Dolar (USD)
34.51
Euro (EUR)
36.16
Gram Altın
2984.29
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
14 May 2022

Küfemiz kırıldı tartımız bozuldu

2023 Haziran seçimleri yaklaştıkça siyasetin sertleşen dili iyiden iyiye kendisini gösteriyor.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun devlete alenen hakaretten aldığı cezayı onayan Yargıtay’ın "silahlı terör örgütü propagandası yapmak" suçundan verilen kararı bozması bile adaletin tecelli edildiği algısını neden olmadı.

Hukukun siyasileştiği bir düzleme gelinmesinde muhakkak surette siyasetin ağır yükümlülüğü var.

Kanunların verdiği gücü kullanmanın hak olması toplumsal barışı sağlamaz.

Nitekim 28 Şubat kararları yönünden de durum oldukça hukuki bir zeminde olmasına rağmen hak gaspı yönünden sosyolojik olarak karşılık bulamamasıyla bugünlere gelindi.

Hukuk, gücünü ve meşruiyetini vatandaştan ve toplumun yaşayış biçiminden alır.

Toplumların yaşayış biçimlerinin dışında bir hukuk yapılması ortaya "guguk bir düzen" çıkar.

Örneğin, bizim toplumumuzda zina önemli bir suçtur.

Toplumsal aidiyeti ne olursa olsun herkesin nazarında bunun bir karşılığı vardır.

“Muasır Medeniyet” olarak gördüğümüz Avrupa'nın ise daha geniş bir algı düzeyinde bulunduğu herkesin malumudur.

Zira onlar "kilise reformu" döneminde din ile toplum arası ilişkilerde dini epey bir ötelediler.

Pek tabii böyle bir tepkide dini, sınıfsal çıkarları için kullananların payı epey büyük bir yere sahip...

Bir de her çağda dini değerleri kullanarak devlet gücünü meşrulaştırmak adetten oldu.

Özel örneğimize bakınca, reformlaşma nedeniyle olsa gerek Avrupa toplumunun zina konusundaki kuralcılığı bize nazaran oldukça "dar" bir çerçevede kalıyor.

Bizde de "Beşik Ulemalığı"ndan, siyasi meseler için "Cihad" ilan etmeye kadar giden dini ayrıcalıkları "kafasına göre kullanma" hâlinin sosyolojik karşılık bulamaması durumu Cumhuriyet döneminde reformlaşma tepkisiyle karşılık bulmuş ama onda da kantarın topuzu biraz kaçırılmıştı.

Çünkü fırsat bu fırsat diyerek hazır olmayan toplumu Batılılaştırma çabasına girilmiş bu da başka bir sosyolojik tepkiyi doğurmuş ve karşıt düşünceli insanları bloklaştırarak iktidarla arasına mesafe koymasına ve "kendi doğrularıyla" yaşamasına neden olmuştu.

Bugün için de buna benzer bir şeyi yaşıyoruz aslında...

Batı’ya angaje olma hedefimiz ile serbest bırakılan zinanın nasıl da toplumda karşılık bulmadığı ve tepkiye neden olduğunu yıllardır görüyoruz.

Üstelik bu rahatlığı kabul etmeyen toplumu bir de gündüz kuşaklarındaki programlar ve akşam evimizin içine giren dizilerle iyice "genişletme" çabamız ile tüy dikiyoruz resmen...

Yaşadığımız bu sosyolojik sarmalı tüm meselelere taşıyoruz.

Canan hanım devlete alenen saldırdı.

Hukuki bir tartışmadan ziyade bunu siyasi bir alan açma fırsatı olarak gören toplum mühendisleri, CHP’nin "sahadaki karşılığını" ve "vatandaşın tepkiselliğini" ölçmek için güzel bir fırsat yakaladı.

İktidarı şeytanlaştırmanın getireceği "nefret dili" ile girilen seçim sathı mailinin Cumhur ve Millet İttifakları nazarında sürecin daha da sertleşeceğini söylemek görünenin ifadesi olacak adeta...

Ekonomiden bunalan, her sıkıntıyı iktidara fatura etme hassasiyeti iyice düşen vatandaşın “Adalet bile bırakmadılar.” diye suçu meşrulaştırmasını izleyeceğiz belki de...

Suçların kanuna dayanması hakların gaspını meşrulaştırmaz.

Ama dengesi dağılan bir toplumu da, doğruda tutmanın getirdiği zorluğu iyi görmek gerekiyor.

Muhalefetin sokak hareketlerine kadar götürebileceği bir karmaşa yürütmesi, vatandaşın dertlerinin çözümüne muhatap bulamaması ile ilintili hâle getirilebilir.

Doğrular ile yanlışların haklı ile haksıza karışacağı bir yıl bizi bekliyor.