Kudüs niçin düştü?
Bugün
bayram… Bugün matem…
Bugün
kıyam… Bugün kıyım…
Bugün
günlerden Kudüs… Ancak Kudüs bize küs…
Bugün
Kudüs’ün yasını mı tutacağız yoksa mirasına sahip mi çıkacağız?
Kendimi
bildim bileli Kudüs sınavındayız… Bitmedi, anlaşılan o ki, kıyamet sabahına
kadar da bitmeyecek bir imtihan…
Ümmet
olarak Kudüs’le aynı imtihanı paylaşıyoruz…
Yıllar
yılıdır kendime sorduğum, cevap aradığım bir sorum var!..
Kudüs
niçin düştü?..
Ümmet
bu hale nasıl düştü?..
104
yıllık hasret niçin bitmiyor? Bu fetret neden son bulmuyor? Bir asrı aşan
parantez niçin kapanmıyor?
Bu
durum kaderimiz mi, kusurumuz mu?..
Allah’ın
ayetleri üzerinden sürdürdüğüm tefekkür yolculuğunda bu soruya cevap aradım…
‘’Kudüs
niçin düştü?’’ sorusuna…
Dört
ayete takılı kaldım… Dört ayetten hareketle düştüğümüz durumu anlamaya
çalıştım… Sizinle paylaşmak istedim…
Bir…
‘’Başınıza
gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki, Allah çoğunu
da bağışlar.’’ (Şura, 30)
Bu
ayetten anladığım; işlediğimiz haksızlıklar, hadsizlikler, haramlar, zulümler
ve günahlar yüzünden Kudüs düştü… Biz günaha düştükçe, izzetten zillete düştük…
Günahlarımızla
Allah’ı gücendirdiğimiz için bizi güçsüz bıraktı… Gaybi yardımlar kesiliverdi…
Estetize
edilen günahlar, hoşgörü ile karşılanan isyanlar, normalleştirilen haramlar
bizi vurdu ve düştük…
İnanıyorum
ki, temiz ellere Allah, Kudüs’ün iktidarını tevdi edecektir… Arınır ve
adanırsak Kudüs’ü tekrardan alırız kuşkusuz…
İki…
‘’Allah
ve Resulüne itaat ediniz. Birbirinize düşmeyiniz. Sonra zayıflarsınız,
rüzgârınızı kaybedersiniz. Sabrediniz. Kuşkusuz Allah sabredenlerle
beraberdir.’’ (Enfal, 46)
Evet,
birbirimize düştüğümüz için Kudüs düştü…
Atomize
olduğumuz için atalet ve esaret bizi vurdu… Paramparça olduğumuz günden beri
payımıza ezilmişlik ve sinmişlik düştü…
Bizi
takatsiz bırakan taassup ve tefrikalarımız değil mi?
Rüzgârımızı
kaybettik… Yani onurumuzu, heybetimizi, cesaretimizi, özgürlüğümüzü,
hilafetimizi yitirdik…
Kudüs’ümüz,
Endülüs’ümüz düştü…
Asabiyet,
enaniyet ve aşırılıkları aşmadan amaca ulaşamayız…
Üç…
‘’Ey
iman edenler! Size ne oldu ki, ‘’Allah yolunda seferber olun’’ denilince
yerinize çakılıp kaldınız; yoksa ahiretten vazgeçip de dünya hayatıyla
yetinmeye razı mı oldunuz!.. Halbuki dünya hayatının sağladığı fayda
ahiretinkine göre çok azdır.’’ (Tevbe, 38)
Ümmet
olarak dünyevileştik ve düştük… Biz düşünce Kudüs’te düştü…
Konforun,
lüksün, israfın, zevkin peşine düştükçe perişan olduk… Peşinin peşine
düştüğümüz için sonsuz güzellikleri ıskaladık…
Yüzümüzü
davaya ve ukbaya dönersek, düştüğümüz yerden doğruluruz ve Kudüs mücadelemizi
yüz akı ile verebiliriz…
Dört…
‘’Allah
şöyle bir şehri örnek veriyor: Bu şehir güvenlikli ve huzurluydu; her yerden
oraya bol rızık geliyordu. Derken ahalisi Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük
etti. Allah’ta onlara yapıp ettikleri yüzünden genel bir açlık ve korku
felaketini tattırdı.’’ (Nahl, 112)
Yüreklere
korku düştü… Ölüm korkusu… Geçim korkusu… Gelecek korkusu…
Kalplere
evham ve vehen çöktü… Vesveselerden, kaygılardan kurtulamadılar…
Üretilmiş
korkulara yenik düşen kalpler yürüyemez oldular… Zillet elbisesi, korku gömleği
sardı benliklerini… Sel sularının sürüklediği çer-çöpe dönüştüler… Korku
imparatorluklarının kölesi oldular… Hep düşmanın yenilmezliğine inandılar…
Kısacası
kalplere korku ve kasvet düşünce Kudüs düştü…
Şimdi
düşünüyorum; Kudüs mü bizi, biz mi Kudüs’ü kurtarırız, onu bilemem!..
Bildiğim tek şey, Kudüs özgür olmadan asla özgürleşemeyiz…