Küfemiz kırıldı tartımız bozuldu
2023 Haziran seçimleri yaklaştıkça siyasetin sertleşen dili iyiden iyiye kendisini
gösteriyor.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun devlete alenen
hakaretten aldığı cezayı onayan Yargıtay’ın "silahlı terör
örgütü propagandası yapmak" suçundan verilen kararı bozması bile adaletin
tecelli edildiği algısını neden olmadı.
Hukukun siyasileştiği bir düzleme gelinmesinde muhakkak surette
siyasetin ağır yükümlülüğü var.
Kanunların verdiği gücü kullanmanın hak olması toplumsal
barışı sağlamaz.
Nitekim 28 Şubat kararları yönünden de durum oldukça
hukuki bir zeminde olmasına rağmen hak gaspı yönünden sosyolojik olarak
karşılık bulamamasıyla bugünlere gelindi.
Hukuk, gücünü ve meşruiyetini vatandaştan ve toplumun
yaşayış biçiminden alır.
Toplumların yaşayış biçimlerinin dışında bir hukuk yapılması ortaya "guguk
bir düzen" çıkar.
Örneğin, bizim toplumumuzda zina önemli bir suçtur.
Toplumsal aidiyeti ne olursa olsun herkesin nazarında bunun bir karşılığı
vardır.
“Muasır Medeniyet” olarak gördüğümüz Avrupa'nın ise
daha geniş bir algı düzeyinde bulunduğu herkesin malumudur.
Zira onlar "kilise reformu" döneminde din ile
toplum arası ilişkilerde dini epey bir ötelediler.
Pek tabii böyle bir tepkide dini, sınıfsal çıkarları için kullananların
payı epey büyük bir yere sahip...
Bir de her çağda dini değerleri kullanarak devlet gücünü meşrulaştırmak
adetten oldu.
Özel örneğimize bakınca, reformlaşma nedeniyle olsa
gerek Avrupa toplumunun zina konusundaki kuralcılığı
bize nazaran oldukça "dar" bir çerçevede kalıyor.
Bizde de "Beşik Ulemalığı"ndan, siyasi meseler
için "Cihad" ilan etmeye kadar giden dini
ayrıcalıkları "kafasına göre kullanma" hâlinin sosyolojik
karşılık bulamaması durumu Cumhuriyet döneminde reformlaşma tepkisiyle
karşılık bulmuş ama onda da kantarın topuzu biraz kaçırılmıştı.
Çünkü fırsat bu fırsat diyerek hazır olmayan toplumu Batılılaştırma çabasına
girilmiş bu da başka bir sosyolojik tepkiyi doğurmuş ve
karşıt düşünceli insanları bloklaştırarak iktidarla arasına
mesafe koymasına ve "kendi doğrularıyla" yaşamasına
neden olmuştu.
Bugün için de buna benzer bir şeyi yaşıyoruz aslında...
Batı’ya angaje olma hedefimiz ile serbest bırakılan zinanın nasıl
da toplumda karşılık bulmadığı ve tepkiye neden olduğunu yıllardır görüyoruz.
Üstelik bu rahatlığı kabul etmeyen toplumu bir de gündüz
kuşaklarındaki programlar ve akşam evimizin içine giren dizilerle iyice "genişletme" çabamız
ile tüy dikiyoruz resmen...
Yaşadığımız bu sosyolojik sarmalı tüm meselelere
taşıyoruz.
Canan hanım devlete alenen saldırdı.
Hukuki bir tartışmadan ziyade bunu siyasi bir alan açma fırsatı olarak
gören toplum mühendisleri, CHP’nin "sahadaki
karşılığını" ve "vatandaşın tepkiselliğini" ölçmek
için güzel bir fırsat yakaladı.
İktidarı şeytanlaştırmanın getireceği "nefret dili" ile
girilen seçim sathı mailinin Cumhur ve Millet İttifakları nazarında
sürecin daha da sertleşeceğini söylemek görünenin ifadesi olacak adeta...
Ekonomiden bunalan, her sıkıntıyı iktidara fatura etme hassasiyeti iyice
düşen vatandaşın “Adalet bile bırakmadılar.” diye suçu
meşrulaştırmasını izleyeceğiz belki de...
Suçların kanuna dayanması hakların gaspını meşrulaştırmaz.
Ama dengesi dağılan bir toplumu da, doğruda tutmanın getirdiği zorluğu iyi
görmek gerekiyor.
Muhalefetin sokak hareketlerine kadar götürebileceği bir
karmaşa yürütmesi, vatandaşın dertlerinin çözümüne muhatap bulamaması ile
ilintili hâle getirilebilir.
Doğrular ile yanlışların haklı ile haksıza karışacağı bir yıl bizi bekliyor.