Küçümseme timleri …
Ümit ve Moralin ne kadar önemli olduğunu bir yüzücünün hikâyesini duyduğumda
daha iyi anlamıştım. Manş Denizi’nde rekor denemesi yapan yüzücü saatlerce
aralıksız yüzmüş, yorgun düşmüş ve artık kollarını zor hareket
ettiriyormuş. O tarafları bilen bilir. Yılın büyük kısmında hava sisli ve
yağmurlu olur.
Rekor denemesini kırmasına çok az kalmış, teknedeki antrenörleri ise; “Ha
gayret! Son metreler diye bağırıyormuş. Fakat hava sisli olduğu için karşısında
bir kara parçası göremiyor ve gücü tükeniyormuş. En son kolunu atamaz hale
gelmiş ve tekneye tutunmuş. Tekne birkaç metre ilerleyince de rekor için
yetişmesi gereken kara parçası görünmüştü.
Dudağından ’’eğer sis olmasa ve kara parçasını görsem ne olursa olsun oraya
kadar yüzerdim’’ cümleleri dökülmüş.
Sisler, yetişmemiz gereken kara parçaları, enerjimiz ve ümidimiz birbirleriyle
ne kadar iç içeler hayatımızda…
Moğollara karşı ilk büyük zaferi kazanan ve onların yenilmez olmadığını
ispatlayarak sonlarının başlangıcı olan Memlukler’in Sultanı Baybars’ın
hayatında da bunu görürüz. Kölelikten sultanlığa uzanan hayat hikâyesinde
ümitsizliğe hiç yer olmamıştı. Sultan Baybars, Moğollar ile savaş öncesi bu
konuda çok hassas davranmış ve savaşın sadece cephede kazanılmadığının
bilincinde olduğundan dolayı, Moğollar ile savaşmış ve içinde korku işlemiş
kimseyi şehrine almamıştı.
Moğollar bir yeri işgal etmeden önce istila akınları yapar ve halka korku
salarlardı. Sultan Baybars bu psikolojik savaş taktiğinin farkında olarak
önlemlerini almış ve morali yüksek, Moğollardan korkmayan askerler ile Ayn
Calut Savaşı’nı kazanmıştır.
Devletlerin gelişmesinde ve kazandığı savaşlarda askeri gücünün payı kadar
yukarıda zikrettiğimiz moral ve özgüvenin de payı vardır.
Bugün dünya devi ya da süper güç dediğimiz devletlerin çoğu tarihlerinde büyük
dönemeçleri geçmişlerdir. Hiçbir devlet kısa sürede bu başarıyı elde
etmemiştir.
Önce mevcut sorunlarını çözmüş, sonra yeni sorun olmamasını sağlamışlardır.
Günümüzün süper güçlerinden biri olan ABD’nin 1800 ve 1900’lü yıllarda yaşadığı
süreçleri bilmeden bugünü değerlendiremeyiz.
Milyarlarca borcu olan bir şirketi devralan birisinin önünde iki seçenek
vardır. Ya bu borcu ödeyemeyeceğine inandığı için iflasını açıklar, ya da
ödemek için bir süreç başlatır ve mücadele etmeye başlar.
Mücadele yöntemini seçtikten bir süre sonra eğer borçlar milyardan milyon
seviyesine inmişse, bu ortada bir başarı olduğunu gösterir.
Ama daha dün, "Bu şirketten bir halt olmaz iflas! açıkla" diyenler
bir anda milyon borç için yönetime hakaret etmeye başlarlar.
Yönetimin elinde iki seçenek vardır bu sefer. Ya borçları önce binler
seviyesine indirip sonra artıya geçecek süreç için daha çok çalışır, ya da bu
kadar hakarete, iftiraya, moral bozmaya karşı pes eder.
Pes etmeyen yönetim borcu binler seviyesine indirir. Bu sefer binler
seviyesinde borcu olduğu için daha çok hakaret görmeye başlar. Çünkü rakip
şirketler, eski gücüyle sektöre dönerse onları çok zorlayacağını bilir. Bu
sebeple de hakaretin ve küçümsemenin dozunu artırdıkça artırırlar.
Ne yazık ki ülkemizde son dönem yaşanan da buna benzer bir durum. Eskiden de
asgari ücret düşüktü, şimdi de düşük. Fakat eskiden kaç tane asgari ücretli bir
ev geçindirir hesabı yapardı insanlar, şimdi ise bir asgari ücretli ev
geçindiremiyor itirazı yapılıyor. Eskiden de dolar artardı, şimdi de artıyor.
Ama önceki 18 yılda 4 bin kat artmış. Evet yanlış okumadınız 4000 kat! Ak
Parti döneminde ise 5-6 kat arası bir artış gerçekleşmiş 18 yılda.
Vakti zamanında ülkede başkalarının sözü geçtiği için üzerine beton dökülen
petrol kuyuları açılıyor, sahip olduğumuz sondaj filosu sayesinde her geçen gün
yeni doğalgaz müjdeleri geliyor.
Bir de bunları küçümseyenler, bu başarılı işleri yapanların morallerini bozmaya
çalışanlar, yükselen Türkiye’yi paçasından ısırıp aşağı çekmeye çalışanlar…
Selçuk Bayraktar’ın uzun yıllar önce elinde küçük bir iha maketi ile konuştuğu,
hayallerini anlattığı videosunu çoğunuz izlemişsinizdir. O gün kendisi
Erdoğan’ın damadı olmadığı ve sosyal medya bu kadar yaygın kullanılmadığı için
gözlerden kaçmıştı.
Yoksa küçümseme timleri yine sahaya iner ‘’ kartondan yaptığı maketleri devlete
satacak, bunlar mı iha’’ gibi cümlelerle işi küçümsemek, moral bozmak için
ellerinden geleni yaparlardı.
Ülkeyi yıllardır geri bırakan şer güçlerinin içine bu küçümseme timlerinin de
dahil edilmesi gerekiyor. Ülkenin faydasına olan her şey ile dalga geçen bu
tiplere virüs muamelesi yapıp karantinaya almalı ve başkalarına bulaşmalarını
engellemeliyiz.
Siz siz olun bu küçümseme timlerini küçük görmeyin. Terör gibi, ekonomik
saldırılar gibi ülkenin enerjisini emen bu vampirlere her ortamda
hadlerini bildirin…