Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
01 Mart 2017

Kulaklarımız Çekildi

Bir kaç saattir bir dostumla memleket meselelerini konuşuyorduk. Oturduğumuz mekanda gürültü çoktu.
Sigara ve nargile de mekanı iyice ağırlaştırıyor ve birer tortu gibi bizi dibe çekiyor, mekana buluyordu. 'Muhabbette ilk başta sesin, kalbe duyurulması için artı bir çabaya gerek duyulmadan, yorulmadan ulaşması lazım' diyerek başladımsa da, tadından kalkmaya üşenip devam ettik.
Daha kulağa kendi akışında ulaşamayan ve gürültülerle tökezletilip düşürülen bir sesin, söze ve manaya, oradan da kalbe karışması zor oluyordu. Fakat birbirimizi hakikaten duyma isteği olduğu için bu engel aşılıyor ve anlam, kendini arayanı bilip buluyor, buluşuyordu. Bu arada duyma arzusunun, engel seslerle bitkin düştüğünü ve aslında daha ileri götürebileceği muhabbete varmadan oracıkta düşüp yığıldığını da illa hesaba katıyorduk.

Sesimizin çok iyi, çok net duyulduğu bir mekanda, dudağımızın dibindeki kulaklarda paslar cirit atıyor ve topuklu anlamsızlıklar dans ediyorsa şayet, sözü duyurmak tamamen imkansızlaşıyor.

Gürültülü mekanlardan kaçmak lazım. Tamam. Fakat bunun için önce evimizden kaçmak lazım.

Mahrem mekanlarımıza, mekanik bir düzeneğe haps olunmuş bile olsa bütün cümbüşü ile dünyanın alınması ve onun çıkardığı hiç bir sese kem bakılmadığı halde, bir çocuğun yüksek sesine hemen itiraz edilmesi çelişkisi dikkatimizi çekeli epey oldu. Fakat hiç bir şey değişmiyor. Malum çok renkli ve sesli o dünya kutusu baş köşeye yerleşmiş ve diğer herkesi hem mekanda, hem de birbirinin nazarında yerinden etmiştir. Onun gürültüsü olmadığında etrafımızı, birbirimizi ve sırası geldiğinde kendimizi duyma imkanımızın aslında pekala var olduğunu nadiren tecrübe etmiş olmalıyız. Fakat işte yine de o, bizim sükutumuzu, yutkunduğumuz nice bestelerimizi yöneten bir orkestra çubuğu gibi, orada, hep o köşe başında durur. Düzen böyledir. Değiştirmek bizim elimizde değildir(!) Anlamsız sesler şiddetini bir devlet politikası ağırlığında uygulayan o mekanik teröristin asayişindeyiz. Daima bizi izler pörtlek gözlü ekran. Ona göre gereksiz, fazla duygusal sevgi iletişimlerini içeren hemen çoğu sesimizi kısar. Kulaklarımızı çeker. Kumanda bizim elimizde ancak onun yönetimindedir.

Evde hal böyle iken hadi dışarı çıktık diyelim. Çok sesli bir kentteyseniz hele; en başta trafik ve saz arkadaşları, sabrı değil sabırsızlığı besteleyen kornacılar birliği, elektrik ve elektronik araçların kendilerine ve kullanıcının zevkine göre çevreyi hiç umursamadan tutturdukları parçalar, hele kullanıcı telefona ulaşamadığı takdirde olmadık bir parçayı hem de yüksek sesle dinlemek zorunda bırakılmak, bir dış mekanda oturuyorken masaların birbirini duymamaları için icat edildiği söylenen müziğin arkadaşını duyamayacağın kadar abartıları. Birbirimizi s/ağırlarken ağırlamaya çalışmamız. Kalbe yaşatılan bu istibdat...

Sonra bir de uyduruk ta olsa daima eğlenecek bir sebep bulan kafa yapısı! Kutlamasız geçemeyen günler ve geçtik başkalarının istirahatına saygıyı, kendilerini ve yakınlarını duyma hakkına karşı saygısızlıklar... Dinlenmek bir kenara çalışmak için gereken sessizlik ve huzuru bulmakta güçlük çekişimiz...

Kimi insanlar kulaklarıyla değil, kulaklıklarıyla çıkıyor zaten hayata. Yakın arkadaşlar birbirlerini duymadıkları için sözlerini iki veya üç defa tekrar etmek durumunda kalıyor. Ne oluyor? Kulaklarımızı kaybetmiş gibi yaşıyoruz ve kepçelerimiz fiziksel olarak yerlerinde olduğu için bu kaybın farkında değiliz. Artık hayatın bizi seçen tabii seslerini değil, seçtiğimizden emin olmadığımız gayri tabii sesleri duyuyoruz.

Eşeği özledik. Cidden. Hav, miyav, vırrağı özledik. Denizin ilahisini, ırmağın türküsünü ve kuşların... Bir kentte oturmanın bedeli kulaksız kalmak mıdır? Kalbinin kulağının sürekli çekilmesi ve "Şşşt! Etrafa sağır olmak istemiyorsan, kendine sağır ol!" denmesi midir?

Maruz bırakıldık cümlesi pek masum değil. Fakat böyle bir hengamenin müsebbiplerinin sadece biz olmadığı da malum. En kötüsü; artık birbirimizi duyma isteğimizin kalmamış olması. Asıl gürültü içerde. Bastırılmaya çalışılan iç isyanın öfkeyle tepinişini duyuyor musunuz?

"Affedersiniz! Duymadım! Bir daha söyler misiniz?"

Daha kendini duyamamış bir insan ötekini duyamaz.