Kültür röportajları kitaplaştırılmalıdır
Gazeteci,
şair ve yazar Suad Alkan ile röportajımızdan.
Basın
yayın organlarında çok önemli röportajlar yapılıyor. Ancak bunların çok az
kısmı kitaplaşıyor. Hâlbuki bu kayıtlar mutlaka geleceğe taşınmalıdır.
Geçmişten
bugüne muhtelif gazetelerde ve dergilerde kültüre, sanata ve edebiyata dair çok
kıymetli röportajlar yapıldı. Peki bunların kaçta kaçını görebiliyoruz. Yazık
ki çok azını. Hâlbuki gündemdeki konuların üstünde değere sahip olan bu
konuşmaların mutlaka kitaplaştırılması ve gelecek nesillere emanet edilmesi
gerekiyor. Bu alanda dört röportaj kitabım çıktı: Bâbıâli’de Hayat, Şiirimizden Portreler, Romancılar Konuşuyor, Kelam ve Kalem. Bunların dışında basılmayı
bekleyen başka kitaplar da bulunuyor.
RÖPORTAJIN GÜCÜ
Elbette
siyasi, askerî, ekonomik röportajlar da var. Ama biz kültür sanat konuşmaları
üzerinde duruyoruz. Soru cevap şeklinde düzenlenen röportaj, bir kitap, bir konu,
bir hadise, bir mekân hakkında bilgilendirmek amaçlı yazılır. Esasen radyo ve
televizyonlarda yapılan konuşmalar da deşifre edilip kitap hâlinde okuyucuya
sunulabilir. Eskiden röportaj türüne mülakat veya hasbıhâl denilirdi. Bugün sohbet,
söyleşi veya konuşma olarak da adlandırılıyor. Aslında hepsi de aynı anlama geliyor.
Röportaj, Tanzimat’tan sonra gazeteciliğin ortaya çıkardığı önemli ve etkili
bir tür. Daha ziyade gazeteciler bu yazı türünü sevdi ve kullandı. Ama
edebiyatçılardan da bu türe yönelen pek çok isim var. Röportajlarda yorum bulunduğu
için okuyucudan çok ilgi görmüştür.
BİLGİLENDİRİCİ
OLMALI
Röportajlar, öğretici ve bilgilendirici olmalı. Bir
olayı, durumu, şahsiyeti, meseleyi,
araştırma, inceleme, gezip görme yoluyla ya da soruşturma yöntemiyle yansıtmalıdır.
Yazar, en çok bilgi sahibi olduğu konu hakkında mülakat yapmalıdır. Röportaj
yapacağı konuyu çok iyi araştırmalı ve bilmelidir. Önemli bir husus da,
röportaj konusunun çok fazla geniş tutulmaması gerektiğidir. Konuşacağımız kişi
çok yönlüdür belki de. Hem sözlük yazarı, hem hikâyeci hem de şair olabilir.
Biz soruları hazırlarken bütün cephelerini ele alıp sorularımızı çoğaltırsak
hem yazarın hem de okuyucunun dikkati dağılabilir. Mümkünse en güçlü olduğu
hususlarla ilgili olarak konuşalım. Mesela, Türkiye genelinde tanınmış bir
sözlük yazarı ise bu merkezde sualleri kendisine yöneltelim. Röportajın başında
veya sonunda diğer çalışmalardan söz edilebilir.
Bazı edebiyat tarihlerinde ve ansiklopedilerde edebî
türler arasına röportaj alınmamışsa da çoğunda var. Bugün edebî mülakat,
müstakil bir tür olarak edebiyat sözlüklerinde ve tarihlerinde yer alıyor. Röportajın
baş taraflarında, konuşulan kişinin biyografisi verilmelidir. Bazıları, bunu
mülakatın sonuna eklemeyi tercih ediyor. Okuyucu, fikirlerine müracaat edilen
kişinin hayatını kısaca da olsa bilmelidir.
BİZDE
RÖPORTAJ KİTAPLARI
Bizde röportaj başlangıçta mülakat kelimesiyle
eşdeğerdi. Ünlü edebiyatçı Ruşen Eşref Ünaydın, 1917 yılında tanınmış ediplerle
mülakat yapmıştır. Adı Diyorlar ki…
Bu eser, röportaj türünün bizdeki ilk ciddi örneği kabul ediliyor. Ünaydın’ın,
aralarında Abdülhak Hâmit, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Emin Yurdakul, Halide
Edib Adıvar gibi meşhur yazar ve şairlerle yaptığı bu konuşmalar, çok
bilgilendirici ve edebiyat tarihine ışık tutucu mahiyettedir. Bilinmeyen birçok
malumat bu eserden öğrenilmiş, hatta bu bilgiler, edebiyat tarihlerine ciddi
malzeme oluşturmuştur. Bu tarz konuşmaları, basın ve kültür dünyasında devam
ettirenler var. Hikmet Feridun Es’in Bugün
de Diyorlar ki (1932), Mustafa Baydar’ın Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar (1960), Gavsi Ozansoy’un 40 Yıl Sonra Diyorlar ki (1962) ve Yaşar
Nabi Nayır’ın Edebiyatçılarımız Konuşuyor
(1976) diğer önemli mülakat kitaplarıdır. Yahya Kemal Beyatlı’nın Edebiyata Dair adlı eserinin mülakat
bölümünde, muhtelif konularda edebiyatçılarla gerçekleştirilmiş konuşmalar
vardır.
Röportaj türüne giren metinler, öğretici,
bilgilendirici gazete yazıları olabildiği gibi eğlendirici özelliklere de sahip
bulunabilir. Röportajın çok yönlü ve çok cepheli olması dolayısıyla farklı
okuyucular, değişik şekillerde yapılmış röportajdan etkilenebilir. Bu türün temel
işlevi, bir gerçeği, araştırma ve inceleme yaparak, gezip görme yoluyla veya
soruşturma metoduyla yalın ve anlaşılabilir şekilde okuyuculara yansıtmaktır.
RÖPORTAJ
NİÇİN ÇOK SEVİLİYOR?
Çok sevilen röportaj, diğer temel edebî türler
arasında sayılmaz. Yani hikâye, şiir, makale ve deneme gibi asıl türlerden
değildir. O, daha ziyade gazeteciğin önemli bir dalıdır. Bilgiyi, haberi,
gerçeği, çarpıcı ve açık bir dille okuyucuya ileten bir yazı türüdür. Okuyucuyu
bıktırmadan, sıkmadan, kendini tatlı tatlı okutan, gücünü ve inandırıcılığını
belgelerden alan bir yazı biçimidir. Röportaj, bizde gazeteciliğin başlıca
kollarından birisi olagelmiştir. Gazeteciliğin temel unsurlarından birisi
olmakla birlikte edebiyatın da sevilen bir türü olarak son zamanlarda gelişti.
Özetle röportaj, bilgi, birikim ve değer taşıyan, toplumun sosyal, kamu ve
kültürel alanlarında önde gelen kişileriyle gerçekleştirilen seçkin
konuşmalardır. Amaç, bu mümtaz şahsiyetlerin birikiminden başkalarının istifade
etmesini sağlamaktır. Bu bakımdan yazı çalışmalarında en renkli, faydalı ama
aynı zamanda da en zor olan türlerden biri de röportajdır. Öyleyse bu mühim
konuşmalar gazete ve dergi sayfalarında bırakılmamalı, mutlaka kitaplaşarak
kültür hayatına kazandırılmalıdır.
TÜRK DÜNYASI UZMANLARI
Bugünlerde
yayımlanan Türk Dünyası Uzmanlarıyla
Söyleşiler, önemli bir röportaj kitabı. Ahmet Kanlıdere’nin hazırladığı
kitapta, Türk dünyasının muhtelif meseleleri 23 bilim insanıyla etraflıca
konuşuluyor. Mercek altına alınan konular derinlemesine işleniyor. Ötüken
Neşriyat tarafından yayımlanan eserin başında kısa bir süre önce ebedî âleme
uğurladığımız Abdülkadir Donuk da var. Hoca, Kader Aslan Doğan tarafından
yapılan röportajda, hayati hususlara temas ediyor. Gençlere şu anlamlı öğütte
bulunuyor: “Ülkemizde son yıllarda cereyan eden olaylara bakarak diyorum ki,
önce vatana ve bayrağa sahip çıkmanın şuuru içerisinde olsunlar. Bayrağın
dalgalanmadığı yerde ezan sesi duyulmaz, esir olursunuz, aile hayatımız olmaz,
kadın ve kızlarımız cariye olur, namus ve iffetimiz ayaklar altına alınır.
Suriye’de yaşananlar hatırlanmalıdır. Onun için diyoruz ki, ‘Her şey vatan
için.’ Allah hiç kimseyi vatansız ve bayraksız bırakmasın.” Farklı kişiler
tarafından gerçekleştirilen röportajlarda ilim dünyamızda eser bırakmış olan
akademisyenler, samimi şekilde yaptıklarını ve yapamadıklarını anlatıyorlar. Hatıra
tadı taşıyan kitapta Abdülvahap Kara, Ahmet Bican Ercilasun, Ahmet Kanlıdere,
Mehmet Saray, Nadir Devlet de bulunuyor.
İNCİ HOCA’NIN TAVSİYELERİ
Hami
Demir’in Prof. Dr. İnci Enginün ile yaptığı röportajda verimli bir hayat
tecrübesini görüyoruz. Hoca hayatını ve hatıralarını anlatırken, yine
karşısında talebeleri varmış gibi faydalı olmaya çalışıyor. Hocalarından,
meslektaşlarından, talebelerinden içtenlikle bahsediyor. Hocamız, tanınmış şair
ve yazarların arka planlarından da söz ediyor. Tavsiyelerini gençlerimiz mutlaka
okumalı, uygulamalı ve onun gibi Türk edebiyatına büyük hizmetlerde
bulunmalıdır. İşte o tavsiyeler: “Mesleğinizi seviyorsanız yapın. Ben bu
mesleği sevdim. Dertleriyle, kavgasıyla, gürültüsüyle de sevdim. Meslek
hayatınızda kavgacı olmayın ama kavgadan da korkmayın. Yani herkes bilsin ki,
eğer bir şey olursa kavga edebilir, sakin hâline bakmayın. Yapabildiğiniz şeyi
yapın. Ben onu da yaparım, bunu da yaparım diye dağılmayın. Zaten yapmak için
elinize aldığınız şey sizi isteseniz de istemeseniz de dağılmaya mahkûm eder.
Çünkü bir şeye başladığınız zaman, ötekini de göreceksiniz. Dağılmayın. Benim
hâlâ tamamlanmamış en azından elli tane makalem vardır. Başlamışım bir noktaya
gelmiş kalmış. O yüzden önce neyi yapıyorsanız, onu bitirin.”
VAZİYET
SEBEP ÇARE
Gazeteci,
şair ve yazar Suad Alkan’ın 1974 yılında yaptığı “Vaziyet Sebep Çare” başlıklı
röportajlar da Uludaz Yayınları tarafından çıktı. Doğrusu bu eserin vücut
bulması için yazarımızı sıklıkla teşvik ettim. Zira bugün çoğu aramızda
bulunmayan edebiyatçılar, yazarlar, sanatkârlarla Türkiye’nin o dönemde
yaşadığı sosyal sıkıntılar ve meseleler, mükemmel biçimde müzakere edilmiş. Yarım
asır önceki Türkiye’nin net fotoğrafını görebiliyoruz. Belge sayılabilecek yüksek
konuşmalar dizisidir Vaziyet Sebep Çare.
Bakın kendileriyle görüşülen isimler arasında kimler var: Nihad Sâmi Banarlı,
Ahmet Kabaklı, Ayhan Songar, Alaeddin Yavaşça, Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı,
Gürbüz Azak, Vehip Sinan, Yılmaz Duru, Fahrettin Kerim Gökay, Mehmet Kaplan,
Arif Sami Toker, Mustafa Sungur, Sadri Alışık, Ümit Yaşar Oğuzcan, Halit Refiğ,
Servet Armağan.
Her biri
ülke meseleleri hakkında kafa yormuş pek çok aydınımız daha var. Konuşmasında, “Bizim
en sağlam müessesemiz ailemizdir. Türk ailesi tarihin en eski devirlerinden
beri bu milleti ayakta tutan en kuvvetli müessesedir.” diyen Nihad Sâmi
Banarlı, “Bu millet İslâm imanı uğruna bin yıl şehit vermiştir.” sözleriyle devam
ediyor. Edebiyat tarihçimiz, bu büyük destanlardan ikisinin Çanakkale ve
İstiklâl Harbi’nde yaşandığını ilave ediyor. Ezcümle röportajlar, kütüphanelerin
eski gazete ve dergi raflarında unutulmamalı; kitaplaştırılarak günümüz
insanlarının istifadesine sunulmalıdır.