Dolar (USD)
35.07
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2957.58
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 Mart 2015

Kül dağı

Ben bu yola, "bildiğim ne varsa edebi çerçevede paylaşır, çoğalırım." düşüncesiyle çıktım. An gelip kelimelerin, çatık kaşlı birer yargıç olacağını ve yakasından tutarak kalbimin, beni düşünememişliğimle baş başa bırakacağını bilmiyordum. Yazmak, muhataplarına sitemli, edalı, sorumlu-sorunlu, kırılgan birkaç cümle sunarken kendini en ince yerinden kırıvermekmiş aslındau2026 Utandırmaktan çok utanmakmış. Yöneltilene küçücük bir iğne ucu olan kalemi, yüreğine hançer kılmakmış. Yazmak, yazdıkça başkalaşmakmışu2026

Onun için u2013bir başkasının kelimeleri üzerindeki örtüyü çekiştirerek kendi kelimelerine elbise yapmaya çalışmamak kaydıyla- sevdiklerimin de hep yazmasını istedim. Duyarak, ağlayarak, ağrıtarak, ağlataraku2026

Yazarken daha çok detaylara takılıyor insan. Parçalar üzerinde durmayı o kadar özümsüyor ki, zaman içinde kaybediyor bütünüu2026 Bir fikri, bir zikri, bir resmi hakir görmek değil bu; yapbozun kaybolan parçalarından birinin şekil üzerindeki etkisi elbette inkar edilemez ama işte perspektifimiz, o resmi kendi penceresinden aldığı kadarıyla değerlendiriyor, gördüğünden ibaret tutuyor.

Bizler, mutlak diyara taşıdığımız küçücük mutlulukları, ince umutları, hiç geçmeyeceğini düşündüğümüz kırgınlıkları yaşantımızın merkezine koyarak onları devasalaştırırken insanların acılarını teğet geçmişiz. Muhataplarımızın gözbebeklerinde kendi suretlerimizi ararken, orada biriken hüzünleri görememiş yahut görmek istememişiz. Biz, üzerimize sıçramasına müsaade ettiğimiz "dediler, demişler" kıvılcımıyla meşgul olurken, nice gönlü yutarak içine alan, nice gönlün de yutarak içine aldığı büyük yangınları idrak edememişiz.

Kendi hissiyatımızdan ibaret tuttuğumuz ve bizim gibi bakamayan herkesi kibar ya da gürültülü bir reddedişle dışında bıraktığını düşündüğümüz bu hayat, gönüllerimizi "ben" tuzağında oyalayacak kadar grift olduğu kadar, bir başkasının kederini en yakınımıza sürükleyerek bizi ona şahit bırakacak kadar şeffaf aslındau2026

İnsanın kendi doğrularıyla tanımlandıramadığı; yetemediği, yetişemediği, zerreliğini idrak ettiği, dilin, kalemin ve ilmin yetersiz kaldığı anlar varu2026

Kollarının arasında soluğuyla imtihan veren minicik bir bedeni tuttuğunda, bir nefes kadar etmediğini idrak ediyor insan. Cüz'i iradenin küllü irade karşısındaki hiçliğini, kendi aynasında görebildiğinde ancak, o ana kadar kalbini meşgul eden ne varsa bir çırpıda anlamını yitiriyor. Alınganlıkları, kaprisleri, nazları koşar ayak uzaklaşıyor yurdundan. O dem ancak, Suriyeli bir annenin feryadını gönlünde ağırlayabiliyor. Mısır'ı Türkistan'ı, Filistin'i layıkıyla o dem tefekkür ediyor.

Kul unutuyor ve sonra unuttuğunu bile hatırlayamıyor. Rabbi O'nun, kendine güç atfederek dünyayı adımlayan bedenine ünlemden mürekkep bir ikaz gönderiyor. Derde duçar kılınan hatırlamaya muvaffak olamamışsa yineler yenileniyor. Burada, ikaza matuf eylenen insanın, gazap ateşine değil de rahmet yağmuruna muhatap olduğunu u2013Mevla'ya "beni unuttun mu ki, bugün sana sığınmama vesile olacak bir dert göndermedin!" diye seslenen Hak aşığını da anarak- hatırlatmak gerekiyor.

Ben'den çıkabilseku2026 Ben'i tavaf etmeyi bırakabilseku2026 Küçücük uğraşların, ince hesapların, gel-geç hazların esiri kıldığımız kalbimizi hakiki acıların varlığıyla meşgul etsek de ellerimizi onlar için açabilsek Rahman'au2026 Baktığımız her yüze merhamet nazarıyla yaklaşabilseku2026 O dem, dert zannettiklerimiz de azalır.

Yazmalıydım. Kalbimin, bu yazının her paragrafına "Gelen bahar yeni bir uyanışa vesile olsun" duasını bıraktığını anlatmalıydım.

Selam ile.