Kudüslü Bir Şair: Ahmet Kutsi Tecer
Kudüs de bizimdi, bizdendi. Kudüs’te doğar, yaşardık. Kudüs veya Orta Doğu coğrafyasında herhangi bir belde emindi, güzeldi, huzurluydu. Şair Ahmet Kutsi Tecer’in ismindeki Kutsi nedir? 22 Temmuz 1967’de vefat eden Ahmet Kutsi Tecer, Kudüs’te doğduğu için ona Kutsi denmişti. Vefatının 53. yılında rahmetle anıyoruz.
4 Eylül 1901’de Kudüs’te doğan Ahmet Kutsi Tecer, ilkokula Kudüs’te bir Fransız okulunda başlar. İstanbul Üniversitesinde felsefe eğitimi aldı, Fransa’ya Sorbonne Üniversitesine biyoloji eğitimi alması için gönderildi ise de o burada da felsefe eğitimi almış ama okulu bitiremeden dönmüş, eğitimine kaldığı yerden devam ederek İstanbul Üniversitesinden mezun olmuştur. 1930’da Ankara’da başladığı öğretmenlik görevine, Sivas Lisesinde edebiyat öğretmenliği ile devam etmiştir. Çeşitli görevlerinin ardından Adana ve Urfa milletvekilliği yaptı (1942-46). Devlet Konservatuvarındaki görevinden sonra 1949’da Paris kültür ataşeliğinde bulundu. Kısa bir süre Galatasaray Lisesinde görev yaptı, ardından ise İstanbul Konservatuvarında öğretmenlik yaptı. İstanbul Eğitim Enstitüsünden emekli oldu. 22 Temmuz 1967’de vefat etti.
Bir şairin hem fikrî hem de edebî dünyasının şekillenmesinde içinde yaşadığı kültürün etkisi vardır. Osmanlı coğrafyasında doğan Cumhuriyet Dönemi şairlerinin böyle bir şansı vardı. Büyük bir medeniyete gözlerine açan Ahmet Kutsi’nin Kudüs gibi bir medeniyetin içinde doğması, Fransız mektebine başlaması, onun zihnî alt yapısının ne kadar dolu ve güçlü olduğunu anlamamıza yeterlidir. Sonrasında ise Fransa’da bulunması, felsefe eğitimi alması, edebî yönünü ve estetik bakışını güçlü kılmıştır.
Ahmet Kutsi, Cumhuriyet Dönemi şairlerinden araştırmacı kişiliği ile ayrılır. Halk edebiyatı ve folklor üzerine araştırmalar yapmıştır. Sivas’ta bulunduğu yıllarda halk şiirini yakından tanıma imkânı bulmuş, dönemin halk şairleriyle tanışmış ve âşıklık geleneğini incelemiştir. Bu dönemde Âşık Ruhsatî, Âşık Veysel, Tâlibî ve Ali İzzet gibi âşıkların da tanınmasında katkısı vardır. Sivas’ta halk şairleri bayramı bile düzenlemiştir. Türk kültürü ve halk müziği üzerine çalışmalar yapmıştır.
Ahmet Kutsi Tecer, hece ölçüsüyle şiirler yazmış ve diğer hececi şairlerden farklı olarak, halk kültürüne yoğunlaşması nedeniyle daha özgün bir damar yakalamış, hece ölçüsünü başarılı bir şekilde kullanmıştır. Çağdaşı olan Necip Fazıl Kısakürek, Ömer Bedrettin Uşaklı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Kemalettin Kamu ve Ahmet Muhip Dıranas’la birlikte millî ölçümüz olan heceyi etkili bir şekilde kullanmışlardır.
“Nerdesin” ve “Orda Bir Köy Var Uzakta” isimli şiirleri edebiyatımızın unutulmazları arasına girmiştir. Ahmet Kutsi Tecer’in şiirinin sesi, halk kültürüne dayanır, esin kaynağı derin Türk kültürüdür. Geleneği, modern bir sese dönüştürmeyi başarabilmiştir. Bu dönemde şiirimizi etkileyen akımlar Fransız kaynaklıdır. Öncesinde Yahya Kemal ve çağdaşı olan Necip Fazıl’ın da Fransa’da bulunması ve bu şairlerin kadim kültürümüzden etkilenerek arayış içinde olmaları tesadüfî değildir. Yahya Kemal’in Osmanlı tarih ve kültürüne yönelmesi, Necip Fazıl’ın ise felsefî yönden ve inanç eksenli bir arayış içinde olması düşünüldüğünde, Ahmet Kutsi’nin de benzer bir arayışa yönelmesinin sebebini daha iyi anlayabiliriz. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Ne içindeyim zamanın,/Ne de büsbütün dışında” dizelerindeki arayışı da aynı boşluktan kaynaklanmaktadır. Cumhuriyet fikrinin sadece bir yönetim biçimi olmadığını burada söylemek gerekir. Yeni bir hayat ve sanat sunar Cumhuriyet. Ahmet Kutsi de folklorik unsurları ve halk müziği ürünlerini derleyerek millî kültürü ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Onun sanatında, dayandığı ve esinlendiği bu halk kültürü vardır.
Necip Fazıl’ın “Gaiblerden bir ses geldi: Bu adam,/ Gezdirsin boşluğu ense kökünde!/Ve uçtu tepemden birdenbire dam;/Gök devrildi, künde üstüne künde...” diye başladığı Çile şiirindeki gaiplerden gelen sesi ile, Ahmet Kutsi Tecer’in “Nerdesin” şiirinde aradığı ses karşılaştırıldığında benzerlik vardır. Yahya Kemal ile başlayan bu arayış, Cumhuriyet Dönemi şairlerinde de devam etmiştir. Ahmet Kutsi Tecer’in halk kültürüne olan yoğun ilgisi, onun sanat anlayışını da şekillendirmiştir. Necip Fazıl, arayışını tasavvuf ikliminde sürdürürken, Ahmet Kutsi Tecer, folklorik ögelere sığınmıştır. Ayrıca Valery, Baudelaire, Rimbaud, Mallerme gibi Fransız şairlerin etkisiyle edebiyatımızda saf şiir, Cumhuriyet Dönemi şairlerince benimsenen bir anlayış olmuştur.
Tanzimat’tan itibaren eşikte bekleyen aydın ve sanat erbabından kimisi Batı’yı referans almış, kimisi de Yahya Kemal’de görülen bir dönüşün temsilcisi olmuştur. Bu arayışta pozitivizm etkilidir. Beşir Fuat örneğini anmak gerekir, ardından Tevfik Fikret’in inancını da belirleyecek olan pozitivizm dönemin aydınları için adeta bir din olmuştur. Ahmet Kutsi ise pozitivizme sığınmak yerine Türk kültürüne sığınmıştır. Batı, aydın ve şairlerimizi her bakımdan bir boşluğa düşürmüştür. Ahmet Kutsi Tecer ise arayış yolculuğunda “Nerdesin” diye sormuş ve sığınacağı yeri işaret etmiştir: “Bütün sevgileri atıp içimden,/Varlığımı yalnız ona verdim ben/Elverir ki bir gün bana derinden,/Ta derinden bir gün bana ''Gel'' desin.”
Kudüs’te doğup İstanbul’da vefat eden Ahmet Kutsi Tecer için şimdi bizler “nerdesin?” diyoruz. Uzaktaki köyler boşaldı, geceleyin uykumuzu bölen sesler kayboldu, “Tecer” soyadını aldığın Ruhsatî’nin şiirindeki Tecer Dağı sessiz. Ve Türk şiiri sesini arıyor!