Kritik Süreç
Genellemelerden daima kaçınmak gerekir. Zira bunu günümüzde
daha iyi idrak etmek durumundayız. Neden mi? Şayet doğru ile yanlışı, suçlu ile
suçsuzu, çürük ile sağlamı aynı kefede harmanlarsak, içinden çıkılmaz
sonuçlarla karşılaşmak işten bile sayılmaz. Gerçi kriminal suçlar işleyen
sığınmacılar bahanesiyle, kimlik ayırt etmeksizin EKMEĞİNİ PAYLAŞAN BİR MİLLET olarak,
bunun en iyi bizler farkındayız. Yine de KİŞİSEL BAZDA herkes sevmek yahut sevmemekte,
kendi hissiyatına göre karar vermekte özgürdür. Tabi belli KANUN ve AHLAKİ
KURALLAR çerçevesinde… Lakin mesele DEVLET MEKANİZMASINA gelince; toptancı bir
anlayıştan uzaklaşmanın, Devlet menfaatlerine paralel seyredeceği muhakkak. Tıpkı
İran Rejimi Suriye’de fitne fücur peşinde koşarken, bir Şİİ LİDERİN geçenlerde
çıkıp, “Suriye'de sükûnet çağrısı” yapması gibi… Yani İran Rejiminin azgın
idealleri ve mezhep taassubu yüzünden, tüm Şİİ İNSANLARI aynı görmenin HATA
OLACAĞINI bu minik misalden kavrayabiliriz. Örnekleri çoğaltmak ise elbette ki
mümkün. Mesela terör örgütü PKK/YPG üzerinden, bütün KÜRT KARDEŞLERİMİZİ zan
altında bırakmak da bu açıdan değerlendirilebilir.
Hazır konu terör örgütüne gelmişken, güncel olması
bakımından iki kelam etmezsek eksik olacağı kanaatindeyim. Malumunuz şu aralar
terörist başının yapması muhtemel, “TERÖR ÖRGÜTÜNÜN LAĞIV EDİLME” çağrısı çokça
konuşuluyor ülkemizde. Böyle bir çağrıda PKK silah bırakır mı, bırakmaz mı
tartışmaları da medyada epey bir yer edinmiş vaziyette. Bizim kanaatimizi
sorarsanız, zaten takip edenler bilir… Özetle ABD, İsrail, İran, Rusya ve
Avrupa bağlantılarıyla çok eşli bir örgütün, öyle kolayca silahları
bırakmayacağını düşünenlerdenim. Ancak olası bu çağrının bir TURNUSOL KÂĞIDI etkisiyle,
örgütün kimin ekseninde şekillendiğini ispatlayacağı da aşikâr. Böylelikle
örgüt içerisinde bir çatırdama, sorgulama ve bölünmenin tetikleneceğini de
yabana atmamak lazım. En nihayetinde silahlarını gömenlerse, ne ala… Kendi adlarına,
iyi bir şey yapmış olurlar, Ama tersine tavır takınacakların ise, bunun ACI
SONUÇLARINA katlanacaklarını kesinlikle yadsımamak elzem.
Anlayacağınız birilerinin iddia ettiği gibi, bir “al-ver”
sürecinden bahsetmiyoruz kati surette. Aksine zamanın şartlarına uygun, bir
yaşama hakkı fırsatı sunulduğu çok açık. Belki içimiz biraz sızlıyor. Fakat
BAŞARILIRSA, bundan herkes gibi bölgemizin ve Devletimizin KAZANÇLI çıkacağı
net. Tabi bunu sağlarken de Türk Milletinin, HASSASİYETLERİNİN HIRPALANMAMASINA
dikkat edilmesi çok önemli. Kaldı ki terör örgütünü ülkemizi bölmek için
destekleyenlerin, içeride ki ufak bir kırgınlığı aleyhimizde kullanacakları
tartışılmaz konuma sahip. Nitekim İranlı bir yazarı İran Devlet Televizyonuna çıkartıp,
“İran ve ABD Türkiye’ye karşı Suriye’de YPG’yi destekleyebilir, beraber
çalışabilir” suflesini yaptıranların, uygun bir an kolladığı ayan beyan
ortada.
O sebeple birilerinin, ülkemizin ve dahi bölgemizin
kalkınmaması için, her türlü olumlu şeyi SABOTE etmeye çalışacaklarını buradan
anlayabiliriz. Öyle ki normalleşen bir Suriye ile Türkiye arasında,
imzalanacağı açıklanan Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşmasının uykularını
kaçırdığı da sır değil. Keza bu anlaşmanın, Akdeniz'de çevirdikleri birçok oyunu
bozulacağı ve adeta “nefessiz kalacaklarını” kendileri belirtiliyorlar. Hatta
buna KKTC’nin de dâhil edilmesi durumunda, KKTC’nin “FİİLEN TANINMIŞ” olacağından
çıldırmamalarıysa imkânsız. Ne diyelim! Korkunun ecele faydası yok hattı
zatında. Çünkü daha 2 ay evvel, bu günlerin geleceğini onlar bile tahmin
edemezdi. Ama inanın hayal dahi edemeyeceğimiz, bir iklime doğru seyrettiğimiz
çok açık. İnşallah bunun yansımalarını, ileriki zamanda GAZZE’de de görürüz. Dua
niyetine geçsin en azından. Sonuçta ALLAH BÜYÜK…
Not 1: Galata Köprüsünde, Gazze hassasiyetiyle buluşan gönüllere
SELAM OLSUN…
Not 2: Mübarek ÜÇ AYLARIN hepimize sağlık, huzur ve
muvaffakiyetler getirmesini temenni ederim