Kronoloji
Olayların KRONOLOJİK SIRALAMASI, bazen çok şey ifade eder. Zira
sebeplerden, sonuçlara uzanan bir köprü mevcuttur bu düzlemde. Detaylar da bu
köprünün taşıyıcısı konumundadır. Detaylara hâkim olabilmek için ise sadece
doğru soruyu sormak yeterlidir. Yani hadiseleri iyi tahlil edip ZAMAN SKALASINA
oturttuğumuzda, yorum yapmak da o nispette kolaylaşacaktır. İşte bu minvalde ilerlersek
şayet yola, coğrafyamızda son bir haftada olanları da aynı biçimde çözmek
mümkündür. Nasıl mı? İsterseniz ilk önce ABD’nin İsrail’i KORUMAK AMACIYLA, Akdeniz’e
gönderdiği uçak gemilerinden başlayalım söze. Neticede İsrail’in 7 Ekim’de
başlattığı soykırımın akabinde, ABD’nin bölgeye 2 uçak gemisi gönderdiğini
hemen hatırlarsınız. Ama İsrail’in Gazze’de madara olması, dünya kamuoyunun
ayağa kalkması ve Batılı liderlere uygulanan yoğun baskı; ABD dış
stratejisindeki beklenmedik kaymalarla, yaklaşan seçimlerin kaybedilme
ihtimaliyle ve ekonomik faktörlerle birleşince, durum çok farklı bir atmosfere
büründü. Bu ise ABD ÇIKARLARI adına, İsrail’in bir şekilde durdurulması
gerektiğinden öte bir şey değildi. Gerçi İsrail çoluk/çocuk demeden,
katliamlarına devam etti. Lakin ABD Başkanı dahi;“Netenyahu’nun gitmesi
gerekli” sözlerini zikretme noktasına geldi. Çünkü İsrail batıyor, battıkça da
yanındakilerine bedel ödetiyordu. Hem de umursamadan…
Derken ABD yönetimi, Gerald R. Ford Uçak Gemisini GERİ
ÇEKECEĞİNİ açıklayarak önemli bir adım attı. Keza bu adım İsrail’e; “SİZİ DAHA
FAZLA KORUYAMAYACAĞIZ” manası içeriyordu bazı stratejistlere göre. Siyonist lobinin
harekete geçmesi için, İsrail’in derhal bir şeyler yapması lazımdı. Çünkü ARZ-I
MEVUD hayalleri doğrultusunda, “GAZZELİLERİN GÖÇ ETTİRİLMESİ ve SAVAŞIN
YAYILMASI” elzemdi. Tam da bu esnada Beyrut'ta düzenlenen suikast saldırısında,
Hamas yöneticilerinden Aruri ile 6 kişinin Şehadet haberleri düştü ajanslara.
Bu yetmezmiş gibi İsrail basını sıradaki suikastlar için, Türkiye ve Katar'ı
adres gösterdi alçakça. Tabi Türkiye’de eşanlı cereyan eden, “Atatürk ve Türk
Bayrağı” üzerinden yapılan MANİPÜLASYONLAR da cabası. Kelime-i Tevhid bayrağı
taşıyan bir vatandaşın darp edilmesi ve Anıtkabir’deki provokasyonu ise daha saymıyorum
bile. Ancak Türkiye oyunu gördüğünden, olayların büyümesine fırsat vermedi.
Üstelik te Milli İstihbarat Teşkilatının 34 Mossad ajanını paketlemesiyle,
İsrail’e sağlam bir tokat indirildi. Gelgelelim bu tarz PROVİZYONLARIN SÜRMESİ de,
kuvvetle muhtemel seyrediyordu.
Nitekim İsrail’in BÜTÜN TUŞLARA BASTIĞINI, geçenlerde
hepimiz tecrübe ettik. Kaldı ki İran’da 2 patlama meydana gelmiş ve 100’den
fazla kişi katledilmişti. Saldırıda bu güne dek İsrail’e tek çakıl taşı
atmayan, DEAŞ’ın kullanılmasıysa manidardı. Fakat bu sayede ABD kamuoyunun
etkileneceği sır değildi. Dahası burada ABD’ye verilen; “başınıza öyle çoraplar
öreriz ki, bizi korumaktan vaz geçemezsiniz” mesajı da yadsınmazdı. Anlayacağınız
emellerini gerçekleştirmeye çalışan İsrail, Siyonist lobiyi arkasına alarak, Batı’yı
kendine destek olmaya mecbur bırakıyordu. Hoş! ABD İsrail’in her DEM
DESTEKÇİSİYDİ aslında. Ama ağırlığını ÇİN’e yöneltme niyeti taşıyan ABD’nin,
menfaatleri için ARTIK AYAK SÜRÜDÜĞÜ de aşikârdı. O yüzden Yahudi Epstein’ın ünlülerle
işlediği SAPIKLIKLARIN, ABD’de kısmen deşifre edilmesi zamanlaması açısından bizi
hiç şaşırtmadı. Yani her şey Yüce Kitabımızda geçen; “Biz de (yaptıklarının bu
dünyada karşılığı olarak gruplar arasında veya kendi) aralarına, kıyamet gününe
kadar (sürecek) düşmanlık ve kin bırakıp saldık” ayetinin, sırrına göre şekilleniyordu.
Hattı zatında ZALİMLERİN kendi aralarında, bir çatışma yaşadığı da ayan beyan
ortadaydı. Peki, “bu işin sonu nereye varır” derseniz? Karakolda biteceğini
söyleyebilirim elbette. Zira Batılılar bile “Ukrayna’nın BÖLÜNMESİNİ” dile
getirebiliyorsa günümüzde, varsın gerisini siz düşünün isterseniz… Ne diyelim!
Bekleyip görelim… Bakalım neler olacak?