Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.85
Gram Altın
2970.46
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Ocak 2021

Kul yanmasın…

Sefil Selimi’nin “Çul yanmasın” şiirini bir kez daha okuma fırsatım oldu. Olağanüstü bir şiirdir, olağanüstü fedakârlık var bu şiirde. İnsanın bir başkası için kendisini yakması akıl dışı görülebilir ancak bizim kültür ve değerlerimizde kendini feda ederek bir başkasını yaşatmak var.

Bir fedakârlık ancak bu kadar anlamlı anlatılabilir:

“Dost zülfün boynumda urgan ederler

El vurur sinemi al kan ederler

Belki bir yoksula yorgan ederler

Çul yanmasın Sefil Selimi yansın”

Yoksula yorgan olacak çulun yanmaması için kendini yakmayı göze almak sadece Hz. İbrahim örneğinde var. Adanmışlığın zirve noktasıdır bu...

Bu denli fedakârlık örneği her toplumda yok. Kıymet bilmek ve değer vermek, bir diğer anlamıyla yapılan iyiliklerin, güzelliklerin unutulmaması veya yok sayılmaması…Yani vefalı olmak, dostluktur. Dost, senin olmadığın yerde seni savunmaktır, seni aratmayandır.

Evet, vefa kıymet bilmektir. İyilik gördüğün insanı unutmamandır. Bu müminin özelliğidir. O halde vefa imanın gereğidir. Vefasızlık ise nankörlüktür.

Sen vefalı mısın, vefasız mı?

Üzerinde emeği, hakkı ve hukuku olan insanların zor zamanlarda yanındaysan sorun yoktur, vefalısın demektir. Vefalı insan fedakârdır. Dost, yükün ağır gelse de onu almaktan çekinmeyendir.

Hz. Peygamber:İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır” buyurmuştur. O halde vefalı insan faydası olan insandır. Tecrübemiz, fedakârlık yapılmayacak birisini hayatımızda tutarak yükümüzü artırmanın bir anlamı yoktur. Üstat Necip Fazıl da, “Tomurcuk derdinde olmayan ağaç odundur.” der. Vefasız insanı anlatmak için bundan daha güzel söz olabilir mi?

Korkum, fedakâr ve vefalı insanların sayıları her geçen gün azalıyor. Bundan geçmişe özlem duyduğum anlaşılabilir. Doğrudur anlaşılsın istiyorum. Geçmişin güzelliklerini, yapıcı yanını ve iyi yanlarını kim özlemiyor ki bugün? Özlüyoruz, özleniyor, en çokta bugünlerde ihtiyaç duyuyoruz.

Bir yozlaşmadır yaşanıyor. Bundan en çok değerlerimiz etkileniyor. Yozlaşmayla birlikte gözü pek, gönlü derviş, fedakâr insanların sayıları azalıyor. Sonuç, eğri büğrü adamların çoğalmasıyla elinde baltalı adamlar ormana dalıyor. Dünyanın geldiği noktada, çoğunluk yaşadığı hayattan ve yaşananlardan memnun değildir. Anne baba evladından, evlatlar ebeveynlerinden memnun değil. Her şeyin tersine döndüğü bir süreç yaşanıyor!

Teknolojinin hayatımızdaki etkisi arttığından beri bu süreç kusursuz işliyor. Sosyal medya çılgınlığı, ruhsal hastalıkları tetikliyor. Ne yazık ki itibarlı olmanın ölçüsü sosyal medya şarlatanlığı ile ölçülüyor. Sonuç, toplumsal değerler yerlerde sürünüyor!

Evet, sosyal medya bağımlılığı stres ve problem üretiyor, toplumsal yozlaşmanın ve depresyonun kaynağı oluyor! Bugün hastanelerde sosyal medya bağımlılığıyla mücadele eden bölümler var. Bu hastalık öldürmeyip süründürüyor!

Bireyselleşmeyle birlikte depresyon her evin kapısını çalıyor. Yaşamdan beklentiler azalıyor. Bu yeni yaşam tarzı kişinin sadece kendini düşünmesini, kişide farklı ve acayip tip olma hastalığını tetikliyor. Korkumuz toplumsal cinnettir!

Her şey gerçek anlamının dışına çıkıp anlamsızlaşıyor!

Gençlerdeki hissizleşme büyük sorun! Depresyon ve sosyal medya hastalığı neredeyse gribe yakalanmaktan daha kolay oluyor. Bireyde çöküntü; ailelerin çöküntüsüne oradan da toplumsal çöküntüye doğru ilerliyor. Enteresan tipleri ummadık ailelerde ve ummadık semtlerde çok sık görmeye başladık. Yaratılış özelliğini ve şeklini beğenmeyip estetik operasyonlarla acayip tip ve karakterler yeni neslin yıkımına neden oluyor.

Kaşını, gözünü, dudak, boyunu ve yaratılış özelliklerini beğenmeyenler adeta, “Tanrım beni baştan yarat” isyanında bulunuyorlar.

Sorun büyük!