Dolar (USD)
34.42
Euro (EUR)
36.27
Gram Altın
2834.30
BIST 100
9389.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Haziran 2022

Kültür ve eğitim politikamız

1971-1981 yılları arasında tam 7 kültür bakanı değişti. Ortalama görevde kalma süreleri 1 yıl 4 ay. 1989-2002 yılları arasında ise 12 kültür bakanı görev yaptı. Ortalama görevde kalma süreleri 1 yıl.

2003 yılından beri kesintisiz olarak tek başına iktidarda olan AK Parti hükümeti döneminde, 10 kültür bakanı değişikliği yaşandı.

Bir bakan için kurumun iç işleyişini yeterince tanımasına bile fırsat vermeyecek kadar kısa zaman dilimleri bunlar.

Milli eğitimde de değişen bir şey yok. Son 57 yıla 38 bakan sığdırmışız. Sadece AK Parti hükümetleri döneminde tam 8 bakan değişikliği yaşandı.

Bu denli çok bakan değişikliğinin yapıldığı bu iki kurum, bize ayakları yere sağlam basan bir kültür ve eğitim politikamızın olmadığını gösterir.

Öyle ki 2002- 2007 yıllarında Turizm ve Kültür Bakan müsteşarı olarak görev yapan Mustafa İsen şöyle diyordu; “Bakanlıkların politikaları vardır. Bizim turizm politikamız var. Biz turizm mastır planı hazırladık. Ancak kültür politikamız yok.”

O yüzdendir ki kültürü korumak ile turizmi geliştirmek arasında gidip gelen bir bakanlık anlayışına sahibiz.

Müze ve ören yeri ziyaretçi sayısının örneğin 22 milyondan 150 milyona çıkarılmasının hedeflenmesi esasında sadece kültür varlıklarını tanıtmak değil aynı zamanda bu ziyaretlerden bir gelir elde etmek içindir.

2019 yılında 72 milyon dolara çıkarılan turizm tanıtımına ayrılan bütçe, 2020 yılında 180 milyon dolar olarak hedeflenmiştir mesela. 2023 yılında turist gelirlerinin iki katına çıkarılmasının hedeflenmektedir.

Buna itirazım yok ancak benim esas üzerinde durmak isteğim husus, dünya çapında sanatçı, yazar, şair, müzisyen, senarist ve yönetmen yetiştirememiş olmamızdır.

Fazıl Say, Orhan Pamuk ve Nuri Bilge Ceylan dışında tanınmış kimse yok. Burada sorulması gereken soru şu olmalıdır. Kökleri bu kültüre ait, burada yetişmiş neden dünya çapında isimler çıkaramıyoruz?

Oysa bu mesele turist gelirlerinden daha önemli değil midir?

Kültür ve sanat toplumsal kutuplaşmanın körüklendiği bir saha haline geldi. Kültür alanında faaliyet gösteren kurumlar da günlük siyasete dayalı faaliyetler üretmekle meşgul.

Bakanlığa sunulan projeler de şayet hatır gönül işiyle kabul görüyorsa ve burada bir tekel oluşmuşsa elbette kültür ve sanat alanında bir milim dahi ilerleyemeyiz.

Neden bir eğitim felsefemiz yok?

Türkiye’nin kendine özgü bir eğitim felsefesi de yoktur. Cumhurbaşkanlığı bünyesinde faaliyet yürüten Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu’nun bu konuda çok ciddi çalışmalar yapmasını beklerdim.

Ülkemizdeki eğitim sistemi, insanın kendini gerçekleştirmesinin, kendi olma bilincinin kazandırılması yerine fıtratına yabancılaştıran, kendi değerlerini içselleştirmeyen, insanı sınırlandıran batı kökenli eğitim anlayışıyla ve onların çıkarları doğrultusunda kullanılan bir nesne haline dönüştüren bir forma büründürmüştür.

Kısacası eğitimin, bir türlü kendi olamama gibi ciddi bir sorunu vardır. Bu durum kimseyi rahatsız etmiyor mu?

Bugün bir öğrenci evvela ciddi bir medeniyet perspektifine sahip olmalıdır. Entelektüelliğin birilerin inancına, diline, örtüsüne, görüşüne küfretmekten geçmediğini farklı kimliklerin özgürce bir arada barış içinde nasıl yaşamaları gerektiğine dair yeni sosyolojik fikirler geliştirmek olduğunu idrak etmelidir.

O yüzdendir ki eğitim, insan ve değerleri üzerine temellendirilmelidir. Özgür bireylerin yetişmesine vesile olmalıdır. Ahlak, erdem ve vicdan sahibi fikir adamları, sanatçı, mimar, sosyolog, hukukçu, romancı, siyasetçi, doktor, kimyager, mucit insanlar yetiştirmelidir.

Bugünlerde örneklerini bolca gördüğümüz türden seviyesiz, merhametsiz, inanç düşmanı, dil, mezhep, ırk düşmanı olmalarını istemiyoruz. Kültür ve eğitim alanında acilen köklü değişikliler yapılmalıdır.