Külkedisi mi Külrengi mi?
İsmet Özel “Desem öldürürler, demesem öldüm” adlı kitabında bir hikâye anlatır. Rengi bembeyaz bir anne keçi ile yavruları Engi, Bengi ve Külrengi’nin hikâyesidir bu.
Engi ve Bengi’nin tüyleri anneleri gibi bembeyazdır. Diğer yavru ise onlardan farklı olarak kül rengidir.
Anne keçi her akşam ormandaki yuvasının kapısına gelir: “Engi, Bengi, Külrengi! Açın kapıyı ben geldim. Memelerimde süt, boynuzumda ot getirdim. Ağzımda su getirdim. Açın yavrularım! Ben geldim” dermiş.
Epeydir bu mutlu sahneyi izleyen hain kurt bir plan yapar. Bir gün o da yuvanın önüne gelir ve anne keçinin dediklerini tekrarlar.
Sözleri duyar duymaz Engi ve Bengi kapıyı açmak için hemen koşmaya başlarlar. Ancak farklı olan Külrengi erken uyanır ve kardeşlerine seslenir: “Ahmaklık etmeyin! Evet, bu sözler annemizin sözleri ancak bu mel’un, katı, kart ses annemizin sesi olabilir mi?
Engi ve Bengi bu uyarıyı dikkate alırlar ve kapıyı içeriden kilitleyerek annelerini beklerler.
Bir vakit sonra hain kurt tekrar gelir. Bir önceki hatasını da düzelterek bu sefer sesini incelterek aynı sözleri tekrarlar.
Engi ve Bengi “tamam” derler.” Bu sefer noksan giderildi.”
Başlarlar koşmaya. Ancak Külrengi yine uyarmaktan geri durmaz. “Kardeşlerim” der. “Gördük sesi halletmiş.
Ya şu kara kıllarına ne demeli? Bu annemiz değil.”
Engi ve Bengi bu sefer de ikna olurlar. Çünkü bu gerçekten de anneleri değildir.
Hain kurt bu sefer işini şansa bırakmak niyetinde değildir. Değirmene gider ve una bulanır. Ve kapıya dayanır. Külrengi yine uyarısını yapar ama kapıyı açmakta hevesli olan Engi ve Bengi bu sefer onu dinlemezler ve kapıyı açarlar.
Ne var ki Engi ve
Bengi’yi oracıkta midesine indirir Kurt. Külrengi soluğu ocakta alır. Kurt ise küllerin
arasından Külrengi’yi bulamaz.
İsmet Özel, darbe dönemlerinde ve olağanüstü zamanlarda gelen kurda kapıyı açtırmayanların işte bu Külrengi olduğunu söyler.
Engi ve Bengi ise bu
ülkenin açlığına dayanamayan sağcısı, solcusu bilmem necisidir…
Kurt her dönem farklı ideolojilerle, tezgâhlarla ve projelerle geldi. En son gelen ise FETÖ adlı hain bir terör örgütü.
Külrengi ise
milletinden, vatanından taviz vermeyen makam mevki peşinde koşmayan, tarafını,
rotasını şaşırmayan, yerini yadırgamayan ve her dönem uyarılarını yapan
vatanseverlerdir.
İsmet Özel, aynı yazıda üvey anne eline düşen Külkedisi masalına da değinir. “Bunların da makamları balkabağından elde edildi. Sıçanlar beygir oldu. Ve sahte bir aristokrasi oluşturuldu” der.
Doğru. Neticede kim uzatılan ayakkabıyı ayağına uydurabildiyse onunla zevkli zifaflar yaşandı.
Bu sahte aristokrasi hevesi yüzünden ülkede sayısız Külkedisi türedi. Sofradan kalan artıklar da Engi ve Bengilere kaldı.
Makamları balkabağından inşa edilen bu tayfanın tek ümidi prensin ona uzatacağı eldir. Elli yıldır prensin önünde sıraya dizilen zevatın kim olduğunu size anlatmama gerek var mı?
Oysa Külrengi iseniz
kurda rağmen annenizin geleceğine olan imanınız tamdır. Yok, Külkedisi iseniz
tek endişeniz; prensin size uzattığı ayakkabıya ayağınızın sığıp sığmayacağıdır.
Bu ülke, varlığını kötü dönemlerinde prensin kucağına değil de kendi yuvasının külüne sığınan Külrengilere borçludur.
15 Temmuz gecesi bu
ülkenin değirmeninde beyaza bürünen hain terör örgütü son hamlesini yapmak için
sokağa çıktığında Külkedileri hala prensin önünde sıraya dizilmiş bir vaziyette
ayaklarını uzatırken yakalanmıştı.
Tarihin bu evresinde yuvamızın saadetine göz diken küreselciler yine farklı bir kılıkla ve kılıfla kapımıza dayandı.
Külrengiler ise kardeşlerini tekrar uyarıyor. Engi ve Bengiler kapıya doğru koşarlarken “bu gelen annemiz değil” diyorlar.
Makam, mevki, para, şan, şöhret peşinde koşturmayan Külrengilerin samimi uyarılarına dikkate alınız. Külkedileri mi? Onlar çoktan aşikâr oldu bile.