Kul Hakkı
İnsana bu kadar vurgu yapıldığı ancak insana dair ihlallerin de bir o kadar ölçek büyüttüğü bir dünyada yaşamaktayız. Görünüşte parçalanarak genişletilmiş “hak” metinleri insanın düşünüldüğü ve üzerine hassasiyet geliştirildiği izlenimi verse de son kertede “insan” kavramının bizzat kendisi yaşanan gelişmelerle içi boşalan bir hüviyet taşımaktadır. Nitekim insan haklarının yanı sıra meslek etikleri, kadın hakları, çocuk hakları gibi tikel metinlerden bir kaçıdır.
Tam da böyle bir ortamda
Türkocağı İstanbul şubesi tarafından organize edilen “Kul Hakkı” çalıştayı,
üzerinde durulmayı haketmektedir. Bu minvalde Türkocağı İstanbul şubesi başkanı
Cezmi Bayram beye ev sahipliği ve
emeklerinden dolayı teşekkür etmek gerekir.
“Kul Hakkı” belki kültürel
derinliklerde hala hatırlanabilen bir kavram olmakla birlikte, artık değişen
zihinlerde teorik ve pratik karşılıkları açısından ciddi bir çağrışım
oluşturmuyor görünüyor. Bilhassa genç nesilde bu kavramın ifade ettiği dünyaya
dair bilgisizlikten kaynaklanan bir çağrışımsızlık söz konusudur diye
düşünüyorum.
Çalıştayda özellikle “Kul
hakkı” kavramının kullanılışı, bir yandan insan hakları ile olan farklarını
diğer yandan bir dünya görüşüne olan referanslarını ifade etmektedir aslında.
“İnsan Hakları” modernizmin insanın kendisini merkeze alarak eşya ve evreni
okumaya tabi tuttuğu bir perspektiften hareket etmektedir. “Kul Hakkı” ise
bütün insanların Allah tarafından yaratılmışlığı alt varsayımından hareketle
insana yönelik ancak insanın hevasını temel almayan bir bakış açısına sahiptir.
Bu açıdan bir takım maddelerinde benzerlikler olsa bile, son kertede bir
paradigma farkından bahsetmek gerekecektir.
Bu çalıştaya toplam 20
civarında katılımcı iştirak etti. İki bildiri sunuldu. Bu bildirilerden ilki, “21. Yüzyılda Kendine “Merkezi
Deneyim” Arayan Bireyselleşmiş Toplumlarda “Kul Hakkı”nın veya “Kullar
Hukuku”nun Felsefi Çerçevesi” başlığıyla Muhammet Özdemir tarafından
sunuldu. İkinci bildiri ise, “Türk
Toplumunun Gündelik Hayat Pratiklerinde Kul Hakkı” başlığıyla Abdullah İnce ve Emine Yiğit Aras tarafından anlatıldı.
Özdemir “Kul Hakkı” kavramının felsefi çerçevesi ve imkanına dair geniş
bir analiz sunarken, burada özellikle iktisadi faktörlerin belirleyiciliğinin
altını çizdi. “Deneyim” anahtar kavramı etrafında ördüğü bildirisi, müslüman
toplumların henüz kendilerini yani müslümanlığı bir kurumsallaşma olabilecek
düzeyde deneyimlemediklerini, Batı gibi iktisadi deneyimleri yaşamadığını
belirtmektedir. Ancak paraya dair bu tür deneyimleri yaşadıktan sonra hakları
da bu deneyimler üzerine geliştirebileceklerini ifade etmektedir.
İkinci bildiri ise “kul hakkı”
kavramını hem teorik olarak çerçevelemekte hem de konuyla ilgili yapılan anket
çalışmalarından örneklerle bilhassa Türkiye’de iş hayatında varolan ihlalleri
ortaya koymaktadır. Burada çarpıcı olarak öne çıkan husus; toplumun yaklaşık
yarısının “kul hakkı” konusunun önemine değinmekle birlikte, kul hakkı
ihlallerinin de oldukça yüksek düzeyde olduğudur. Bu bildiri, farklı boyutlarda
Türkiye resmini vermek açısından yaklaşık gündelik yaşanan pratiklerle de uyum
içinde görünmektedir.
Şunu kabul etmek lazımdır ki, toplum henüz modernleşme çerçevesindeki
tecrübesini tamamlamamıştır. Hatta elde ettiği kendisine ait olmayan ödünç
konforu yaşamaya devam etmektedir. Dikkatle bakıldığında toplum tarafından
Batı’nın refahı talep edilmekte ancak bu talepler islami söylemlerin bir pazara
çevrilmesiyle hem örtülmekte hem de islami söylemlerin içi boşal(tıl)maktadır.
Nihayetinde “hak” kavramının bu kadar konuşulduğu bir toplumda, olumlu
referansların hep Batı’ya işaret etmesi bunun göstergesi gibi durmaktadır.