Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Kul Hakkı

İnsana bu kadar vurgu yapıldığı ancak insana dair ihlallerin de bir o kadar ölçek büyüttüğü bir dünyada yaşamaktayız. Görünüşte parçalanarak genişletilmiş “hak” metinleri insanın düşünüldüğü ve üzerine hassasiyet geliştirildiği izlenimi verse de son kertede “insan” kavramının bizzat kendisi yaşanan gelişmelerle içi boşalan bir hüviyet taşımaktadır. Nitekim insan haklarının yanı sıra meslek etikleri, kadın hakları, çocuk hakları gibi tikel metinlerden bir kaçıdır.

Tam da böyle bir ortamda Türkocağı İstanbul şubesi tarafından organize edilen “Kul Hakkı” çalıştayı, üzerinde durulmayı haketmektedir. Bu minvalde Türkocağı İstanbul şubesi başkanı Cezmi Bayram beye ev sahipliği ve emeklerinden dolayı teşekkür etmek gerekir.

“Kul Hakkı” belki kültürel derinliklerde hala hatırlanabilen bir kavram olmakla birlikte, artık değişen zihinlerde teorik ve pratik karşılıkları açısından ciddi bir çağrışım oluşturmuyor görünüyor. Bilhassa genç nesilde bu kavramın ifade ettiği dünyaya dair bilgisizlikten kaynaklanan bir çağrışımsızlık söz konusudur diye düşünüyorum.

Çalıştayda özellikle “Kul hakkı” kavramının kullanılışı, bir yandan insan hakları ile olan farklarını diğer yandan bir dünya görüşüne olan referanslarını ifade etmektedir aslında. “İnsan Hakları” modernizmin insanın kendisini merkeze alarak eşya ve evreni okumaya tabi tuttuğu bir perspektiften hareket etmektedir. “Kul Hakkı” ise bütün insanların Allah tarafından yaratılmışlığı alt varsayımından hareketle insana yönelik ancak insanın hevasını temel almayan bir bakış açısına sahiptir. Bu açıdan bir takım maddelerinde benzerlikler olsa bile, son kertede bir paradigma farkından bahsetmek gerekecektir.

Bu çalıştaya toplam 20 civarında katılımcı iştirak etti. İki bildiri sunuldu. Bu bildirilerden ilki, “21. Yüzyılda Kendine “Merkezi Deneyim” Arayan Bireyselleşmiş Toplumlarda “Kul Hakkı”nın veya “Kullar Hukuku”nun Felsefi Çerçevesi” başlığıyla Muhammet Özdemir tarafından sunuldu. İkinci bildiri ise, “Türk Toplumunun Gündelik Hayat Pratiklerinde Kul Hakkı” başlığıyla Abdullah İnce ve Emine Yiğit Aras tarafından anlatıldı.

Özdemir “Kul Hakkı” kavramının felsefi çerçevesi ve imkanına dair geniş bir analiz sunarken, burada özellikle iktisadi faktörlerin belirleyiciliğinin altını çizdi. “Deneyim” anahtar kavramı etrafında ördüğü bildirisi, müslüman toplumların henüz kendilerini yani müslümanlığı bir kurumsallaşma olabilecek düzeyde deneyimlemediklerini, Batı gibi iktisadi deneyimleri yaşamadığını belirtmektedir. Ancak paraya dair bu tür deneyimleri yaşadıktan sonra hakları da bu deneyimler üzerine geliştirebileceklerini ifade etmektedir.

İkinci bildiri ise “kul hakkı” kavramını hem teorik olarak çerçevelemekte hem de konuyla ilgili yapılan anket çalışmalarından örneklerle bilhassa Türkiye’de iş hayatında varolan ihlalleri ortaya koymaktadır. Burada çarpıcı olarak öne çıkan husus; toplumun yaklaşık yarısının “kul hakkı” konusunun önemine değinmekle birlikte, kul hakkı ihlallerinin de oldukça yüksek düzeyde olduğudur. Bu bildiri, farklı boyutlarda Türkiye resmini vermek açısından yaklaşık gündelik yaşanan pratiklerle de uyum içinde görünmektedir.

Şunu kabul etmek lazımdır ki, toplum henüz modernleşme çerçevesindeki tecrübesini tamamlamamıştır. Hatta elde ettiği kendisine ait olmayan ödünç konforu yaşamaya devam etmektedir. Dikkatle bakıldığında toplum tarafından Batı’nın refahı talep edilmekte ancak bu talepler islami söylemlerin bir pazara çevrilmesiyle hem örtülmekte hem de islami söylemlerin içi boşal(tıl)maktadır. Nihayetinde “hak” kavramının bu kadar konuşulduğu bir toplumda, olumlu referansların hep Batı’ya işaret etmesi bunun göstergesi gibi durmaktadır.