Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.95
Gram Altın
2323.60
BIST 100
9079.97
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Ocak 2020

Kritik eşik ve zor zamanlarda konuşmak

Bir şeyler yazmanın çok bir anlamı yok görebildiğim kadarıyla. Saflaşmalar, kamplaşmalar söylenen sözden ziyade kimin söylediğini, nerede söylediğini önemli kılıyor. Kampınızdakiler ne söylediğinizi önemsiyor görünüyorlar. Aslında önemsedikleri sizin kampı paylaşıyor olmanız, kampın içinden konuşuyor olmanızdır. Diğer kamptakiler ise söylediklerinizi ciddiye almıyorlar zira ne söylediğinizden ziyade nerede konumlandığınıza bakıyorlar. Hangi kamptan konuştuğunuza bakılıyor. Kritik bir eşiği geçmediğiniz sürece bu oyunun epey bir gideri oluyor. Hatta zamanla çoğu kişi de kampın klişelerini tekrar etmeye kendisini o kadar kaptırıyor ki önüne geçmeniz mümkün olmuyor malesef. Dolayısıyla bir anlamda herkesin kendi sözünün alıcısı olduğu bu kapalı sistem ‘İnsanlar, hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır’ dizelerine hayat vermek üzere çalışıyor.

Ancak bir tür paralel evrenler anlamına gelen bu bölünme, sadece temas alanlarındaki çatışma nedeniyle problem arzetmiyor. Yani farklı kesimlerin birbiriyle sınır oldukları bölgelerde bir elektriklenmeye, gerilim ve çatışmaya neden olmuyor. Aynı zamanda bu sert ve sıkı zihinsel ve eylemsel ilişki içerdeki bir ayrılığı, bir itirazı, bir heyecansızlığı da varoluşsal bir tehdite dönüştürebiliyor. Hatta denilebilir ki bu tarz bir haleti ruhiye dışardaki ‘düşmanlar’dan ziyade içerde bir tür ayrılık, itiraz emaresi gösterenleri ontolojik bir hedef yapmakta çok daha atak davranabiliyor. Burada bir noktadan sonra şayet bir takım denge ve denetleme mekanizmaları işlemiyorsa içerdeki bu ayrılık ve itiraz odaklarının etki ve durumlarına göre görünmez kılınmaktan sessizliğe mahkum edilmeye, düşmandan haine, muhaliften suçluya kaymaları çok da zor olmuyor.

On yıllardır faaliyet gösteren kurumlar, yapılar bu iklimde hedef haline getiriliyorlar. Bu tarz bir muameleyi kabul etmek, bu tarz bir ilişkiyi meşru göstermek alenen seviye yitimine rıza göstermektir. Dün, Şehir Üniversitesi bugün Bilim ve Sanat Vakfı operayona uğradı. Bu ne tür bir basitliktir? Bu ne tür bir seviyesiz ilişkidir? Bizi bu basitliğe kim çekiyor? Biz nasıl bir varlık emaresi gösteriyoruz ki bu basitliklere muhatap kalıyoruz? Ülke adına, hepimiz adına hele sorumlu/yetkili olanlar adına ne ilkesel ne ahlaki açıdan savunulması mümkün olmayan ibretlik, pespaye uygulamalar hayata geçiriliyor. Yapılan uygulamaları bırakın savunmayı eleştirmenin bile haysiyet kırıcı olduğu, seviye yitimi anlamına geldiği bu iş ve işlemlere muhatap olmak utanç vericidir.

Devlet içindeki hangi kliklerin ne tür operasyonlar gerçekleştirdiği veya siyasal hesaplaşmaların ne tür bilinmez maceralara bizi sürüklediği şeklindeki ağlak dil yerine ülkenin, toplumun ilksel ve ahlaki seviyesini muhafaza ve müdafaa etmek gibi acil bir mevzu önümüzdedir. Ahlaki ve ilkesel standartları adalet, özgürlük ve ötekinin rızasını gözeten bir dil temelinde dillendirmek ve uygulamaları takip etmek varoluşsal bir sorumluluktur. Kötülüğün sıradanlaşmasına, keyfiliğin alan genişletmesine gerçekliği muhal bir takım siyasi mülahazalar üzerinden onay vermek bugünü ifsad etmek, ülkeyi anlamlı bir gelecekten mahrum bırakmaktır. Açık ki buna da, ne adına olursa olsun, kimsenin hakkı yoktur. Bu ülkenin ve bu toplumun varlığını anlamlandıran ve mümkün kılan şey bir takım ideolojik ve baskı araçlarının günün reel politik gereksinimleri doğrultusunda operasyonel şekilde kullanılması değil ahlakın, adaletin, özgürlüğün özenle, özgüvenle korunması ve kollanmasıdır. Hele hele kamplaşmalar, kutuplaşmalar nedeniyle herkesin kendine müslüman olduğu bu zor zamanlarda ilkeye ve ahlaka çağrı yapıp yapılan yanlışa dikkat kesilmeyeceksek ne zaman konuşacağız? Ayrıca zor zamanlarda konuşmayıp geniş zamanlarda niye konuşacağız? Bir anlamı var mı ki o zaman konuşmanın? Bunun yanında bir de hangi yüzle konuştuğumuz, konuşabildiğimiz meselesi var şüphesiz.

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan