Kriz zamanlarında felsefe
COVID-19 Pandemisi, hayatımızda her şeyi alt üst etti. Hakikaten hiçbir şey eskisi gibi olmamaktadır. Hayatımız her açıdan köklü birçok ahlaki ve varoluşsal soruyla ve sorunla kuşatılmış durumdadır. COVID-19 Pandemisine karşı hayatta kalmaya çalıştığımız bu kriz zamanlarında felsefenin hayatımıza katacağı değerin ne olduğu üzerinde yeniden düşünmemiz gerekmektedir. Corona virüsü hayatımız için fiziksel tehdit oluşturduğu gibi, bu zor zamanda hastalık, kaygı ve yalıtılmışlık durumları da psikolojik varlığımızı tehdit etmektedir.
Sorular, belirsizlik ve çaresizlik içinde boğuluyoruz. Bu
zor şartlar altında felsefe, önemli bir
çerçeve olarak zihnimize yol gösterebilir ve bu zor şartlarla başa çıkmamızı
sağlayacak bir yaşam tarzı oluşturmamıza katkı sunabilir. İhtiyaç duyduğumuz
perspektifleri, yol göstericiliği ve
cevapları insanlığın felsefe mirası içinde keşfedebiliriz.
Felsefe, insanın
insana ihtiyaç duymasını her şeyin temeli yapmaktadır. Pandemi döneminde
insanın insandan uzaklaşması, virüsle mücadelenin en önemli şartı haline
getirildi. Fiziksel mesafe virüsle mücadelede önemli olduğu gibi, varoluşsal düzeyde
ayakta kalmak için insan, insana ihtiyaç duymaktadır. Ahlaki, manevi, sosyal ve
duygusal açılardan insanların birbirine yakınlaşmasını, yardımlaşmasını ve
paylaşmasını bu zor zamanların atlatılmasında önemli bir gereklilik olarak
değerlendirebiliriz.
Kaygı, panik ve korku sarmalı içinde toplumlar
kaybolmaktadırlar. Sağduyu, akıl,
sakinlik, umut ve sabır gibi değerlere insanların enerjilerini ve
vakitlerini yeterince ayırt etmediklerini söyleyebiliriz. Felsefe, korkuya ve kaosa karşı akla, sağduyuya,
düşünceye ve umuda yönelik bir yola girmemiz için rehberlik yapabilir.
COVID-19 Pandemisine karşı bütün tedbirlere maksimum düzeyde
uymamız gerekirken gücümüzün ötesinde olan durumları kafamıza
takmamalıyız. Seneca’nın dediği gibi,
“İrade gücümüzün kontrolünün dışında kalan şeyler hakkında kaygılanmamalıyız.”
Şu duanın felsefi derinliğini kriz zamanlarında yeniden keşfetmeliyiz: “Rabbim!
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme sağduyusu ver, değiştirebileceğim şeyler
konusunda cesaret ver ve ikisi arasında farkı anlamamı sağlayacak hikmeti ver.”
Sağduyu, cesaret ve hikmet, bu zor zamanlarda en çok ihtiyaç duyduğumuz
değerlerdir.
Belirsizlik, bu zor zamanların en önemli karakteristiğidir.
Her zaman virüse yakalanma belirsizliğiyle yaşıyoruz. Zor zamanlarda yaşadığımız
belirsizlik, kaygı ve korku, hayatımızdaki her şey üzerine yeniden düşünme
zorunda kalıyoruz. Pandemi öncesinde hayatımız birçok yapay ve sahte şeylerle
dolmuştu. Tüketmek uğruna daha çok yiyeceğe, giyeceğe, elektronik alete sahip
olma yarışındaydık. Şimdi gerçek ihtiyaçlarımızın ne olup olmadığını yeniden
belirleyebilir, hayatımızı yeniden normalleştirebiliriz. Kriz zamanları,
hayatlarımızın üzerine binen ağırlıklardan kurtulmak için altın bir imkandır.
Pandemi olgusu bizi, ölümlü olduğumuz gerçeğiyle
yüzleşmemizi sağladı. Ölümlü varlıklar olarak hayatımızda gerekli olan şeylerin
un, ekmek, su gibi temel ihtiyaç maddeleri olduğunu fark ettik. Ölümlü olduğumuz
gerçeğiyle yüzleşme, bize, varlığımızın bir pamuk ipliğine bağlı olduğu
hakikatini fark ettirdi. COVID-19 hayatımızın bağlı olduğu pamuk ipliğini kesip
atan bir etki meydana getirdi. Hayatımızı ve varlığımızı bir yere oturtamamanın
çaresizliği ve güvensizliği içinde yol almaya çalışıyoruz. Ölümlü olduğumuz
gerçeğiyle yüzleştiğimiz bu zor zamanlarda aynı zamanda hayat sahibi varlıklar
olduğumuzu da unutmamamız gerekmektedir. Montaigne, ölümlülüğü ve canlılığı
birlikte öğrenmemiz gerektiğini şöyle ifade etmektedir: “İnsanlara ölümlülüğü
öğreten, insanlara yaşamayı da öğretmiştir.”
Hayatta karşımıza çıkan zorluklardan ve krizlerden çıkışın yolu korkmak değil, anlamaktır. Kriz zamanlarını anladıkça, kendimize bir çıkış yolu bulmamız mümkündür. Felsefe, kriz zamanlarında korkmayı değil, anlamayı öğreten çok değerli bir insani alandır.