Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.78
Gram Altın
2501.03
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Ekim 2019

Kritik dönemler, yüzyıllık uykular ve Barış Pınarı Harekâtı

Öncelikle birkaç gün önce başlayan ‘Barış Pınarı Harekâtı’nın ülkemizde ve küresel güçlerin operasyon alanına dönen tarih-kültür-medeniyet coğrafyamızda kaotik yeni bir duruma, telafisi güç mağduriyetlere yol açmadan güvene, huzura, barışa ve kardeşliğe yol açmasını temenni ederek başlayalım. Zor ve sancılı süreçlerden geçiyoruz. Ülke olarak da kritik süreçlerden geçiyoruz. İslam coğrafyası olarak da zor ve sancılı süreçlerden geçiyoruz. Yüzyılları bulan bir süredir kimi denge durumlarının yarattığı görece stabil durumlar hariç genelde vurucu müdahalelerin yapıldığı bir operasyon alanı hükmündeyiz maalesef. Kuzey Afrika’nın batı ucundan tutun Uzak Asya’ya uzanan hat boyunca sinir uçlarıyla şeytani bir zekâyla oynanan, zaafları, hassasiyetleri özenle kullanılıp kundaklanan yorgun ve yaralı bir haldeyiz.

Beş yüzyılı aşan bir süre önce Endülüs’te başlayan geri çekilme ve yenilgi Osmanlı İmparatorluğu’nun sürece eklemlenmesiyle şiddetlenerek devam etti. Bugün de sürecin bittiğini söylemek mümkün değil. Devam ediyor zira süreci zayıflatacak, tersine çevirecek esaslı varoluş hamlelerinden yoksunuz. Kaba bir şekilde söylersem İslam dünyası son yüzyıl içinde üç atılım gerçekleştirdi. Bir tanesi Mısır’dan başlayarak İslam dünyasına yayılan İhvan Hareketi’dir. İkincisi İran’da 1979’da İslam Cumhuriyeti’nin ilanına giden devrimdi. Üçüncüsü de spesifik olarak tek bir kaynağa indirgenemiyor olsa da siyasal olarak Milli Görüş geleneğinden gelip nihayetinde AK Parti’de ete kemiğe bürünen harekettir. Bu üç hareketin küresel kuşatmaların getirdiği dış blokaj özellikle de iç zaaflar nedeniyle nasıl evrilmeler/savrulmalar yaşayarak güçsüzleştiklerini görüyoruz.

Devasa kriz durumlarını tam da niteliğimizin sınandığı, gücümüzün test edildiği eşikler olarak yaşıyoruz. Ağırlığımızı, kurduğumuz ilişkileri, bu ilişkilerin mahiyetini, sahiciliğini vs. görebiliyoruz, değerlendirebiliyoruz. Bazı şeyleri açık konuşmak, sert ve sarsıcı gerçekle yüzleşmek durumundayız. BM kürsüsünde dünyaya İsrail devletinin sınırlarının neresi olduğunu soran Erdoğan kime neyi söylüyordu? Bu soruyu niye soruyordu ‘dünya beşten büyüktür’ diye yapısına ve işleyişine haklı olarak itiraz ettiği BM’de? İsrail sınırlarının biteviye genişleyen boyutlarını, Kuzey Afrika’dan Uzak Asya’ya kültür ve değer dünyasıyla oynanan kadim coğrafyayı, Doğu Türkistan’dan Myanmar’a fiilen ölümle terbiye edilen ve Amerika’da, Avrupa’da İslamofobia üzerinden ayrımcılığa, dışlayıcılığa maruz kalan bir inancın müntesipleri ne haldeler, niye bu haldeler acaba? Bu nasıl bir beladır, bu ne tür aşağılanmadır? Sıcak gündemlerin ardından yüzyılları bulan uykusuna dönmekte beis görmeyen, bir varlık iddiası ve stratejisi geliştirmeyen bu gidiş ne olacak? Sürekli haklı olduğumuz ancak biteviye haksızlığa uğradığımız, onurumuzun ve gururumuzun çiğnendiği bu iş ve işleyiş ancak köklü ve kapsamlı bir değişim hamlesiyle mümkün olacak. ‘Barış Pınarı Harekâtı’ ekonomik, diplomatik, sosyal-kültürel vaziyetimiz, devlet-toplum ilişkimiz, entelektüel-felsefi ufkumuz bu şekilde kaldığı müddetçe ancak anlık rahatlamalar sağlayabilir.

Ciddiyete ihtiyacımız var. Toplum olarak ciddiyete ihtiyacımız. Dert edinmediğimiz, çözüm için çaba göstermediğimiz sorunların öylece çözülmesi düşünülemez. Bugüne kadar sürdürdüğümüz şekilde de çözüleceğiniz düşünemeyiz. Ahlaksız düşmanlarımızın, kifayetsiz dostlarımızın kendiliğinden insafa gelerek işlerin çözüleceğini hiç düşünemeyiz. O yüzden bugün şartların zorlaması içinde başlattığımız ‘Barış Pınarı Harekatı’ gibi ekonomiden siyasete, diplomasiden kültür sanata, mimariden eğitime çok büyük ve köklü bir atılım zorunluluğumuz var. Tercihlerden bir tercih değil bu, bir zorunluluk bu! Yüzleşmek, kritik dönemlerin doğurduğu fırsatları kullanmak yerine duygusal köpürmelerle işi sürdürürsek başka yerlerden tehdit gelmesini beklememizin bir anlamı bile kalmayacak. Başımıza gelen her musibet kendi yapıp ettiklerimiz yüzünden değil mi?