Kriz içinde kriz
Pandemi, tüm dünya da hissedilir derecede azaldı. Gerçi azaldı azalmasına da, insanlığın farklı krizlerle yüzleşmeye devam ettiği de malumunuz. Mesela Rusya-Ukrayna Savaşı’nın doğurduğu nükleer silah krizi, yeryüzünü kasıp kavuran enflasyon krizi, enerji ve gıda krizleri,ilk akla gelenler arasında söylenebilir. Fakat geçtiğimiz haftalarda Avrupa’da gerçekleştirilen,“AB’NİN GELECEĞİ” adlı toplantıda alınan kararların, gelecekte başka krizleri tetiklemesi de kuvvetle muhtemel görülüyor. Çünkü toplantıda AB ülkelerinin;“kriz anında tek küresel güç gibibirlikte hareket etmesi, Avrupa ordusu kurulması ve karar verme mekanizmasının oy çokluğu ile sağlaması”kararları, çok su götüreceğe benziyor. “ABD ve İngiltere, buna müsaade eder mi” derseniz? Orası tabi ki ayrı bir konu… Ama OY ÇOKLUĞU ilkesiyle, birçok üye ülkenin egemenlik hakkınınelinden alınmasını, özetle “AB İÇERİSİNDE YAŞANACAK BİR KRİZ” şeklinde tarif etmek, hiçte ütopik sayılmayacaktır.
Peki, bitti mi? Maalesef hayır. Zira şimdilerdeİSVEÇ ve FİNLANDİYA’nın, NATO ÜYELİĞİNE BAŞVURMA kararı almalarıyla, başka bir KRİZLE daha karşı karşıya geldiğimizaşikâr… Yanlış anlaşılmasın sakın! Bu iki ülkenin uluslararası hukuka göre, NATO’ya üye olmalarında herhangi bir beis bulunmuyor elbette. Ancak Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinin sebeplerinden hareketle, Finlandiya ve İsveç’i birliğe almakta karalı KÜRESEL AKLIN, bir şeyler planladığını da burada göz ardı etmemek elzem. Buna “3. Dünya Savaşı mı” dersiniz yoksa“mevcut savaşı sürdürme çabası mı” bilinmez ama birilerinin İsveç ve Finlandiya üzerinden, K. Kutbunda’kidevasa petrol/gaz/maden yataklarına çökmek için, NATO’yu burada kullanmak istediği tartışılmaz konumda. Nitekim Putin’in; “NATO'nun askeri altyapısı, bu iki ülkede genişlerse tepki vereceğiz" açıklamalarının, bu manadafazla söze hacet bırakmadığı da muhakkak.
O nedenle yaşanan süreçte, Türkiye’nin kararının stratejik bir eşik olduğunukesinlikle yadsıyamayız.Öyle kiTürkiye'nin takınacağı tavır da,alacağı pozisyon da çok değerli… Bir tarafta, biziRusya ile karşı karşıya getirebilecek bir seçenek… Diğer tarafta ise terör örgütleri PKK/YPG’ye destek veren, ülkelerinde barındıran, bütçelerinde alenen pay ayıran ülkeler vesavaşı körükleme planıyla,aba altından sopa gösterecek düzeyde çirkefleşen bir seçenek yer alıyor. Yani nasıl bakarsak bakalımkarşılaştığımız manzara, “iki ucu kirli değnek” tabirinin ete kemiğe bürünmüş halini canlandırıyor kısaca.Bu minvalde Türkiye’nin “VETO” sinyali vermesi, OYUNU BOZMASI açısından elbette ki önemli… “Bunun nerelere varacağını” sorarsanız,şimdiden kestirmek güç…Lakin ne olursa olsun,Ankara’nın PKK/YPG mevzusunda MUTMAİN OLMADIKÇA, İsveç ve Finlandiya’nınüyeliklerini onaylamayacağı da kati surette inkâr edilemez…
Anlayacağınız
her şeyin dönüp dolaşıp,“TÜRKİYE’NİN TARAFINI SEÇMESİ” noktasında düğümlendiği ayan
beyan ortada. Kaldı ki Ankara’nın bugüne dek izlediği denge politikasından ve
çıkarları nispetinde hareket etmesinden, Batılı egemenlerin rahatsızlık duyduğunu
çocuklar bile biliyor günümüzde. Bunun ise tüm egemen unsurların, Türkiye’yi yanına
alarak diğerlerine avantaj sağlaması önünde engel teşkil ettiği net... Hal
böyle oluncaşu sıralar çeşitli mevzuların, algı operasyonuna dönüştürülerek, iç
siyasete yansımasına/yansıtılmasına şaşırmamak gerekir.Hatta “artarak devam
edeceğini” söylemek için de, kâhin olmaya gerek yok.
O yüzden buradan;“KÜRESEL MÜCADELENİN2023'te,TÜRKİYE'de yapılacağı”
sonucunu çıkarmak pek ala mümkün. Merak etmeyin! Hemen yeise de kapılmayın sakın!
Zira herkes Devletine güvenmek, iç barışı sağlamak ve suni gündemlere hapsolmamak
bağlamında irade sergileyebilirse,Türkiye’nin
kazanacağıkesinlikle şüphe kaldırmayacaktır. Evet, belki yorulacağız bu
süreçte… Fakat yaşadıklarımız/yaşayacaklarımız; “NE ABD, NE AB, NE RUSYA NE DE
ÇİN, TAM BAĞISIZ TÜRKİYE” demeye değmez mi?