Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Ekim 2020

​Küllerinden doğmak

Buharlı makine ile başlayan sanayi devrimi ile birlikte üretim kolaylaşmış, insan gücü kullanımı azalmış ve makineleşme giderek artmıştır. Bu durum seri üretim sistemine geçişi sağlamış ve bu sisteme geçilmesiyle birlikte tüketim sürekli teşvik edilmiş ve sonucunda enerji ihtiyacı da giderek artmıştır.

Artan enerji ihtiyacı küresel ve bölgesel çatışmaları artırmış, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına kadar gitmiştir. Nitekim zengin yer altı enerji kaynaklarına sahip olan bu coğrafyada Osmanlı gibi hakkı savunan güçlü bir devlet kalmayınca bu bölge adeta kan gölüne dönmüştür.

Savaşların merkezi haline gelen ve “batı” dünyası tarafından “Ortadoğu” olarak adlandırılan bu coğrafyada gerek iç karışıklık çıkartarak, gerekse terör örgütlerine müdahale bahanesiyle küresel güçlerin varlığı hiç eksik olmadı.

Özellikle 11 Eylül saldırıları sonrasında giderek şiddetlenen bu coğrafyadaki çatışmalar “Arap Baharı” olarak isimlendirdikleri süreç sonrasında daha da artmaya başladı.

Osmanlı bakiyesi bu topraklarda küresel güçlerin enerjiyi daha rahat bir şekilde sömürebilmesi için kaos ortamı hazırlayarak müdahil olması bu bölgede suların sürekli kaynamasına neden oluyor.

Türkiye de bu coğrafyadaki tüm bu kaos ortamından elbette ki etkileniyor. Hatta bölgede barış ve huzurun tesis edilmesi için mücadele ettiği için de türlü iftiralara ve saldırılara maruz kalıyor.

2013 yılı mayıs ayında faizin %3,5 seviyesine kadar düştüğü, enflasyon oranının %6,51 olduğu, IMF’ye olan borcunun son taksitini ödemesinin hemen ardından başlayan Gezi olayları ve devamında gelen 17/25 Aralık yargı darbe girişimi, hendek-barikat-canlı bomba terörü, 15 Temmuz hain darbe girişimi, kur manipülasyonları ve ekonomik yaptırımlar ile Türkiye belli bir hizaya sokulmak istendi.

Buna karşılık Türkiye yerli sanayisini geliştirmek için destekler vermeye başladı. Nitekim 2018 kur saldırısının 2018 Mayıs ayında açıklanan 135 milyar TL’lik teşvik paketinin ardından gerçekleşmesi aslında hiç de tesadüf değil. Türkiye’nin savunma sanayiinde yakaladığı yerlileşme ve millileşme başarısını diğer sektörlere de yayma çabası, Türkiye’nin diğer ülkelere bağımlılığını azaltmasının yanında onların ihracat pazarından da pay almaya başlayacak olması, Türkiye’yi hedef haline getirdi.

Türkiye bunlarla da yetinmeyip denizlerde kendi imkânlarıyla doğalgaz aramaya başlaması ve bugün itibariyle 405 milyar metreküplük bir doğalgaz rezervi bulması, Türkiye’nin gerek bölgesinde, gerekse küresel çapta önemli bir güç haline gelmesine büyük destek sağlayacaktır. Tabi bu durum Türkiye’nin eskiyen küresel güçler tarafından hedef tahtasına konulmayacağı anlamına gelmiyor.

Cari açığını azaltan Türkiye döviz ihtiyacını azalttıkça daha istikrarlı bir hale gelecek, son yıllarda içine düştüğü orta gelir tuzağından kurtulmasına büyük destek olacaktır.

Mevcut durumda bile gerek ülke sınırlarımızın içinde, gerekse Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinde, Libya’da, Doğu Akdeniz ve Ege bölgelerinde bizzat kendi güçleriyle, Azerbaycan’da SİHA’larıyla askeri anlamda tarih yazan bir Türkiye görüyoruz.

Pandemi sebebiyle küresel ekonominin büyük bir daralma yaşadığı dönemde yaşanan ekonomik problemleri bir başarısızlık olarak göstermeye çalışanlar olsa da, Türkiye hedeflerine doğru adım adım ilerlemeye devam ediyor.

15 yıl öncesine kadar kendi haklarını koruma konusunda yeterli güce sahip olamayan Türkiye, artık dost ve kardeş ülkelerin haklarını koruma noktasına kadar gelmiş durumda.

Türkiye’nin yerli sanayisine verdiği destek ile artık yüksek teknolojili ürünlerin üretimine ve bu alandaki ihracatını artmaya başlayacaktır. Böylece 2002-2013 döneminde yaşanan ekonomik büyüme döneminden daha hızlı bir ekonomik büyüme dönemine geçileceğini söylemek mümkündür.

Bugün yaşanan bir takım problemler bir doğum sancısı olarak söylenebilir. Ancak gelecek dönemde Türkiye’yi çok daha müreffeh günlerin beklediğini söyleyebiliriz.