” veya kurumun Kıbrıs toplantısı fizikî yerine online yapılsa vs vs bunlar gibi yüzlerce örnek verebileceğimiz yerlerden tasarruf sağlansa da, keşke zararsız fayda sağlayan bu gücümüz
zayıflamasa, ulu çınar olacak fidanının kökleri kurutulmasa… Kaldı ki, madem
finansal bir nazarla bakılıyor, bu ülkelerdeki personele giderleri kadar
ülkemize ihracat yolu ile gelir oluşturma performans hedefi verilse (KPI), bu
giderden çok daha fazlasının kazanılmasının mümkün olduğu görülecektir. Vizyon sahibi bir yönetimin esas alındığı
böyle stratejik kurumlarda, bu kadar küçük hesaplara gerek olmadığı açıktır. Bu enstitülerden elde edilen fayda para ile
ölçülemeyecek kadar kıymetlidir…
Çiçeklerle hoş geçin, dalı incitme gönül. Kültürden tasarruf
edip, yolu incitme gönül…