Dolar (USD)
34.56
Euro (EUR)
36.04
Gram Altın
3004.17
BIST 100
9443.39
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Aralık 2019

Kültür İktidarı Kimde? 2

Önceki yazımızda kültür iktidarının hala sitemin kurucu zihniyetinin elinde olduğunu dile getirmiştik. Aslında yazımızı bugün bu şartlarda durumun neden değişmediğini yazacaktık fakat meseleyi biraz daha açarak irdelemek gerektiğini düşünüyorum.

Her mesele önce kendi zaviyesinden, sonrasında bütüne nispeti ile değerlendirilmesi gerekirken ne bütüne aidiyeti tam kurabiliyoruz, ne meseleyi doğru zeminde ele alabiliyoruz.

Yenilik arayışları ve genel konjonktürün dayatmasıyla yurt dışına eğitime giden-gönderilen öğrenciler, Batının maddi terakki unsurlarını öğrenmek yerine yaşam tarzı ve ideolojik rüzgârına kapılarak geri dönmeye başladı. Batı devşirmesi siyasetçiler, eli kalem tutan yazarlar, Osmanlı Topraklarının birçok noktasında komitacılığa bulaşmış askerlerin sesinin gür çıkmaya başladığı bir dönem düşünün. Tanzimat Fermanı ile bu zihniyet siyasi ve kültürel olarak belirli bir kalıba oturdu ve vücut buldu.

Tanzimat Fermanı ile başlayan Batılılaşma dönemi, belirli bir süreç içinde özellikle toplumun “aydın, sanatçı, muhalif siyasetçi ve asker” kesiminin sesini gür çıkartmasına sebep oldu. Batı tarafından her şekilde desteklenen bu muhalefetin karşısına, doğru şekilde çıkılmadığı için, bu siyasi muhalif dil ve söylem dalga dalga yayıldı. Yanlışı yanlış şekilde düzeltme çabası veya doğrunun sesinin gür çıkamaması durumu… Bugün yaşadıklarımıza ne kadar benziyor değil mi?

Bugün kültür iktidarını elinde tutan kesim, basit politik muhalefet diliyle kitleleri etkileyip kendisine uymayan politik unsurlara karşı olurken, aynı zamanda, yaşam tarzını dayatarak rol model olma avantajını da gayet iyi şekilde kullanmaktadır.

Sanat nedir, sanatçı kimdir, bir milletin varoluş temelini oluşturan kültür nedir nasıl yaşatılır, sen kimsin, kimin kültürünü yaşatıyorsun gibi sorular sormayı bırakın, soranların susturulduğu bir kültürel zemindeyiz…

Ne kadar acıdır ki, bir yanda pavyon şarkıcılığı yaparken birilerinin gözdesi olan veya inşaatta amelelik yaparken sesinin tınısı beğenilen birisi “sanatçı” olurken, diğer yanda bu topraklara zihni olarak hiçbir aidiyeti kalmamış, Batı kültürüyle yoğrulmuş ve kıblesi Batı olmuş okumuş kesimden kişiler, toplumun “aydın” rol modeli haline getirildi. Üstelik bu insanlar kendilerini ciddi ciddi aydın ve sanatçı olarak milletten üstün gördüler, rollerini iyi oynadılar, nesilleri etkilediler…

Batılı bir yazarın ifadesiyle: "Kültürel bir çöl yaratılmışsa, orada her şey satılabilir. Çünkü çölde her şey mucize etkisi yapar."

Yaşadığımız çağın kültür seviyesini bunun kadar vurucu ifade eden bir cümle okumadım. Seviyesiz, meselesiz, kültürsüz, inançsız insanların mucize etkisi.

Beyoğlu’nun arka sokaklarında işret meclislerinde kanton okuyan, çoğu gayrimüslim (Osmanlı da Müslümanlar bu tarz işlerde çalışamazdı) Cumhuriyetin kuruluşuyla sahne sanatlarında “oyuncu sanatçı, şarkıcı tiyatrocu vs. kadrosunu oluşturdu.” Batıda okumuş veya Batılıların ülkemizde açtığı okullardan mezun olmuş eğitimli kesim çoğunlukla devletin bürokrasisini oluşturdu. Cumhuriyetin kurucu unsurları da yönünü “Batının muasır medeniyetine ulaşmak” olarak belirleyip eğitimden kültüre bütün müfredatı bu anlayışla çizince, mesele sadece zamana ve nesillerin bu zihniyetle yetişmesine kaldı.

Müslüman Anadolu insanı hayatta kalma mücadelesi verirken memleketin siyasi askeri iktisadi ve kültürel alanı, Batı yaşam tarzını benimseyen, Doğulu olmaktan utanan, Anadolu insanını hakir gören ve bu insanların kültürünü geleneğini inancını örfünü töresini terakkiye mani gören insanlarla doluydu.

Politik güç, iktidar ve kültürel iktidar birbiriyle eş güdümlü şekilde yürüyen süreçlerdir. Kendi anlayışına uygun kültür oluşturamayan iktidar başkasının dayattığı kültürü empoze etmek zorunda kalır ki, bu da iktidarın, “sistemin ortaya koyduğu zihniyetin dışında hareket edemediğini gösterir”.

Devam edecek…