Kudüs bir sınav kâğıdı
Merhum
Cahit Zarifoğlu’nun bayraklaşan dizesi bir işarettir. Kudüs’ü işaret etmiş
olması, onun tüm Müslümanlar için ne ifade ettiğini gösterir. Kudüs esarette,
Müslümanlar ise atalette. Şimdi bir kez daha bu sınav kâğıdı önümüzde duruyor.
Katil
İsrail, yıllardır en ağır biçimde bombalar yağdırıyor, biz kınıyoruz. Çocuklar
öldürülüyor, biz kınıyoruz. İnsanlar yurtlarından, evlerinden zorla sürülüyor,
biz kınıyoruz. Mukaddes yerlere ve değerlere saldırılıyor, biz kınıyoruz. Şimdi
de Gazze yerle bir ediliyor, biz kınıyoruz.
Bizi, kim kınayacak?
En
temel yaşam hakları elinden alınmış bir toplumun can havliyle başlattığı haklı
mücadelesinin usulünü tartışıyoruz. Elbette strateji önemlidir. Bir savaşa
giriyorsunuz, işiniz kolay değil. Sonunda ne kazanacağınızı hesap etmelisiniz. Ancak
burada iki eşit güç yok. Bir tarafta elektriği, suyu kesilmiş, evleri bombalanmış,
hastahaneleri ve camileri yıkılmış bir halk var. Düşünelim, birisi geliyor ve
zorla evinizin içinde bir odanıza yerleşiyor,
burası benim, diyor. Ardından da durmuyor, zamanla evin diğer yerlerini
sahipleniyor. En sonunda sizi evinizden atıyor. Bu durumda siz ne yaparsınız?
İsrail tam da bunu yapıyor. Hukuk tanımayan, ahlakı olmayan bir zalim var karşısında
ne yapmak gerekir? Eli böğründe beklemek mi, sadece dua etmek mi, kınamak mı,
saldırmak mı, kabullenmek mi? Ne yaparsınız? İşte sınav bu! Gerçekten zor değil
mi? Ne yazık ki bu sınavı sürekli
kaybediyoruz.
Gazze’de
kendi yurtlarında yıllardır mahsur ve mahkûm bırakılan Müslümanlar var. Şimdi
Gazze önümüzde bir sınav kâğıdı. Tüm Müslümanlar bu sınavı vermek zorundadır.
Yıllardır zulme uğrayan ve sürekli evleri, iş yerleri yıkılan, ağır
bombardımana maruz bırakılan Gazze halkı topyekûn başkaldırıyor, zulme karşı çıkıyor,
canını ortaya atıyor. Bize de bir mesaj veriyor. Sınavdan kaçamazsınız! Bu
sınavdan kaçan veya sınavı önemsemeyen, hafife alan ne çok aymaz ve gafil
olduğunu da görüyoruz. Gazze’de bir savaş var. Hukuk tanımaz katil sürüsüne
karşı tarafını belli edemeyen içimizdeki şeytanların durumu ortada. İsrail’de
sivil ölümler varmış. İsrail’de herkesin asker olduğunu unutuyorsunuz. Hangi
sivil, Filistin coğrafyasında sürekli
kan akıtan bebek katilleri mi sivil? Müslümanların evini barkını talan edenler
mi sivil?
Kudüs
bir sınav kâğıdı, diyordu şair. Peki, sadece Müslümanların sınav kâğıdı mı?
Hayır! Kudüs’e gidenler bilir. Kudüs tüm dinler için köklü bir tarihe ve
kültüre sahip. Dolayısıyla Kudüs’ü sadece Müslümanlar arzulamıyor. Bunu hepimiz
biliyoruz ama içine düştüğümüz gaflet kuyusundan ve uykusundan uyanıp kendimize
gelemiyoruz. Çünkü Kudüs’ü unuttuk! Biz
Kudüs’ü unuttuk veya Kudüs unutturuldu. Peki, onlar neler yaptı? Siyonistlerin
Kudüs’ü hafızalarında nasıl tuttuklarını, onun için asırlardır neler
yaptıklarını, büyük sürgünden beri nasıl çalıştıklarını ve bilinçlendiklerini
görüyoruz. Bir avuç Siyonist neler yapıyor, nasıl güçleniyor? Müslümanlar neler
yapıyor, ortada. Bilhassa Arap dünyasının çoğu rezil durumda. Dünya sermayesini yönlendiren Araplar, konu
Kudüs olunca sessiz kalıyor, kenardan izliyor. Yazık!
Şarkın
en sevgili sultanı ne yapmıştı, gelin bir kez daha hafızamızı diri tutalım.
Kudüs’ü kurtarana kadar gülmeyen ve hayatını Kudüs’ün fethi için adayan
Selahattin Eyyubi’yi hatırlayalım. Tarihten alınacak dersimiz var. Bu dersi iyi
öğrenenler, önünde duran Kudüs sınavını verebilir. Kudüs, Gazze ve tüm Müslüman
coğrafyalarda sürekli ezilen, hakları elinden alınan Müslümanların verdiği
savaşta tarafımız açık olmalıdır. Merhum Nuri Pakdil bir konuşmasında, kolundaki
bilekliği göstererek, “Sağ kolumda Kudüs zinciri, kalemim Filistin. Kalbimin
yarısı Mekke’dir, yarısı Medine’dir, üzerinde bir tül gibi Kudüs vardır.”
demişti. Kudüs’ü böyle bir dava olarak
göremez isek ve onun için gülmeyi unutamaz isek Kudüs sınavını kaybederiz.