Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2970.33
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 May 2021

​Kudüs'ün sesi olmak

Nerede bir Müslüman varsa onun sancısını hissetmek hem insanî hem de İslamî bir sorumluluktur. Hatta zulme maruz kalan kim varsa, dinini, dilini, etnik yapısını gözetmeden onun sancısını, acısını duymak da üzerimize yüklenen bir sorumluluktur. Baştan bu cümleleri kurarak mevzuyu açmak istedim.

Kudüs ve Gazze üzerinden başlayarak zulme, sindirilmeye, yok edilmeye maruz kalan Doğu Türkistan, Arakan, Keşmir gibi coğrafyalardaki Müslümanları konuşacağız. Hepimiz tek vücuduz ve acılarımız ortak, kalbimiz bir atıyor. Hiçbir acıyı diğerinden ayırmak mümkün değil. Acının rengi olmaz, olamaz! Bizim acı ve zulme karşı bakışımızı belirleyen nokta, zulme maruz kalanların can taşıyor olmalarıdır. Canlı cansız her varlığa karşı ince, hassas ve merhametli davranmak da yine inancımızın gereğidir. İnsan olmak, insanî olanı yaşamak ve yaşatmakla mümkündür. Bugün Kudüs ve Gazze’deki zulmü duymayan, bu zulme sessiz kalan kim varsa insanlıktan uzaktır, insanî değildir. Aynı şekilde ülkemizde acısı ta derinlerden hissedilen Doğu Türkistan davası için de aynı duyarlığı göstermek borcumuzdur. Adalet ve merhamet birlikte ortaya çıkar. Dünyanın herhangi bir köşesinde zulüm varsa bundan tüm dünya sorumludur, kaçamayız. Orada zulme maruz kalanların hiç olmazsa sesi olabilmek lazım. Duymadan, görmeden, konuşmadan geçemeyiz. Çağımız bu sesi duyurmak için yeterli araçlara ve imkânlara sahiptir. İşgalci Siyonistlerin Kudüs saldırısı ve ortaya koydukları terörizme karşı sessiz kalamazdık. Türkiye’de her yerde eylemler yapıldı. Yıllardır da bu eylemler yapılıyor. İsrail yine bildiğini okumaya, kimseyi takmamaya devam ediyor. Biz, şimdi şunu soruyoruz: “Kahrolsun İsrail demek ne işe yarıyor?”

“Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.” Bu hadis bizim için rehber olmaya yeter. İsrail zulmüne karşı bizler, önce tarafımızı ortaya koyarak meydanlara çıkıyoruz. Elimizle müdahale etmek mümkün değil, dilimizle bunu seslendirmeye gücümüz yetiyor olmalı. Meydanlara çıkıp, “Kahrolsun İsrail!” sloganı hem kavlî hem de fiilî bir duadır. Şahitliğimiz gerekiyor. Biz de şahit olmak ve zulme isyan etmek için çıkıyoruz meydanlara.

Türkiye, dünyanın her bölgesinde akan Müslüman kanının acısının duyulduğu bir ülkedir. Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin de sığındığı yegâne ülke Türkiye’dir. Müslüman Türk’ün güç merkezi Türkiye’dir. Türk olmayan Müslümanların da tek umudu yine Türkiye’dir. Tüm tarihçilerin ittifak ettikleri nokta şudur: “Osmanlı, Orta Doğu’dan çekildi, zulüm bitmiyor.” Evet, Osmanlı’nın bu coğrafyadan çekilmek zorunda kalması üzerinden başlatılan Türk-Arap düşmanlığı bize bir fayda sağlamıyor, derin çatlaklar oluşturuyor. Oysa Osmanlı safında savaşan Arap askerlerin sayısı isyan edenlerden daha fazla idi. Şerif Hüseyin, hainlik yapmıştır, bu doğrudur. İngilizlerin maşası olmuştur, Osmanlı’yı hançerlemiştir ama tek başına Şerif Hüseyin, tüm Arap halklarını temsil edemez. Tersinden düşünerek de örnek verebiliriz. Bu coğrafyalarda görev yapan liyakatsiz ve adaletsiz paşalarımız da olmuştur. Şimdi bu yersiz, faydasız ve anlamsız tartışmalara girmek, oradaki yangını söndürmez, acıyı dindirmez, bize güç vermez. Tarihi okumak duygusal olmaz, akılla ve sağduyuyla hareket etmeliyiz. Zayıf düştüğünüz an size herkes sırtını dönebiliyor. Osmanlı’nın bu coğrafyadan çekilmesini, sadece ve sadece “Araplar bizi sırtımızdan vurdu.” gerekçesiyle açıklayamazsınız. Bir bütüncül bakış açısıyla bakıp Osmanlı’daki tüm hataları, zayıf noktaları, çöküşün sebeplerini hesaba katarak konuşmak zorundayız. Irkçılık bu toprakların en büyük düşmanıdır. Evet, şu da bir gerçektir: Günümüz Arap ülkeleri, mevzu Türkiye olunca Batı’ya, İsrail’e gösteremedikleri reaksiyonu gösteriyor. Arap ülkelerinin, belki birkaçı hariç, Batı, ABD hayranlığı ortadadır. Onlarla yaptıkları iş birliği de ortadadır. Ancak şu gerçeği unutuyoruz: Arap ülkeleri dediğimiz güçler, aslında hâlâ kabile anlayışı ile yönetilen ve güçlü ailelerin elinde olan devletlerdir. Arap halkları yine fakir, perişan ve çoğunun hakkı gasp edilmiş durumdadır. Bizim derdimiz de bu mazlumların sesi olmaktır.

Türkiye, ne olursa olsun, kim nasıl bakarsa baksın, Kudüs’ün de Doğu Türkistan’ın de umudur. En büyük duamız fiilî olmalıdır, bu da zalimlerin anlayacağı dil olan güçtür. Türkiye, savunma sistemlerini geliştirerek bu alandaki gücünü ortaya koymuştur. Farkına varılmadan yıllardır İsrail propagandası yapıldı bu ülkede. Bundan böyle onlar bizi konuşacak, Türkiye’nin İHA ve SİHA’sı konuşulacak. Bir durumu daha söylemeden yazımızı bitirmeyelim. Türkiye tepki göstermiyor diyenlerle, Türkiye tepki gösterince, “Ülkeyi yalnızlaştırdınız, uluslararası siyaseti bilmiyorsunuz.” diyenler aynı tarafta bulunan ve ikiyüzlü siyaset yapanlardır. “Her eylem yeniden diriltir beni” dizesinde gizlenen ruhu kuşanarak, tüm mazlumlar özgür kalıncaya dek, “Zalimler için yaşasın cehennem!” diye haykıracağız, Kudüs’ün de Doğu Türkistan’ın da sesi olacağız.