Küfür ve küfürbaz
Küfür; sözlükte “örtmek,
gizlemek; nankörlük etmek” gibi mânalara gelir. Terim olarak genellikle
“Allah’tan alıp din adına tebliğ ettiği hususlarda peygamberi tasdik
etmemek, ona inanmamak” diye tanımlanır. Küfrü benimseyene de “kâfir” denilir.
Küfür bütün dinlerde kötü olarak
nitelendirilmiştir. Yahudilik’te küfrün, başka tanrılara ve putlara tapınmaya
kadar varan ahde aykırı tercih ve tavırları kapsadığı görülür. Hıristiyanlıkta küfür
anlayışı “Hz. Îsâ’nın ve kilisenin öğretilerini kabul etmemek”
şeklinde tanımlamak mümkündür.
Kur’an’da küfür; inkâr, reddetmek,
yok saymak, görmezlikten gelmek, hakaret gibi anlamlara gelir. İstilahi anlamda
dinden çıkaran söz, iş veya davranışları tanımlar. İslam'a göre inanç esaslarını
reddeden kişiye kâfir denir.
Hadis kaynaklarında da küfür çok
geniş bir şekilde yer almakta olup özellikle iman bölümlerinde çeşitli
başlıklar altında kaydedilen birçok rivayet bu konuyu ilgilendirmektedir. Hadislerde
iman en üstün itaat olarak nitelendirilirken küfür en büyük günah olarak
tanımlanmıştır. Öte yandan kul hakkını ihlâl etme, toplumun bütünlüğünü ve
huzurunu tehdit etmenin yanı sıra daha yaygın bir fitneye yol açma ihtimali
bulunan tekfir tavrının sakıncasına işaret edilmiştir. Mümin olmak sadece kelime-i
şehâdetin muhtevasına inanmakla olur ve bu ilkeyi tamamen veya kısmen inkâr
etmesi de onu kâfir yapar. İman esasları sadece altı esastan ibaret değildir.
Dinden olduğu kesin biçimde kanıtlanan itikadî, amelî ve ahlâkî hükümlerin dinî
oluşunu reddetmek, bunların farz, helâl veya haram statüsünde bulunduğunu inkâr
etmek de kişiyi küfre sevkeder.
Sövmek ise Türkçe’de “ağır
ve kötü söz söyleme, ırza ve namusa dokunan ayıp ve çirkin ifadeler kullanma,
küfretme” anlamına gelir. Sövmek ahlâken kınanan bir davranış olduğu
gibi genellikle suç sayılan bir fiil olması yönüyle ceza hukukunda özel şekilde
incelenir.
Sövmek; Kur’ân-ı Kerîm’de iki
yerde “dine yönelik sözlü saldırı” mânasında kullanılır. Hadislerde
“silâhla yaralamak, başkasının soyunu küçümseyip kötülemek ve ayıplamak”
anlamında yer alır. Öte yandan hakāret, sözlükte “bir şeye veya bir
kimseye yönelik küçültücü ve aşağılayıcı söz ve davranış” mânasına
gelir. Kelâm ve fıkıh literatüründe dine, dinî değerlere ve insanlara sövme
fiili sövülen şeyle birlikte zikredilerek seb, şetm ve ta‘n kelimeleriyle ifade
edilmiştir.
Türk Ceza Kanunu’nda şerefe karşı
suçlardan sayılan hakaret “bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını
rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek ya da
yakıştırmalarda bulunmak yahut sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve
saygınlığına saldırmak” şeklinde tanımlanmıştır. Kanunda hakaret ve
sövme suçları ayrı ayrı düzenlenmişken kanunda sövme hakaret suçu içinde
değerlendirilmiştir. Aynı maddeye göre hakaret suçunun kişinin dinî, siyasî,
içtimaî, felsefî inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından,
değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve
yasaklarına uygun davranmasından dolayı veya mensup bulunduğu dine göre kutsal
sayılan değerlerden bahisle işlenmesi cezayı ağırlaştırıcı sebeplerdir.
Konuşma organları olan dil ve iki
dudak Allah’ın insana verdiği başlıca iki nimettir. Bunların iyilik yolunda,
din, ahlâk ve nezaket kurallarına uygun biçimde kullanılması istenir. Kıyamet
günü insanlara dünyada yapılıp edilenlerin hesabı sorulurken dillerinin de
tanıklık edeceği uyarısında bulunulmuştur. Sövmenin her türü dinen kötü
sayılmış ve cezalandırılmıştır. Dinen insana, insanî değerlere veya canlı
cansız nesneye yönelik olarak örfen sövgü sayılan bir söz söylemek kural olarak
haram sayılmıştır.
Milletin seçtiği ve vekil olarak
kendini temsil yetkisi verdiği bir şahsın vekâletini yürütmeye çalıştığı kişiye
ve en değerli saydıklarına sövmesi insani, ahlaki ve dini olarak doğru
olmayacağı gibi siyaseten de yanlışların en büyüğüdür. Böylelerinin değil
siyasette, toplumda da yeri yoktur. Mensup olduğu siyasi yapı ona gereken
cezayı vermelidir. Yoksa o yapı da millet nezdinde aynı suçtan mahkûm
olacaktır.
Millet böyle küfürbaz densizlere
gereken cevabı verecektir.